top of page

Para Hakkında Bilmek İstediğiniz Ama Sormaya Korktuğunuz Her Şey

05/09/2022 - Thorsten Polleit

Giriş

Yapacağım konuşma ile şu üç hedefimi gerçekleştirmeyi amaçlıyorum:


İlk olarak, para teorisinin sağlam ve zaman içinde test edilmiş bazı temellerini açıklamak istiyorum.


İkinci olarak, parada serbest bir piyasaya sahip olmanın neden önemli olduğunu; zamanımızın savaş cephesinin Bitcoin, stabil kripto paralar, altın ve gümüş arasında değil, devlet tekelindeki itibari paralar ile paranın serbest piyasası arasında olduğunu belirtmek istiyorum.


Üçüncü olarak da, parada serbest piyasaya ihtiyacımız olduğuna dair inancınızı güçlendirmeyi umuyorum! Devletlerin para tekellerine son vermeyi başaramazsak, korkarım ki dünyanın gördüğü en kötü tiranlığa sürüklenebiliriz.


Para Konusu Üzerine

Size sormama izin verin: Para nedir? Cevap şu: Para, evrensel olarak kabul gören bir mübadele aracıdır.


Yani para da diğer mallar gibi bir maldır.


Onu gerçekten özel kılan şey, paranın ekonomideki tüm mallar arasında en pazarlanabilir, en likit olanı olmasıdır.


Para ne tüketici malı ne de üretici malıdır. O bir mübadele malıdır; kendine özgü bir maldır.¹


Paranın ne gibi işlevleri vardır? Çoğu iktisat dersi kitabına göre paranın üç işlevi vardır: Mübadele aracı, hesap birimi ve değer saklama aracı.


Ancak daha yakından incelediğimizde paranın tek bir işlevi olduğunu fark ederiz, o da mübadele aracı olmasıdır.


Hesap birimi işlevi ve değer saklama işlevi, paranın mübadele araçlığı işlevinin yalnızca alt işlevleridir.


Bunu anlamak kolaydır: Hesap birimi işlevi mal ve hizmetlerin değişim oranlarını para cinsinden ifade eder; örneğin 1 elma 1 Euro’dur.


Değer saklama işlevi (ertelenmiş/vadeli ödeme aracı işlevi olarak da adlandırılabilir) insanların parayı bugünden ziyade gelecekte değiş tokuş etmek için tuttuğunu gösterir.


Para, iş bölümü ve ticaret ile karakterize edilen gelişmiş bir ekonomide vazgeçilmez bir araçtır.


Tüm mal fiyatları için ortak bir payda, bir numeraire yani ölçüm standardı görevi görür. Böylece ekonomik faaliyetin çeşitli alternatiflerinin getirilerinin hesaplanmasına olanak tanır.


Karmaşık bir ekonomide, yalnızca parasal hesaplama, kaynakları en verimli kullanımlarına, yani tüketici talebini en iyi karşılayan kullanımlara tahsis edebilir.


Günümüzün çağdaş, gelişmiş ekonomileri ekonomik hesaplama için para kullanmaksızın var olamazdı.


Paranın Değeri

Bir ekonomi, eğer üretici ve tüketici malları daha fazla ise zenginleşir; ancak bu durum para için geçerli değildir. Neden?


Satın alma gücünden türetilen ve sadece kullanım değeri olan para bir maldır ve bu nedenle değerinin belirlenmesi azalan marjinal fayda yasası kapsamına girer.


Bu yasa ne diyor? Diyor ki (1) büyük bir mal arzı daha küçük bir mal arzına tercih edilir ve (2) bir malın her ilave biriminin marjinal faydası azalır.


Dolayısıyla ekonomideki para arzındaki bir artış, diğer mallara kıyasla para biriminin marjinal faydasını azaltır. İnsanlar ellerindeki ilave parayı diğer mallarla mübadele ettikçe para fiyatları artar.


Bu nedenle, enflasyonu para miktarındaki artışla bir tutmak aslında mantıklıdır; para miktarındaki artış enflasyonun sebebi, artan mal fiyatları ise enflasyonun göstergesidir.


“Optimal” Para Stoku

Paranın tek bir işlevi varsa, o da mübadele aracı olmaksa, para arzının ne kadar küçük ya da büyük olduğu önemli değildir.


Para stokunun 1 milyon ABD Doları, 1 milyar ABD Doları ya da 100 milyar ABD Doları olması önemli değildir.


Para stokunun gerçek büyüklüğü ne olursa olsun, mal ve hizmetlerdeki herhangi bir işlem kapasitesi, mevcut para arzı ile gerçekleştirilebilir.


