top of page

Enflasyon: Devlet Destekli Terörizm

06/09/2022 - Jeff Deist
[Bu konuşma 3 Eylül 2022 Cumartesi günü kuzey Virginia'daki Ron Paul Enstitüsü konferansında yapılmıştır.]

I. Giriş

2019'un eski hoş günlerini hatırlıyor musunuz? Bize ABD ekonomisinin çok iyi durumda olduğu söylendi. Enflasyon düşüktü, işler boldu, GSYİH büyüyordu. Ve açıkçası, COVID gelmemiş olsaydı, Donald Trump'ın yeniden seçilme şansı oldukça yüksekti.


2019 yılında bir etkinlikte ekonomist arkadaşım Dr. Bob Murphy bu ülkedeki siyasi bölünme hakkında çok ilginç bir şey söyledi. "Günümüzde Amerika'nın bölündüğünü düşünüyorsanız şayet, acaba ekonomi berbat olup 2008'deki gibi bir çöküş daha yaşasak işler nasıl görünürdü?" dedi.


Pekâlâ, böyle bir senaryoyu daha uzun süre hayal etmemiz gerekmeyebilir.


Amerikalıların bugün bölündüğünü ve – mecazi olarak, ama daha çok kelimenin tam anlamıyla – birbirlerinin boğazına çökmüş olduklarını düşünüyorsanız, üşüdüklerini ve aç olduklarını hayal edin!


Weimar Almanyası, 1980'lerin Arjantin’i, 2000'lerin Zimbabve’si veya bugünün Venezuela’sı ve Türkiye’si gibi bir şey yaşamak zorunda kaldığımızı bir düşünün? O zaman siyasi ve sosyal bölünmelerimiz nasıl görünürdü?


Hanımlar ve beyler, enflasyonizmin tiranlığı altında yaşıyoruz. Bu tiranlık, usulca ya da gürültüyle bizi terörize ediyor. Yakında çok daha fazla ses getireceğinden şüpheleniyorum.


Merhum Bill Peterson'ın açıkladığı gibi, “Bugünün terimleriyle enflasyonizm, bütçe açığı, ulusal ölçekte kasıtlı kredi genişlemesi ve çok az malın peşinden çok fazla para basmanın yol açtığı devasa boyutlarda bir kamu politikası hatasıdır. Para akışı olarak gelir ile mal ve hizmet akışı olarak gelir arasında -'para' ile servet arasındaki gibi- yaygın bir kafa karışıklığı olan 'para yanılsaması' üzerine kuruludur.”


Enflasyonizm hem mali hem de parasal bir rejimdir, ancak sonuçları ekonominin çok ötesine geçer. Derin sosyal, ahlâkî ve hatta medeniyetle ilgili etkileri vardır. Ve bizi nasıl terörize ettiğini anlamak bugünün konusudur.


II. Enflasyonizmi Anlamak

Sizlerden üç şeyi dikkate almanızı isteyeceğim.


Birincisi, enflasyon bir politikadır. Bunu onlara kabul ettirmeliyiz. Enflasyon, hava durumu gibi dönemsel olarak ortaya çıkan, kontrolümüz dışında gelişen bir şey değildir. Parasal ve mali rejimlerimiz aslında onu yaratmaya ve bunu iyi bir şey olarak göstermeye çalışırlar. Unutmayalım ki hem Trump hem de Biden, kapanmalar nedeniyle gerçek mal ve hizmetler önemli ölçüde azaltılmış olmasına rağmen, toplamda, ekonomiye doğrudan yaklaşık 7 TRİLYON dolar enjekte eden COVID destek ve teşvik yasa tasarılarını imzaladılar. Deflasyon, bir krize yanıt olarak işlerin doğal düzeniydi, bana göre saçma bir kriz, ama yine de bir kriz. Elbette Sam Amca (ABD yöneticileri), belirsizlik döneminde daha az harcama ve daha fazla nakit tutma yönündeki doğal meyil ve istenci, etkin bir şekilde engellemeye çalıştı.


