top of page

Bazı GSYİH Sorunlarına İlişkin Bir İnceleme

Joshua Mawhorter - 11.04.2025

GDP is a false indicator!

Son dönemde, ekonomik performans ve büyümenin bir ölçütü olarak sıklıkla sunulan Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) ölçümünün kullanışlılığı, sınırları ve sorunlarına dair yeniden tartışmalar gündeme geldi. Örneğin, Dr. Patrick Newman, 2025 Avusturyacı İktisadî Araştırma Konferansı’nda, GSYİH’nin kökenleri ve sorunlarını kısmen ele alan bir bildiri sundu. Ardından, Dr. Newman bu konuyu yakın zamanda yayınlanan bir Human Action Podcast bölümünde daha detaylı olarak tartış. Bu makale, GSYİH ölçütünün bazı temel sorunlarını -yani GSYİH’nin sınırlı kullanımlarını, tüketici harcamalarının rolünü, devlet harcamaları ve yatırımlarını, ayrıca GSYİH’nin sürdürdüğü diğer yanılgıları- gözden geçirmeyi ve tartışmayı amaçlamaktadır. 


Gayri Safi Yurtiçi Hasıla, belirli bir dönemde bir ülke sınırları içinde üretilen tüm nihai mal ve hizmetlerin toplam piyasa "değerini" (ödenen fiyatlar esasıyla) ölçer. Ekonomik Analiz Bürosu (BEA), GSYİH'yi temel olarak harcama yaklaşımıyla tahmin eder; bu yöntemde tüketicilerin, işletmelerin, devletin ve yabancı alıcıların yerli olarak üretilen nihai mal ve hizmetlere ne kadar harcama yaptığı izlenir ve yerel üretimi ayırmak için ithalatın değeri düşülür. GSYİH, üretimi ölçmeyi hedeflese de, harcamalar bir vekil gösterge olarak kullanılır.


Gayri Safi Millî Hasıla (GSMH) ise, ABD vatandaşları ve işletmeleri tarafından hem ABD içinde hem de ABD dışında gerçekleştirilen üretimi ölçer. GSYİH ise, üretimi gerçekleştirenin kim olduğuna bakılmaksızın (yani ABD’deki aktörler veya yabancı aktörler için), yalnızca ABD sınırları içindeki tüm üretimi kapsar. GSYİH, 1991’de ABD hükümetinin tercih ettiği temel makroekonomik istatistik hâline gelmiş ve GSMH’nin yerini almıştır. Ancak bu istatistik, asıl popülaritesini İkinci Dünya Savaşı sırasında kazanmıştır. GSYİH denklemi şu şekildedir: 


C + I + G + (XM) = GSYİH 


C = Kişisel tüketim harcamaları

I = Gayri safi özel yurtiçi yatırım

G = Devlet tüketim harcamaları ve gayri safi yatırım

X = İhracat

M = İthalat


İkinci Dünya Savaşı sırasında ve o zamandan günümüze, GSYİH ölçütü, en öne çıkan gösterge olmuştur. Ekonomiyi nasıl ölçeceğine dair tartışma süregelmiş olsa da, Büyük Buhran'ın iktisadî analizi, (ekonomik büyüklükleri önceliklendiren) Keynesyen makroiktisadın yükselişi ve İkinci Dünya Savaşı'na girilmesi, ulusal gelir ve üretim hesaplarını (NIPA) ön plana çıkardı. GSYİH ölçütü, hükümet tarafından savaş ekonomisi uğrunda benimsenmesinin ardından, eksikliklerine rağmen baskın hâle geldi.