Yani 10 milyar ABD Doları gibi büyük bir para stoku yüksek mal fiyatlarına yol açarken, 1 milyar ABD Doları gibi küçük bir para stoku düşük mal fiyatlarına yol açacaktır.


Şu sonuca varıyoruz:


Para arzındaki hiçbir artış paranın parasal işlevini iyileştiremez. Para arzındaki bir artış sadece her bir birim paranın mübadele aracı olarak etkinliğini azaltacaktır.


Başka bir deyişle: Para miktarındaki bir artış hiçbir toplumsal fayda getirmez; herhangi bir zamanda var olan herhangi bir para miktarı optimaldir.


“Cantillon Etkisi”

Şimdi sorabilirsiniz: Günümüzün para rejiminde (ABD, Avrupa, Asya ya da Latin Amerika’da) (itibari) para arzı neden artıyor?


Cevap, para miktarındaki artışın insanlar arasında gelir ve servetin yeniden dağılımına yol açmasıdır; bazılarını diğerlerinin pahasına daha zengin yapar. Neden mi?


Yeni paranın ilk alıcıları bundan faydalanır çünkü yeni basılan parayla değişmeyen fiyatlardan mal satın alabilirler.


Yeni para ekonomide yol aldıkça, mal fiyatlarını artırır. Sonuç olarak, yeni paranın geç kullanıcıları sadece zaten yüksek olan fiyatlardan alım yapabilirler.


Yeni parayı erken alanlar, geç alanların zararına fayda sağlar. Buna Cantillon etkisi denir.


Paranın Kökeni

Para nereden geliyor? Paranın kökeni hakkında çeşitli teoriler vardır.


Günümüzde çoğu insan, Alman ekonomist Georg Friedrich Knapp (1842-1926) tarafından Staatliche Theorie des Geldes (The State Theory of Money, 1891) adlı kitabında ortaya atılan “Paranın Devlet Teorisi”ne inanmaktadır.


Knapp’a göre parayı insanlara getiren devlettir; hatta insanlara para sağlamak için bir devlet gereklidir. Bu teorinin birçok kusuru vardır ve bence yanlıştır, ancak burada daha fazla ayrıntıya girmeyeceğim.


Ayrıca ABD’li antropolog ve anarşist aktivist David Graeber’in (1961-2020) paranın icadına ilişkin teorisi de var. Paranın takasa dayalı kredi işlemlerinden kaynaklandığını söylüyor. Bu teori hakkında da daha fazla ayrıntıya girmeyeceğim.


Paranın kökeni konusunda Carl Menger tarafından 1871 yılında ortaya atılan teoriye dikkatinizi çekmek istiyorum. Menger, paranın serbest piyasada, kendi çıkarını düşünen insanlar tarafından gönüllü olarak benimsenerek, takastan ve bir metadan kaynaklandığını savunur.


Menger’in teorisi daha sonra Ludwig von Mises tarafından regresyon teoremi olarak adlandırılan teorem ile titiz bir mantıksal temele oturtulmuştur.


Yakın zamanda, Bitcoin, kriptolar ya da stabil kripto paraların regresyon teoremi perspektifinden para olup olamayacağına dair bir tartışma patlak verdi.


Bildiğim kadarıyla, epeyce yanıt ortaya çıktı. Ben kendi adıma, regresyon teoreminin Bitcoin ve diğer kriptokurların para olabileceklerini hiçbir şekilde dışlamadığı sonucuna varıyorum (olabilir diyorum, çünkü bu aşamada bir tahminde bulunmak istemem).


Burada sadece regresyon teoreminin a priori olduğunu, yani deneyimle doğrulanamayacağını veya çürütülemeyeceğini ekleyebilirim. Eğer bir şey para hâline gelirse, bu onun regresyon teoremine uygun olduğu anlamına gelir.


Sabit veya Artan Para Stoku?

Size sormak istiyorum: Zaman içinde satın alma gücünü kaybeden bir paraya sahip olmayı mı tercih edersiniz? Yoksa zaman içinde satın alma gücünü koruyan, hatta artıran bir paraya sahip olmayı mı tercih edersiniz?


Bence (aklı başında) çoğu insan satın alma gücü sabit olan parayı veya satın alma gücü artan parayı tercih eder.


Bu da mal fiyatlarının zaman içinde deflasyona uğraması anlamına gelecektir.


Ama bir dakika: Eğer mal fiyatları zaman içinde artmaz, hatta düşerse ne olur? Eğer durum böyle olsaydı, bu ekonominin geneli için önemli bir soruna neden olmaz mıydı?