Bu 7 trilyon dolar, işlerin mali tarafında yaratıldı. Parasal genişlemede gördüğümüz gibi, Hazine borcunun dolambaçlı bir şekilde paraya çevrilmesi olarak ticari banka varlıklarıyla takas edilen yeni Fed banka rezervleri değildi. Bu, açık maliye politikası olarak Kongre aracılığıyla Hazine'den gelen doğrudan bir teşvikti. Bedava paraydı. Bu para doğrudan bireylerin (teşvik çekleri), eyalet ve yerel yönetimlerin, milyonlarca küçük işletmenin (PPP [Maaş Koruma Programı] kredileri), havayolu endüstrisinin ve bilinmeyen tahsisatların hesaplarına gitti. Bu gerçek nakitti ve harcanıyordu. Bu nedenle, bugünün enflasyonunun bir şekilde sürpriz olduğunu söyleyen herhangi bir ekonomist, ya cömertçe yanlış bilgilendirilmiştir ya da manipülasyon yapıyordur.


Bu bir politikadır. Enflasyon tasarlanmıştır. Sözde arzulanan %2 TÜFE [Tüketici Fiyat Endeksi] ile çok kötü berbat %9 TÜFE arasındaki fark sadece bir derece farkıdır. Aynı zihniyet her ikisini de üretir. Ancak enflasyonistler, aşının mantığındaki gibi biraz virüsün bizim için iyi olduğu konusunda ısrar ediyorlar… Yani biraz enflasyonun açık bir politikası, çok fazla enflasyonun önüne geçme mekanizmasıdır. Bu tuhaf bir pozisyon.


İkincisi, enflasyon, devlet terörünün yaptırımından başka bir şey değildir ve biz de ona öyle davranmalıyız. Bu bir suçtur. Bizi korku içinde yaşatıyor. Enflasyon sadece ekonomik bir mesele değil, aslında dokunduğu her toplumda derin kültürel ve sosyal hastalık üretiyor. Para fiyatlarını kullanarak kâr ve zarar hesaplamalarına dayanan iş planlamasını ve girişimciliği çok daha zor ve riskli hâle getirir, bu da her ikisinden de daha az elde ettiğimiz anlamına gelir. Ölçü biriminin değeri düşmeye devam ederken paranın kârını nasıl ölçersiniz? Daha fazla üretkenlik ve maddi ilerlemenin itici gücü olan sermaye birikimini yıpratır. Dolayısıyla enflasyon, hem mevcut serveti hem de asla var olmayan gelecekteki serveti yok eder ve böylece çocuklarımızın ve torunlarımızın yaşadığı dünyayı küçültür. Ve son yıllarımızda bizi fakir ve savunmasız hâle getiriyor.


Sonuçta, birikim ahmaklar içindir. Mevcut bir yıllık CD (mevduat bonosu) oranları %3'ün altında, enflasyon ise en az %9'dur. Yani sadece hareketsiz durarak 6 puan kaybediyorsunuz! Bu arada, resmi TÜFE en son 80'lerin başında çift hanelere yaklaştığında, bir yıllık bir CD %15’di. Jerome Powell'ın bunu açıklamasını duymak isterim. Bu arada, Alan Greenspan, kırk yıllık daha düşük faiz oranlarıyla ilgili bu büyük deneye başladığından beri, tahmin edin kim bundan faydalanmadı? Tabii ki araba kredileri ve kredi kartları için hâlâ %20'nin üzerinde ödeme yapan yoksul insanlar ve yüksek faizli borçlular.


Ama burada konuşulmayan bir gerçek var: enflasyon aynı zamanda bizi daha da kötü insanlar yapıyor. Bizi ahlâkî olarak yıpratıyor. Neredeyse bizi tasarruf yerine mevcut tüketimi seçmeye zorluyor. Ekonomistler, birikim veya yatırım pahasına bugün maddi şeyleri tercih ederek buna yüksek zaman tercihi diyorlar. Tüm sağlıklı toplumların yaptığının aksine, bu durum, gelecek pahasına bugünü yaşamamızı sağlar. Kâr, tasarruf ve yatırımın sonucu olan zaman içindeki sermaye birikimi, bugün buraya -neredeyse hayal edilemez maddi zenginliklerle dolu bir dünyaya-nasıl geldiğimizin açıklamasıdır. Enflasyonizm bunu tersine çeviriyor.