GSMH/GSYİH İstatistiklerinin Sınırlı Faydası

GSYİH'nin sorunlarını ve temel eksikliklerini incelemeden önce, bu ölçümün belirli sınırlı faydaları olduğunu kabul etmek önemlidir. Bu fayda, GSYİH'nin eksikliklerinin ve zayıflıklarının farkında olan ve sınırlı tarihsel verileri inceleyen bir iktisat tarihçisi tarafından ihtiyatlı bir şekilde kullanılabilir. Rothbard'ın da belirttiği gibi, "Millî hasıla istatistikleri, bir tarihsel dönemi betimlerken veya analiz ederken iktisat tarihçisine yararlı olabilir. Yine de, mevcut kullanımları son derece yanıltıcıdır." Örneğin, Büyük Buhran ile New Deal (Yeni Düzen) dönemine bakıp GSMH'yi incelediğimizde, bu programlara rağmen bir iyileşme olmadığını görebiliriz:



Bu, ilginç ve tarihsel açıdan faydalı bir veridir, ancak hikâyenin tamamını bize sunmadığını kabul etmeliyiz. Asıl önemli olan, herhangi bir veriyi yorumlamak için sağlam ve tutarlı bir iktisat teorisidir. Elbette, aşağıda göreceğimiz gibi, GSYİH istatistikleri tarihçiler, iktisatçılar ve diğerleri tarafından yanlış sonuçlar çıkarmak için kötüye de kullanılabilir.


Harcama Odaklı Bir Bakış (C)

Keynes, Genel Teori'sini yazıp "Keynesyen Devrim"i başlatana kadar 1936'yı beklemek zorunda kalmış olsa da, eserini yayınlamasından önce bile onun genel fikirlerini paylaşan etkili bir grup vardı: Bunlar, ekonomik durgunlukların temel nedeninin "yetersiz tüketim" veya toplam talepteki eksiklik olduğunu savunan proto-Keynesyen yetersiz tüketim teorisyenleri idi. Bu durumun, nihai tüketici mallarına yönelik satın alımları azalttığı, dolayısıyla üreticilerin gelirlerini düşürdüğü ve ekonomik gerilemeyi, iflasları, işsizliği, yatırım eksikliğini ve satın alma gücündeki düşüşü daha da derinleştirdiği iddia ediliyordu. Bu nedenle, hükümetin durgunluk dönemlerindeki görevi, "toplam harcamaları artırmak için yatırımları teşvik etmek ve tasarrufları caydırmak" olarak görülüyordu.


Bu -sonradan GSYİH tarafından istemeden daha da pekiştirilmiş olan- yanılgı nedeniyle insanlar, yaygın ancak yanlış olan bir bakış açısıyla "harcamaların ekonomiyi yönlendirdiği" fikrine kapılmıştır. Bu, popüler bir Keynesyen illüzyonudur ve yaygın şekilde benimsenmiştir. Örneğin, tüketici harcamalarının ekonomik talebin yaklaşık %70'ini oluşturduğu sıklıkla iddia edilir. Dr. Mark Skousen'a göre, GSYİH, işletmeler arası (B2B) harcamaları göz ardı etmektedir:


Bu yanılgının başlıca kaynaklarından biri, ulusal gelir muhasebesinin öğretilme biçimidir. … Ders kitapları, ekonomik performansın makro göstergesi olarak GSYİH'ye odaklanır. Böylece medya, kolayca "ekonomiyi tüketici harcamalarının yönlendirdiği" gibi yanlış bir sonuca varır.

Skousen, makroekonomik bir tamamlayıcı ölçüt olarak Genel Çıktı (GO) istatistiğini önermekte ve bu ölçütün, işletme harcamalarının aslında ekonomik faaliyetin yaklaşık %60'ını oluşturan en büyük sektör olduğunu gösterdiğini savunmaktadır. Bu, üretimin nihayetinde tüketici talebine göre şekillendiği gerçeğini veya tüketicilerin üretim yönünün nihai "patronları" olduğu rolünü reddetmez. Ancak, doğru anlaşıldığında Say Yasası'nın önemini vurgular: Bir bireyin piyasada mal talep edebilme becerisi, yalnızca harcanan parayla değil, o bireyin takas için sunabildiği mal ve hizmetlerle ilişkilidir. Ekonominin itici gücü tüketici harcamaları değil, üretim ve mübadeledir. Üretim olmadan, mübadele edecek veya tüketilecek bir şey yoktur.