İnsanların sabit bir arzı olan parayı tercih ettiğini varsayalım. İnsanların para olarak Bitcoin kullandığını ve toplam Bitcoin miktarının sabit 21 milyon birim olduğunu düşünürsek, bu durumda ekonomik çıktıdaki bir artış (diğer şeyler eşit olduğunda) mal fiyatlarında deflasyona yol açacaktır.


Bu durum ekonomiyi uçuruma sürüklemez mi? Firmaların kârlarını yok etmez mi? Tüketiciler tüketimi durdurmaz mı? Tüm bu soruların cevabı “hayır”dır.


Bir firmanın kârı basitçe gelir ve maliyetler arasındaki farktır.


Mal fiyatlarının arttığı bir ekonomide (ki günümüzün “enflasyon rejiminde” durum budur), başarılı bir girişimci gelirlerin maliyetlerden daha hızlı artmasını sağlamalıdır.


Aynı şekilde, deflasyon rejiminde de firma, maliyetlerinin gelirlerinden daha az olmasını sağlamalıdır.


Piyasa talebine göre mal ve hizmet üreten bir firma, hem fiyat enflasyonu hem de fiyat deflasyonu rejiminde gelişebilir.


Bu aynı zamanda kronik olarak artan bir para arzına gerek olmadığı anlamına gelir; sabit veya hatta azalan bir para arzı yeterli olacaktır.


Zaman Tercihi

Fiyat deflasyonu tüketici talebine ne yapar? İnsanlar gelecekte daha düşük fiyatlarla satın alabileceklerini düşündükleri için bugün mal satın almaktan kaçınmazlar mı?


Cevap hayır; böyle bir sonuca varamayız ve bunun makul bir açıklaması var.


Birincisi, tüketimi ertelenemeyecek mal ve hizmetler vardır. Yiyecek, giyecek, barınak vb. düşünün. Yarın, gelecek hafta ya da gelecek ay fiyatı ne olursa olsun, bunları bugün satın almak zorundayız.


İkinci olarak, insan eylemleri alanında zaman tercihi denilen bir olgu vardır.


Zaman tercihi, insanların bugün mevcut olan bir mala, daha sonraki bir zamanda (aynı koşullar altında) aynı maldan daha fazla değer verdiği anlamına gelir.


Zaman tercihi, gelecekteki bir malın değerinin şimdiki bir malın değerine kıyasla uğradığı indirim şeklinde, bir anlamda orijinal faiz oranı olarak ortaya çıkar.


Zaman tercihi ve başlangıç faiz oranı her zaman pozitiftir ve insan eyleminin kategorileri oldukları için asla yok olamazlar.


Zaman tercihinin insanların eylemleri için ne anlama geldiğini göstermek üzere size basit bir örnek vereyim.


Bir arabanın bugün 50.000 dolar ve bir yıl sonra 25.000 dolar olduğunu düşünün. İnsanların bu arabayı bugün mü satın alacakları yoksa satın almayı erteleyecekleri marjinal fayda kavramına bağlıdır.


Elbette, arabayı 25.000 dolara satın almanın marjinal faydası, insanların değer skalasında araba için 50.000 dolar ödemekten daha üst sıralarda yer alır.


Ancak, şimdi ya da daha sonra satın almaya karar vermek söz konusu olduğunda, insanlar malı bir yıl sonra 25.000 dolara satın almanın sağladığı indirimli marjinal fayda ile bugün 50.000 dolara satın almanın sağlayacağı marjinal faydayı karşılaştırırlar.


Eğer arabayı bir yıl sonra 25.000 dolara satın almanın indirimli marjinal faydası, şimdi 50.000 dolara satın almanın marjinal faydasından daha düşükse, insanlar arabayı şimdi satın alacaklardır. Eğer daha yüksekse, satın almayı erteleyeceklerdir.


İnsanların zaman tercihi, negatif olması bir yana, mantıksal nedenlerle hiçbir zaman sıfır olamayacağından, insanların yalnızca gelecekte daha düşük mal fiyatları nedeniyle satın alımlarını erteleyecekleri sonucuna varamayız.


Bu küçük örnek bize bunu anlatıyor: Mal fiyatlarının (yükselmek yerine) düşmesinde yanlış bir şey yoktur; mal fiyatları düştüğünde ekonomi pekâlâ gelişebilir.


Ve yine, bir ekonomideki para miktarı büyümek zorunda değildir; zaman içinde sabit kalabilir, hatta azalabilir, ve bu mal fiyatları için de geçerlidir.