Yani bu gayet insani bir şey olan, kötü bir gün için para biriktirmek ve belki de çocuklarınıza bir şeyler bırakmak dürtüsü altüst oldu. Enflasyonizm kaçınılmaz olarak insanlık karşıtı bir politikadır.


Üçüncüsü, burada hiperenflasyon da mümkün olabilir. Bu gerçekleşmeyebilir veya yakında gerçekleşmeyebilir. Ama mümkün olabilir. Ve %10'luk sabit enflasyon bile fiyatların her yedi yılda bir kabaca ikiye katlanması anlamına geliyor. Ekonomi yasalarının dünyanın önde gelen süper gücü için geçerli olmadığını veya dünyanın rezerv para biriminin daha küçük ülkelerin yaşadığı sorunlardan uzak olduğunu iddia edebiliriz. Rezerv para birimi statümüzün bizi izole ettiği ve dünyanın dolara ihtiyaç duyduğu kesinlikle doğru. Hükümetler ve endüstri, OPEC ülkelerinden petrol satın almak için çoğunlukla ABD doları kullanıyor, bu nedenle “petrodolar” terimi var. Hükümetlerin, merkez bankalarının, büyük çok uluslu şirketlerin, dünya çapındaki yatırım fonlarının, devlet varlık fonlarının ve emeklilik fonlarının hepsinin bol miktarda ABD doları tuttuğu ve dolayısıyla sapkın bir şekilde Kral Dolar'ın korunmasına olan ilgimizi paylaştığı kesinlikle doğrudur. Dünya çapında hızlı bir devalüasyona maruz kalan altın gibi bir dünya rezerv para biriminin kolay tarihsel örneklerine sahip olmadığımız doğrudur (1500 ve 1600'lerdeki İspanyol gümüş devalüasyonu bile ille de dolaşımdaki para bolluğundan kaynaklanmamıştır). Dolayısıyla, özellikle son yirmi beş yılın mali ve parasal aşırılıkları ve özellikle son iki yıl göz önüne alındığında, alışılmadık bir durumdayız. Ancak bu yalnızca potansiyel kriz bulaşmasının daha büyük ve daha tehlikeli olduğu anlamına gelir. Bütün dünya bir anda hastalanabilir.


III. Bir Hikaye: When Money Dies

Ancak şu ana kadar, çoğunuzun kesinlikle bildiği gibi sadece mantık, gerçekler ve sapasağlam argümanlarla gemiyi tersine çevirmiyoruz veya kalpleri ve zihinleri kazanmıyoruz. Etki kazanmak için günümüzün korkunç medya dilinde hikayelere veya anlatılara ihtiyacımız var. Duygusal tepkilere ihtiyacımız var. Bu yüzden insanları kayıtsızlıklarından kurtarmak ve tehlikeyi haber vermek için bol duygulu bir hikaye önereceğim.


Bu hikaye, Adam Fergusson'ın When Money Dies adlı hikayesi, Weimar dönemi Almanyasındaki hiperenflasyonun dahice ve keskin bir ikaz niteliğindeki açıklamasıdır. Amerikalıların bugün acil olarak duymaları gereken hikaye bu.


Fergusson'ın kitabı ivedilikle merkez bankacılarına önerilmeli (kaçının bunu bildiğini merak ediyoruz). Kendi başına ekonomi politikası hakkında bir kitap değildir - bir hikayedir, Alman politikacılar ve bürokratlar ile ilgili tarihsel bir aptallık ve kibir hikayesi. Parasal fiat ile piyasaların üstesinden gelebileceklerini hayal eden insanlar tarafından yaratılan bir felaketin hikayesi. Savaş ve enflasyonun ayrılmaz bir şekilde bağlantılı olduğunu, savaş finansmanının ulusları ekonomik felakete sürüklediğini ve otoriter kavgacılığa zemin hazırladığını hatırlatıyor. Versailles ve savaş tazminatlarının Hitler'in yükselişinin koşullarını yarattığını düşünüyoruz, ancak Reichbank'ın 1914'te üçte bir altın rezerv gereksinimini daha önce askıya alması olmasaydı, Almanya'nın Avrupa'da baskın bir askeri güç hâline gelmesi olası görünmüyordu. Enflasyonizm olmasaydı, Hitler bir dipnot olabilirdi.