Tüketici harcamalarının rolüne dair bu hatalı varsayımlar, GSYİH'nin yanlış sonuçları daha da yaygınlaştırmasına yol açar. Kişisel tüketim harcamaları (C), GSYİH'nin temel bileşenlerinden biridir; dolayısıyla harcamalar düştüğünde GSYİH de düşer. Buradan, "harcamaları artırmanın GSYİH'yi ve dolayısıyla ekonomik performansı iyileştireceği" sonucu çıkarılabilir. Sonucun ilk kısmı doğrudur: Harcamalar GSYİH'yi yükseltir, ancak bu mutlaka ekonomik performansı iyileştireceği anlamına gelmez. Daha da ötesinde, bir sonraki yanlış adım kolayca atılmış olur: Tüketici harcamaları azaldığında, (ekonomik performans göstergesi varsayılan) GSYİH, devlet harcamalarıyla artırılabilir. Bu konuda önemli Avusturya İktisat Okulu yazarlarından biri olan ve Gayri Safi Yurtiçi Özel Ürün (GDPP) kavramını geliştiren Robert Higgs, şöyle yazmaktadır:


Vulgar Keynesyenlerin tüketime odaklanması, ne yazık ki politikacıları "toplam harcamaların bu kısmını şişirmeye yönelik teşvik önlemlerini" onaylamaya teşvik ediyor...

Devlet Harcamaları ve Yatırım (G)

Mises -Bastiat ve Hazlitt ile aynı doğrultuda düşünerek- bir politikanın ilk bakışta görülen ("seen") ekonomik etkilerinin ötesine geçip tüm sonuçları değerlendirme ve fırsat maliyetini dikkate alma bilgeliğini gösterdi. Dahası, Mises devlet ile özel ekonomi arasında kritik bir ayrım yaptı. Devletin doğası gereği harcama, yatırım ve tüketim konusunda farklı bir kategoride olduğunu kavradı. Şöyle yazdı:


Bu popüler yanılgıların tam tersine, bir hükümetin ancak vatandaşlarından aldığı kadar harcayabileceği veya yatırım yapabileceği ve ilave harcama ve yatırımlarının vatandaşların harcama ve yatırımlarını miktarı ölçüsünde kısıtladığı gerçeğini vurgulamak gerekmektedir.

Mises, bir devletin ancak önce alarak "verebileceğini" ve devlet harcamalarının tam anlamıyla özel ekonominin zarar görmesi pahasına olduğunu görmüş ve açıklamıştı. Bu durum enflasyon, borç ve vergiler yoluyla geçerlidir, ancak devlet eyleminin "dışlama etkisi" (crowding out) ile daha da belirginleşir -devletin "harcadığı" (tükettiği) emek ve kaynaklar artık özel ekonomide aynı şekilde mevcut değildir. Bu sorun, GSYİH'nin fikir babası Simon Kuznets tarafından da açıkça kabul edilmiştir.


Kuznets, devlet eylemlerinin ekonomideki yerini saymada iki tatmin edici olmayan seçenek olduğunu fark etti: maliyet prensibi (devletin ne kadar gelir harcadığı) ile ödeme prensibi (devletin vergilerle ne kadar "kazandığı"). "Bu iki prensip arasındaki seçim büyük ölçüde iki kötü arasındadır, çünkü hiçbiri uygun değildir" diye kabul ediyordu. Dikkatlice düşünürsek, her iki seçeneğin de bariz sorunlar taşıdığını görebiliriz.


Devletin mal ve hizmetler için ödediği miktara (maliyet) bakmak, bu faaliyetlerin serbest piyasada fiyatlandırılmadığını ve devletlerin kâr-zarar temelinde hareket etmediğini gözden kaçırmaya yol açar. Öte yandan, insanların devletin "hizmetleri" için ne kadar "ödeme" yaptığına bakmak ise vergilendirmenin zorunlu doğasını ve ödeme ile hizmet arasındaki kopukluğu görmezden gelir. Kuznets, devlet faaliyetlerini en azından üretken olmamaları üzerinden hizmetlerinin değerini sıfır olarak kabul etme fikriyle oynadı ancak bunu reddetti. Kuznets şöyle yazdı:


Ancak temel zorluk devam edecektir: Hükümetler (ve ilgili yarı kamusal sektörler) ile özel iş sektörleri (hem firmalar hem de bireyler) aynı kurallar altında işlemez ve işleyemezler, tıpkı iş sektörü ile kabaca aile sektörü diyebileceğimiz alanın aynı kurallarla işleyemeyeceği gibi. İkincisinin ele alınmasındaki zorluklar, ulusal gelir hesaplarından neredeyse tamamen hariç tutularak azaltılmıştır; ancak ulusal gelir hem özel iş hem de kamu sektörünü içerir. Bu sektörlerin işleyiş prensiplerindeki temel farklılık, ikisini bir araya getirmek için her zaman -ya her ikisine de özel piyasa veya kamu ekonomisi temelini uygulayarak ya da ortak bir payda geliştirerek- bazı keyfî kararlar alınması gerektiği anlamına gelir.

Bu sorunlar ve Kuznets'in memnuniyetsizliğine rağmen, ödeme prensibinin seçilmesine yol açtı. Ancak, İkinci Dünya Savaşı sırasında itirazlarına karşın maliyet prensibine geçiş yapıldı. Bu, devlet harcadıkça GSYİH'nin arttığı anlamına geliyordu. Bu durum genellikle devlet harcamalarının ekonomik büyüme ve refahla eşitlenmesine yol açtı. Örneğin, bu durum "savaş zamanı refahı" efsanesine ve İkinci Dünya Savaşı'nın ABD'yi Büyük Buhran'dan çıkardığı inancına katkıda bulundu. Higgs, bu istatistiğin (günümüzde hâlâ devam eden) bir yanılsamaya yol açtığını ortaya koydu: İkinci Dünya Savaşı'nın refah getirdiği iddiası, aslında GSYİH'deki artıştan (G'nin artışının etkisiyle) kaynaklanıyordu.


(Higgs, Regime Uncertainty, s. 565)
(Higgs, Regime Uncertainty, s. 565)
(Higgs, Regime Uncertainty, s. 566)
(Higgs, Regime Uncertainty, s. 566)

GSYİH'yi takip ettiğimizde ve onu ekonominin performansıyla eşdeğer varsaydığımızda, İkinci Dünya Savaşı sırasında GSYİH'nin yüksek olduğunu görürüz. Ancak, özel ekonominin pahasına GSYİH'yi yapay olarak yükselten devlet harcamalarını (G) ayrıştırdığımızda, İkinci Dünya Savaşı döneminde ekonomik performans ve büyümenin iyileşmediği, hele ki savaş nedeniyle hiç iyileşmediği açıkça ortaya çıkar. Dolayısıyla, GSYİH ölçütü çoğu zaman insanları GSYİH ile ekonomik performansı ve devlet harcamaları ile ekonomik büyümeyi yanlış bir şekilde eşdeğer görmeye yönlendirir.



Yazar: Joshua Mawhorter Joshua Mawhorter, Mises.org'un yardımcı editörüdür. Mises Enstitüsü'nde 2023 yaz bursiyeri ve 2016'dan bu yana devlet/ekonomi ve ABD tarihi öğretmenliği yapmaktadır. Mawhorter, Bakersfield'daki California State University'den siyaset bilimi lisans derecesine, Southern New Hampshire University'den siyaset bilimi yüksek lisans derecesine ve Mises Graduate School'dan (2023) Avusturya İktisadı alanında yüksek lisans derecesine sahiptir. Kendi yayınladığı kitapları arasında The First Constitution: The Articles of Confederation, Tyrannosaurus Debt: The Student Loan Crisis and How to Survive ve tezi olan "An Austrian Critique of Modern Monetary Theory" bulunmaktadır. Ayrıca teoloji, Eski Ahit, kilise tarihi, apologetik (dinî savunuculuk) ve felsefe alanlarında eğitim vermekten keyif almaktadır.

Çevirmen: Zorbey Uyanık
Bu yazı, Mises.org'da yayınlanan "A Review of Some GDP Problems" başlıklı makalenin tercümesidir.

Commenti


Yazı: Blog2 Post
bottom of page