Kredi Piyasaları

Peki ya mal fiyatları düştüğünde kredi piyasaları ne olacak diye merak edebilirsiniz?


Örneğin fiyatlar yılda %3 oranında düşerse, paranın satın alma gücü %3 oranında artar.


Bu durumda, paramı yılda sadece %3 getirisi olan bir hazine bonosuna yatırmam.


Beni paramdan vazgeçmeye ikna etmek için, borç alanın paranın satın alma gücündeki artıştan daha yüksek bir yatırım getirisi (diyelim ki %3,5) teklif etmesi gerekir.


Zaman içinde mal fiyatlarının düşmesiyle, piyasa borç verme oranları nominal olarak sıfıra yaklaşacaktır: fiyat bileşeni negatif olacak ve (kabaca) pozitif reel faiz oranı bileşenine karşılık gelecektir.


Bu koşullar altında, borçlanma bugünün itibari para dünyasına kıyasla daha pahalı hâle gelebilir.


Firmalar harcamalarını yeni borç almak yerine kazançlarını koruyarak ve bedelli sermaye artırımlarıyla finanse edebilir ve insanlar tasarruflarının daha büyük bir kısmını tahvillerden ziyade şirket hisse senetlerine yatırabilir.


Dolayısıyla mal fiyatlarının deflasyona uğradığı bir dünyada kredi piyasalarının gayet iyi işlemesi beklenebilir.


Ancak kesinlikle bugünkü itibari para rejiminde olduğu kadar abartılı olmayacaklardır.


Fiyat Dalgalanması Sorunu

Bitcoin sevdalıları şu cümleyi çok iyi biliyor olabilir: Bitcoin fiyatı çok dalgalı ve bu nedenle para olamaz. Bu elbette ikna edici bir argüman değildir.


Yaşam döngüsünün başlangıcında, bir yeniliğe olan talep genellikle nispeten düşüktür. Bu durum Bitcoin için olduğu kadar kripto varlıklar ve stabil kripto paralar için de geçerlidir.


Bununla birlikte, Bitcoin daha yaygın bir şekilde kabul gördüğünde, talebi daha geniş ve daha az değişken olacak; piyasa fiyatı (satış kalemlerine karşı döviz kuru) daha az dalgalanma gösterecektir.


Bitcoin fiyatının şu anda nispeten volatil yani dalgalı olduğu bulgusu, Bitcoin’in eninde sonunda para hâline gelebileceği ihtimalini ortadan kaldırmayacaktır.


Bir başka ilginç soru da şu: İnsanlar mal fiyatlarının çılgınca dalgalanmasına neden olan bir paraya mı sahip olmak isterler, yoksa mal fiyatlarını biraz daha istikrarlı tutan bir parayı mı tercih ederler?


Örneğin altını ele alalım. Sarı metalin para olarak ve parasal olmayan bir mal olarak (örneğin endüstriyel kullanımlardan kaynaklanan) kullanım değeri vardır. Buna karşılık Bitcoin’in tek bir amacı vardır: bir mübadele aracı olarak hizmet etmek.


İnsanların Bitcoin’i para olarak kullandığını varsayalım. Bu durumda, her ne sebeple olursa olsun, insanlar aniden daha az para tutmayı tercih eder. Bitcoinlerini mallarla değiştirirler ve böylece malların Bitcoin cinsinden fiyatları artar. Bitcoin yalnızca parasal amaçlarla elde tutulduğu için, değerini destekleyecek karşıt piyasa güçleri yoktur.


Altın para olarak kullanıldığında ve insanlar herhangi bir nedenle altın varlıklarını azaltmaya karar verdiklerinde, bu da altın cinsinden mal fiyatlarını artıracaktır. Ancak aynı zamanda, parasal olmayan amaçlar için altına olan talep artacak ve mal fiyatlarındaki artışa karşı koyacaktır.


Başka bir deyişle: Bitcoin’in para olarak kullanıldığı bir ekonomide, mal fiyatlarındaki dalgalanma büyük olasılıkla altının para olarak kullanıldığı bir ekonomidekinden (çok) daha yüksek olacaktır.


Ancak, insanların bakış açısından Bitcoin’in mi (daha yüksek mal fiyatı dalgalanması) yoksa altının mı (daha düşük mal fiyatı dalgalanması) daha iyi para olacağını söyleyemem. Sadece paranın serbest olduğu (para talebinin ve arzının gerçekten serbest olduğu) bir piyasa bize bir cevap verebilir.


Aracılık

Para, bugün ve gelecek hakkında düşündüğümüzde, gözden kaçırmamamız gereken bir konu var, o da aracılık meselesi.