Hepsinden önemlisi, When Money Dies bir yoksunluk ve yozlaşma hikayesidir. Sadece Almanlar için değil, aynı zamanda 1910'larda ve 20'lerde kendi siyasi çalkantıları ve para krizleriyle boğuşan Avusturyalılar ve Macarlar için. Özellikle dokunaklı bir bölümde, Fergusson, Anna Eisenmenger adlı Viyanalı bir dul kadının acılarını anlatıyor. Twitter'dan bir arkadaşım olan @jmarkwalk, Amazon'dan bana Anna'nın günlüğünü gönderdi.


Hikaye, bir doktor eşi ve harika bir kız ile üç oğlanın annesi olan Anna'nın rahat hayatıyla başlar. Yetenekli, kültürlü, uyumlu ve üst orta sınıftandırlar. Hatta Arşidük Franz Ferdinand ve eşi Hohenberg Düşesi ile tanışıklardır.


Ancak Mayıs 1914'te mutlu hayatları paramparça olur. Ferdinand Saraybosna'da öldürülür ve savaş çıkar. Savaşlar paraya mal olur ve 1892'de Avusturya-Macaristan İmparatorluğu tarafından akıllıca benimsenen altın standardı, bir anda engel olarak görülür. Böylece hükümet tahmin edilebileceği gibi büyük sayılarda savaş tahvilleri çıkarmaya başlar ve merkez bankası matbaaları çalıştırır. Bu, sadece savaş yıllarında fiyatlarda on altı kat artışa neden olur.


Ancak insanlar üzerindeki etkileri, savaşın kendisinden ayrı olarak bile felakettir.


Anna Eisenmenger çoğu Viyanalı kadından daha şanslıydı. Kron ile sabitlenmiş, mütevazı bir gelir getiren küçük yatırımları vardır. Bankacısı sessizce ondan birikimlerini derhâl İsviçre frangı ile değiştirmesini ister. Yabancı parayla işlem yapmak yasadışı hâle geldiği için tereddüt eder. Ama çok geçmeden bankacısının haklı olduğunu anlar. Muhtemelen burada hepimiz için bir ders var!


Savaş ilerledikçe, savaştan zarar görmüş çocuklarını besleyebilmek için mal varlıklarını karaborsada rehin bırakmak zorunda kalır. Para birimi ve Avusturya tahvilleri neredeyse değersiz hâle gelir. Kocasının altın saatini patates ve kömürle takas eder. Açlık ve gerçek değeri olan her şeyin istifçiliğiyle damgalanan hayatının aşağı yönlü yıkım girdabı o kadar hızlı gerçekleşir ki uyum sağlamak için zar zor zaman bulur.


Ama onun sefaleti savaşın bitmesiyle bitmiyor. Aksine, 1919'daki Saint-Germain Antlaşması bir hiperenflasyon dönemine yol açıyor: para arzı 1920'de 12'den 30 milyar krona ve 1921'in sonunda yaklaşık 147 milyar krona yükseliyor (bu, kulağa 2020 Amerikası gibi geliyor, değil mi?). Ağustos 1922'ye gelindiğinde, tüketici fiyatları, savaşın henüz başlamadığı sekiz yıl öncesine göre on dört bin kat daha fazladır.


Sadece birkaç kısa yıl içinde, yokluk, soğuk ve açlığın daha da kötüleştirdiği sayısız trajediye katlanır. Kocası ölür. Kızı tüberküloza yakalanır ve ölür, Anna Eisenmenger henüz bebek olan kızı ve küçük oğluna bakmakla yükümlüdür. Bir oğul savaşta kaybolur, bir oğul kör olur ve damadı iki bacağını kaybederek sakat kalır. Yiyecek ve kömür karneyle dağıtılır, bu nedenle dairesi sefil bir barınaktır ve yasadışı istifçilik arayan “Gıda Polisi” tarafından yapılan aramalardan kaçmak zorunda kalır. Sonunda, bir öfke nöbeti esnasında kendi komünist oğlu Karl tarafından akciğerinden vurulur.


Greta Garbo'nun oynadığı The Joyless Street, o dönemin Viyanasındaki koşullar hakkında unutulmaz ve tarihsel olarak doğru bir sessiz filmdir. Karakteri, etrafındaki her şeyin bozulduğunu görür; yemek yemeden eve döndüğü için babası bile bastonuyla döver. Bir zamanlar dostane komşular birbirlerinin ekmek ve peynir stoklarından şüphelenirken fuhuş yaygınlaşır. Öfkeli insanlar, kasabın açılmasını bekleyerek sıraya girerler; kasapta o gün mevcut olan et artıklarını sadece en çekici kadınlar alır. Yumruk kavgaları yaygınlaşır. Açlıktan ölmek üzere olan çocuklar sokak köpekleri gibi restoran ve kafelerin önünde yemek dilenir. Toplumda tanıdık ve güzel olan her şey görünüşte bir gecede bozulur ve değersizleşir.


Bir Stephen King korku filmindeki gibi, çok tanıdık ve yakın bir yer garip ve tehditkâr bir yere dönüşür. Mahalleniz farklı bir hâle bürünür. Tanıdığınızı sandığınız insanlar kötü niyetli yabancılar olurlar. İftira, suçlama, fitne ve ispiyon olağan hâle gelir.


Bu, özellikle Biden'ın geçen gece yaptığı hastalıklı konuşmadan sonra tanıdık gelmeye başladı mı?


Yani, bir dahaki sefere siyaset işlenen dersliklerdeki bu sosyopatlardan biri yeşil yeni düzen veya Çin ile bir savaş ya da ücretsiz kolej için ödenek oluşturmaya birkaç trilyon daha harcamak isterse, Anna Eisenmenger'in hikayesini hatırlayın.


IV. Günümüz İçin Çıkarılması Gereken Dersler

Weimar döneminden bu korkunç tarihi dersi bugün Amerika'ya nasıl uygularız? Bu hikayeyi nasıl anlatacağız?


İlk olarak, enflasyonizmi şahsileştirmek ve dinleyenleri şaşırtmamak için insani terimlere başvuruyoruz. Para politikasını sıkıcı, kuru ve teknokratik değil, canlı ve dolaysız anlatıyoruz. Yine söylüyorum, para politikasının muazzam ahlâkî ve medeniyetle ilgili bileşenleri vardır. Enflasyon sadece ekonomimize zarar vermekle kalmaz, bizi daha da kötü, müsrif, basiretsiz, tembel ve gelecek nesillere ilgisiz insanlar yapar. Profesör Guido Hülsmann tam anlamıyla bu konuda kitap yazdı. Adı, Para Üretiminin Etiği. Bu belki de bugün Amerika'da anlatılmamış en büyük hikaye: Fed'in ekonomimizi temelde nasıl üretimden tüketime kaydırdığının değil, aynı zamanda biz insanlara ne yaptığının hikayesi. Karmaşık Fed'in arkasına saklanmalarına izin vermeyin ve basit gerçeği söyleyin: para politikası, gelecek nesillerden, birikim sahiplerinden ve para musluğundan en uzak olan en yoksul Amerikalıları gasp etmekten başka bir şey değildir. Makul düzeyde zeki sıradan insanların para politikasını anlayamadığı, bunun uzmanlar dışında herkes için çok önemli ve karmaşık olduğu fikri saçmalıktır. Biz bunu açığa çıkarmalıyız.


İkincisi, "politikaların" bizi daha zengin yapabileceğine dair saçma fikirlerle dalga geçin. Sermaye yatırımı sayesinde daha verimli üretilen ve dolayısıyla fiyat deflasyonu yaratan daha fazla mal ve hizmet bizi daha zengin kılıyor. Tek yol bu. Yasal veya parasal emirler değil.