Tüm para kullanıcılarının eş düzeyler arası işlemlere güvenmek istemeyeceğine ya da güvenemeyeceğine inanmak için oldukça iyi nedenlerimiz var.


Modern ve son derece gelişmiş bir ekonomide insanlar paraları için mevduat bankaları ya da ödeme işlemcileri gibi aracılar tarafından sağlanan takas, depolama ve koruma hizmetleri talep ederler.


Bu aynı zamanda kripto alanı için de geçerlidir - kriptolarını kişisel cüzdanları yerine alım satım platformlarında tutan çok sayıda insanı düşünün.


Gelişmiş kredi piyasaları, tasarruf sahiplerinden yatırımcılara para aktaran uzman aracılar olmadan işleyemez.


Borç alma ve verme kararları kişisel muhakeme gerektirir ve otomatik bilgisayar algoritmalarının hâkim olduğu anonim ve güvensiz bir ortamda böyle bir muhakeme yapmak imkânsız olmasa da zordur. Ayrıca, mevduat işi net tanımlamalar olmadan işleyemez.


Bir tür aracılık hizmeti sağlamayan ya da sağlayamayan para, ekonomik kalkınmayı ciddi şekilde engelleyecek ve muhtemelen aracılık hizmetlerine izin veren alternatif para tarafından geçilecektir.


Bu sonuç Bitcoin’in aleyhinde değildir. Ancak, anonim ve güvensiz paranın gereklilikten veya doğal olarak ortaya çıkacağı yönündeki fikrin savunucularının heveslerini kursağına dizmektedir.


Tam anonimlik olmadan, Bitcoin ve benzerleri, örneğin dijital altın veya gümüş destekli para ve ödeme sistemi karşısında cazip bir rekabet avantajını kaybedecektir.


Ancak ne yazık ki, tam anonimlik olmadan, devlet ister Bitcoin parası, ister altın ve gümüş parası, isterse de başka bir para türü olsun, tüm para konularında insanların ensesinde olacaktır. Bu konuya tekrar döneceğim.


Günümüzün İtibari Para Rejimi

Artık günümüzün dünya çapındaki kağıt ya da “itibari” para rejimine eleştirel bir gözle bakmanın zamanı gelmiştir; zira bu sistem, çoğu insanın hayal edebileceğinin çok ötesinde, geniş kapsamlı ve ciddi anlamda zorlayıcı ekonomik ve toplumsal sonuçları olan, ekonomik ve sosyal açıdan sorunlu bir sistemdir.


İtibari para enflasyonisttir; zaman içinde satın alma gücünü kaybeder.


İtibari para, diğerlerinin zararına birkaç kişiye fayda sağlar - bu nedenle itibari paranın sosyal olarak adaletsiz olduğunu söyleyebiliriz.


İtibari para âni yükseliş ve çöküş döngülerine neden olur - yapay bir ekonomik yükseliş ve ardından çöküşü tetikler.


İtibari para aşırı borçlanmaya yol açar - kredi genişlemesi yoluyla yaratılır ve ekonomilerin borç yükü gelir artışını aşar.


İtibari para devletin daha da büyümesini ve güçlenmesini sağlar, savaşları ucuzlatır ve tüm bunlar bireysel özgürlükler pahasına gerçekleşerek tiranlığa giden yolu açar.


Burada, itibari paranın yaygın kullanımının para kullanıcıları tarafından gönüllü olarak kabul edildiğini gösterdiği inancına kapılmamamız gerektiğini belirtmeliyim.


Devletlerin para üretimini tekellerine aldıkları bir dünyada, para birimi rekabeti bastırılır ve insanlar iki nedenden ötürü itibari para kullanmaya zorlanır.


Birincisi, devletler alternatif değişim araçlarına kıyasla devlet itibari parasının kullanımını etkin bir şekilde ayrıcalıklı kılan “yasal para birimi statüsü”nü oluşturmuşlardır.


İkincisi, devletler itibari para ile rekabet edebilecek altın, gümüş ya da Bitcoin gibi ürünlere sermaye kazancı vergisi ve/veya satış vergisi koyarak bu ürünleri itibari parayla rekabet edemez hâle getirmiştir.


Merkez Bankası Dijital Para Birimi

Devletler ve merkez bankaları itibari para tekellerini sürdürmek istiyorlar. Özel paraların kendi itibari paralarıyla rekabet etmesini istemiyorlar.


Parasal konulardaki kontrollerini sıkılaştırmak için merkez bankaları, merkez bankası dijital para birimleri çıkarmayı bile planlıyor. Bu, hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde, oldukça sorunlu.


İlk olarak, merkez bankası dijital para birimleri “daha iyi paralar” değildir. İtibari paraları temsil ederler. Bu nedenle, itibari merkez bankası dijital para birimleri, fiziksel ve elektronik itibari paralarla aynı ekonomik ve etik kusurlardan muzdariptir.


İkinci olarak, merkez bankası dijital para birimleri büyük olasılıkla nakit paranın yerini alacak ya da devletlerin madeni para ve banknotları aşamalı olarak kaldırmasına izin verecektir. İnsanlar anonim ödeme yapmak için önemli bir seçeneği kaybedecek ve finansal mahremiyetlerinden geriye kalan çok az şey de yok olacaktır.


Üçüncüsü, nakit para olmadan paranız artık bankacılık sisteminden çekilemez. Merkez bankası tarafından dayatılan negatif faiz oranları ile kamulaştırılabilir.


Dördüncüsü, merkez bankası dijital para birimleri kabul gördükçe daha geniş kapsamlı politik amaçlar için kolayca araçsallaştırılabilir. En basitinden Çin’in sosyal kredi sistemini düşünün.


Merkez bankasının dijital para birimine yalnızca hükümetin direktiflerine uyduğunuzda (ya da hükümetin emirlerini belirleyen özel çıkar gruplarının isteklerine uyduğunuzda) erişebildiğinizi hayal edin.


Eğer itaat etmezseniz, dezavantajlara maruz kalırsınız: artık seyahat edemez, belirli gazete ve kitapları sipariş edemez ya da yiyecek satın alamazsınız; hesaplarınız dondurulabilir ve hatta çok fazla muhalefet etmeye cesaret ederseniz paranıza el konulabilir.


Merkez bankası dijital para birimleri dünyasında mümkün kılınan bu tür özgürlük karşıtı zulümlerin listesi sonsuzdur.


Merkez Bankasının Kuruluşuna İlişkin Marksist Fikir

Belki de dikkatinizi merkez bankacılığı fikrinin -ve buna bağlı olarak ister fiziksel ister dijital formda olsun merkez bankası parasının- kapitalist değil Marksist bir kavram olduğu gerçeğine çekmenin tam zamanıdır.


Karl Marx, Frederick Engels ile birlikte yayınladığı “Komünist Parti Manifestosu”nda (1848), “üretim tarzını tamamen devrimcileştirmek”, yani sosyalizmi-komünizmi getirmek için “kaçınılmaz” olacak “önlemler” -bununla “mülkiyet haklarına despotik tecavüzler”i kastediyordu- çağrısında bulunur.


Marx’ın beşinci önlemi şöyledir: “Devlet sermayeli ve münhasır tekele sahip bir ulusal banka aracılığıyla kredinin devletin elinde merkezîleştirilmesi.”


Kuşkusuz, para tekelini elinde tutmak tekelciyi oldukça güçlü bir konuma getirir. Kimin kredi ve para alacağını, kimin alamayacağını belirler; kredi ve sermayenin maliyetini, gelir ve servetin dağılımını etkiler.


Dolayısıyla, özellikle itibari para tekeliyle birlikte devletlerin -gayrisafi yurtiçi hasılaya oranla harcamaları ve borçları, düzenleme ve kanunların sayısı vb. açısından ölçüldüğünde- daha büyük ve daha güçlü hâle gelmesi şaşırtıcı değildir.


“Büyük Sıfırlama”

Serbest piyasa sisteminin, kapitalizmin büyük ölçüde itibar kaybettiğini fark etmişsinizdir.


İnsanlar finansal ve ekonomik krizler, işsizlik, gelir ve servet eşitsizlikleri, çevre kirliliği gibi her türlü kötülük için serbest piyasayı ve kapitalizmi suçluyor.


Ancak size şunu söylememe izin verin; ne Avrupa’da, ne ABD’de ne de Çin’de kapitalizm yok.


Var olan sadece müdahaleciliktir: devletin kararnameler, yasalar, yasaklar, regülasyonlar, vergiler, sübvansiyonlar, yaptırımlar yoluyla; eğitime, sağlık hizmetlerine, ulaşıma, emekli maaşlarına, çevreye, kredi ve paraya karışarak serbest piyasanın işleyişine müdahale ettiği bir ekonomik ve sosyal sistem.


Ancak sağlam ekonomi teorisinden, müdahaleciliğin işe yaramayacağını, ya hedeflerine ulaşamadığını ya da ulaşsa bile istenmeyen ve olumsuz yan etkilere neden olduğunu biliyoruz.