Bu nedenle, herhangi bir “kamu politikası” ve özellikle “para politikası” kavramına saldırmalıyız. Enflasyonizm, Axios'un son zamanlarda söylediği gibi, yalandan inanmaya dayalı sahte bir ekonomi yaratıyor. Sahte bir ekonomi, muazzam düzeyde devam eden mali ve parasal müdahalelere bağlıdır. Biz buna “finansallaşma” diyoruz, ancak hepimizde refahımızın aslında ödünç olduğu duygusu var. Bunu hepimiz hissediyoruz. Sermaye piyasaları bozuluyor: çok para, kimse için herhangi bir değer yaratmadan hareket ediyor. Şirketler mutlaka kâr elde etmez veya yarar sağlamaz; hissedarlar için önemli olan tek şey sermaye kazançları için hisselerini satmaktır. Bu, her zaman yeni bir Ponzi sistemi alıcısı gerektirir. Ancak sezgisel olarak bunun doğru olmadığını biliyoruz: yıllar sonra kazanç elde etme umuduyla yıllarca kâr amacı gütmeden çalışan bir restoran veya kuru temizlemeci düşünün. Bu zihniyeti ancak enflasyonizmin yarattığı çarpık teşvikler mümkün kılar. Politika yerine ihtiyacımız olan şey sağlam para!


Son olarak, mübalağacılık veya yersiz uyarıcılıkla suçlanmaktan korkmayalım. Size şunu sorayım: Biz yanılıyorsak ne olacak ve onlar yanılıyorsa ne olacak? Merkez bankacıları ve devlet hazinelerinin yaptıkları, emsalsizdir. Sahte para sonsuzdur, gerçek kaynaklar sonsuz değildir. Hiperenflasyon köşede veya yıllar sonrası kadar uzakta olmayabilir; kimse böyle bir şeyin zamanını tahmin edemez. Ancak yaşam standartlarını korumayı ve çirkin bir enflasyonist gerçeklikten kaçınmayı umuyorsak, bir noktada ABD ekonomisi gerçek organik büyüme yaratmalıdır. Sermaye birikiminin ve daha yüksek üretkenliğin yerini hiçbir para veya mali politika alamaz. Daha fazla para ve kredi, daha fazla, daha iyi ve daha ucuz mal ve hizmetlerin yerini tutamaz. Politik para işe yaramaz ve ona tepeden tırnağa saldırmaktan asla korkmamalıyız. Şu anda bir şeylere oy vermek ve onları daha sonra ödemek için kaçınılmaz siyasi teşvikten bağışık olan tek paraya, özel paraya ihtiyacımız var. Eğer bu radikalse, öyle olsun.


Tarih bize paranın nasıl öldüğünü gösteriyor. Evet, burada da yaşanabilir bu. Sadece bir aptal aksini düşünür.


 

Yazar: Jeff Deist
Jeff Deist mülkiyet, piyasalar ve sivil toplumun savunucusu olarak hizmet verdiği Mises Enstitüsü'nün başkanı, sözcüsü ve yazarıdır. Siyasî iktidarı radikal bir şekilde adem-i merkezîleştirmenin araçları olarak özel hukuk sistemlerini ve özel parayı desteklemektedir. Daha önce, adına yüzlerce makale ve söylev hazırladığı ABD Temsilciler Meclisi üyesi Dr. Ron Paul'ün kongre kadrosunda gönüllü oldu. Dr. Paul'ün kadrosunda bulunduğu yıllarda, kendilerini hükümetin boyutunu ve kapsamını küçültmeye adamış sayısız kuruluş ve tabandan gelen halk hareketiyle çalıştı. Jeff ayrıca uzun yıllar, özel sermaye müşterilerine şirket birleşmeleri ve satın almalar konusunda danışmanlık yapan bir avukat olarak çalıştı. E-posta veya Twitter üzerinden irtibata geçebilirsiniz.

Çevirmen: Atilla Seyid

Editör: Fırat Kaan Aşkın

Bu yazı Mises.org sitesinin ''Inflation: State-Sponsored Terrorism'' adlı yazısının çevirisidir.
243 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
Yazı: Blog2 Post
bottom of page