Ne yazık ki müdahaleciliğin başarısızlığı, sadık destekçilerini daha da geniş, daha da agresif müdahalelere başvurma konusunda cesaretlendiriyor.


Müdahalecilik yayıldıkça, serbest piyasa sistemi giderek daha fazla baltalanır ve işlevsiz hâle gelir. Ekonomi, devletin son sözü söylediği, üreticilere ve tüketicilere emirlerin verildiği bir kontrol ekonomisine (ya da Almanca bir terim kullanmak gerekirse Befehls- und Lenkungswirtschaft) dönüşür.


Bu çerçevede, “Büyük Sıfırlama”, “Büyük Dönüşüm” ve “Yeşil Politika” kavramlarının hepsinin müdahalecilik fikrinin ifadeleri olduğu açıkça görülmektedir.


Eğer müdahalecilik teorisi doğruysa, ki maalesef doğru, Batı dünyası Avrupa Aydınlanmasının bir ürünü olan özgür ekonomik ve sosyal düzenden uzaklaşarak özgür olmayan bir ekonomik ve sosyal sisteme doğru ilerliyor demektir.


Tetikte olmalıyız: müdahaleci bir rejimde dijitalleşme, devletlerin ve bürokrasilerinin ve her ikisini de kendi amaçları için kullanan (Mega Şirketler, Mega Teknoloji Şirketleri, Mega İlaç Endüstrileri, Mega Bankacılık Sektörü gibi) özel çıkar gruplarının gücü ele geçirme şansını büyük ölçüde arttırmaktadır.


Ve tüm bu oyuncuların parayı mümkün olduğunca kontrol ederek hedeflerine ulaşmak istediklerini varsaymak gerçekçi olacaktır.


Bu nedenle, özellikle merkez bankası dijital para birimlerinin çıkarılması, özgür, müreffeh ve barışçıl bir toplumu korumak isteyenler için büyük endişeler yaratmalıdır.


Parada Serbest Piyasa

İyi haber şu ki herhangi bir devletin parayı tekeline alması ve piyasanın seçimini kendi itibari parasıyla değiştirmesi için ikna edici hiçbir ekonomik veya etik argüman yoktur.


Aslında, parada serbest piyasayı savunmak için çok iyi nedenler vardır.


Serbest bir para piyasasında, insanlar ellerinde tutmak istedikleri para türünü seçme konusunda tam bir özgürlüğe sahip olurlar ve aynı zamanda başkalarının para olarak talep etmek isteyebileceği malları sunma özgürlüğüne de sahip olurlar.


Serbest bir para piyasasında, paraya olan talep paranın ne olduğunu belirleyecektir. Ve insanların büyük olasılıkla “sağlam para”yı, yani iyi ve âdil olan parayı talep edeceğinden hiç kuşkumuz olmamalıdır.


Serbest bir piyasada para nasıl seçilirdi? Bay Miller, örneğin fırıncısının mübadele aracı olarak kabul edeceği “bir şeyi” para olarak seçecektir.


Fırıncı da ayakkabıcısının değişim aracı olarak kabul edeceğine inandığı “bir şeyi” gönüllü olarak kabul edecektir.


Başka bir deyişle, insanlar ticaret ortakları tarafından en çok tercih edilecek parayı, yani tüm mallar arasında pazarlanabilirliği ve likiditesi en yüksek olan malı seçecektir.


Ve böyle bir malın hangi (fiziksel) özelliklere sahip olması gerektiğini bilme eğilimindeyiz: örneğin, kıt, homojen, dayanıklı, taşınabilir, madenciliği yapılabilir, bölünebilir olmalı ve birim başına nispeten yüksek bir mübadele değerini temsil etmelidir.


Bu durum, en azından geçmişte, insanların seçenek sunulduğunda neden para olarak değerli metalleri, özellikle de altın ve gümüşü kullanmayı tercih ettiklerini çok iyi açıklamaktadır.


Vurgulamak istediğim (ve çoğunuzun çok iyi bildiğini düşündüğüm) mesaj, parada serbest bir piyasanın işlemeyeceğinden korkmak için hiçbir neden olmadığıdır.


Aslında, spor ayakkabı, kitap, müzik, araba ve cep telefonu serbest piyasası gibi diğer serbest piyasalar kadar iyi işlemesi beklenebilir.


Serbest bir para piyasası mümkün olan en iyi parayı en düşük maliyetle sağlayacaktır.


“Parasal Aydınlanma”

Kritik soru, yeni teknolojilerin tek başına daha iyi para getirip getiremeyeceğidir.


Bitcoin, kripto birimleri ve stabil kripto para piyasalarındaki son gelişmeler, özellikle de insanların hâlihazırda daha iyi para arayışında olduğunu açıkça göstermesi bakımından kesinlikle umut vericidir.


Dünyanın en önemli ödeme aracı olan altını dijitalleştirmeye yönelik birçok yenilikçi girişim de heyecan verici bir ilerleme kaydetmiştir.


Teknolojik ilerlemeler paramızı geliştirmek için büyük fırsatlar sunsa da, devletler ve merkez bankaları parada serbest bir piyasayı engellemek için ellerinden geleni yaptıkça yeterli olmayabilir.


Teknolojik ilerlemelere ek olarak ve bunların da ötesinde ihtiyaç duyulan şey Parasal Aydınlanmadır:


Yani insanları devletin itibari para tekelinin aslında kendileri için yıkıcı ve zararlı olduğu konusunda bilgilendirmek.


Özellikle de insanları kendileri için daha iyi bir paranın var olduğu konusunda bilgilendirmek, onları sağlam parayı, yani ihtiyaçlarına devletlerin itibari para birimlerinden daha iyi hizmet eden parayı talep etmeye teşvik etmek..


Bu, kaçınılmaz olarak, (bugün bildiğimiz şekliyle) devletlerin insanların sağlam para elde etmesinin önünde durduğuna dair göz açıcı bir kavrayışla el ele gider.


İnsanlar serbest piyasa parasıyla daha iyi durumda olacaklarını fark ettiklerinde, devletin para tekeline, yasal para birimi baskılarına ve potansiyel para adaylarına uygulanan vergi yüklerine son verme şansı büyük ölçüde artar ve hatta (bugün bildiğimiz şekliyle) devletin ortadan kalkmasıyla sonuçlanabilir.


İnsanlar hangi tür parayı kullanmak istediklerini seçme özgürlüğüne sahip olmalıdır: altın ve gümüş, Bitcoin ya da başka bir şey.


Özgürlük ve refah için sağlam paranın önemini çok iyi anlamış olan Ludwig von Mises’ten bir alıntıyla bitireyim:


Sağlam para ilkesinin iki boyutu vardır. Yaygın olarak kullanılan bir mübadele aracını piyasanın tercihi olarak onayladığı için doğrulayıcıdır. Ancak devletin kura müdahale etme eğilimini engellediği için de yanlışlayıcıdır.

Ve dahası:


Devletlerin despotik girişimlerine karşı bireysel özgürlüklerin korunması için bir araç olarak tasarlandığının farkına varılamazsa, sağlam para fikrinin anlamını kavramak imkânsızdır. Sağlam para, ideolojik olarak siyasî anayasalar ve haklar bildirgesi ile aynı sınıfa aittir.

Serbest bir para piyasası dünyamızı daha iyi bir yer hâline getirecektir.

Dipnotlar:

1. Paranın mallar için bir hak olmadığını ve serbest piyasada kimsenin paranız karşılığında size bir şey vermek zorunda olmadığını belirtmeliyim.


 

Dr. Thorsten Polleit, Nisan 2012'den bu yana Avrupa'nın en büyük değerli metal ticaret şirketi olan Degussa'da baş ekonomist olarak görev yapmaktadır. Bundan önce, 15 yıl uluslararası yatırım bankacılığında ekonomist olarak çalışmıştır. Thorsten Polleit ayrıca Bayreuth Üniversitesi'nde Onursal Ekonomi Profesörü, Auburn/Alabama'daki Ludwig von Mises Enstitüsü'nde Yardımcı Akademisyen, "ROME" araştırma ağının üyesi ve Almanya Ludwig von Mises Enstitüsü'nün Başkanıdır. 2012 yılında Politik Ekonomide O.P. Alford III Ödülü'nü aldı. Thorsten Polleit az sonra sıralayacağımız çok sayıda kitabın da yazarıdır: Ludwig von Mises – Der Kompromisslose Liberale (2018), Vom Intelligenten Investieren (2018), Mit Geld zur Weltherrschaft (2020) ve Der Antikapitalist (2020). Thorsten Polleit'a şahsi web sitesi ve Twitter'ı üzerinden ulaşabilirsiniz.

Çevirmen: Fırat Kaan Aşkın

Bu yazı Mises.org sitesinin "Everything You Wanted to Know about Money but Were Afraid to Ask" adlı yazısının çevirisidir.
416 görüntüleme1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
Yazı: Blog2 Post
bottom of page