top of page

1971 Suçu: Altınsız 50 Yıllık Para Bretton Woods Sisteminin Sonu

Altın standardı 50 yıl önce kasten kaldırılmıştır. Ancak o zamandan beri yerine daha iyi bir şey konamamıştır. Bugünün itibari parası, büyük ihtimalle insanlık tarihinin en büyük aptallığı olduğunu kanıtlayacaktır.


Yaklaşık 50 yıl önce, 15 Ağustos 1971'de, Başkan Richard Nixon (1913-1994) önderliğindeki ABD yönetimi, ABD dolarının altınla değiştirilebilirliğini kaldırdı. Amerikalıların geniş kapsamlı sonuçlara yol açan tek taraflı bir kararıydı. Dünyanın önemli tüm para birimlerini karşılıksız paraya, yani artık değerli metallere bağlı olmayan paraya dönüştürdüler. Bu, 1944'te kabul edilen Bretton Woods sisteminin sonunu onaylamış oldu. 44 ülkeden 730 delege, İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemin küresel para düzenini belirlemek için New Hampshire'da, ABD'nin aynı adlı eyaletinde bir araya geldi.

ABD dolarına dünya rezerv para birimi statüsü verilmesi kararlaştırıldı. 35 ABD doları, bir ons altına (31,10347 ... gram) karşılık geliyordu. Diğer tüm para birimleri (Fransız frangı, İngiliz sterlini, İsviçre frangı vb.) dolar ile sabit bir döviz kuru üzerinden ilişkilendirildi ve onunla takas edilebilir hale geldi. Bu şekilde onlar da -en azından dolaylı olarak- altına bağlıydılar. Bununla birlikte, Bretton Woods sisteminin altın standardının bir revizyonu gibi bir şey olduğu düşünülmemelidir. Yakından uzaktan ilgisi bile yoktur. En iyi ihtimalle "görünüşte altın standardı" idi.

Çünkü ABD doları, fiziksel altın ayarı ağırlığı olarak tanımlansa da altın artık dünyanın büyük ekonomilerinde günlük işlerde dolaşmıyordu. Örneğin 1933'te ABD başkanı Franklin D. Roosevelt (1882–1945), ABD vatandaşlarının altın sahibi olmasını ceza gerektiren bir suç olarak belirleyip yasakladı. Bankalar ve tüketiciler altınlarını ABD hazinesine teslim etmek zorunda kaldı. Karşılığında ABD merkez bankasından ABD doları banknotları ve bakiyeleri aldılar. Sadece uluslararası ödeme işlemlerinde, yani merkez bankaları arasındaki işlemlerde, ABD doları altına dönüştürülerek ödemeye yapılabilirdi.

Savaşın bitiminden kısa bir süre önce, altın standardı olmadan güvenilir bir dünya para sisteminin olamayacağına inanılıyordu. O dönemde Bretton Woods'da birbiriyle yarışan dünya para sisteminin tasarımına yönelik öneriler ("Keynes Planı" veya "Beyaz Plan" olarak adlandırılıyordu), bu doğrultuda altına önemli bir dayanak noktası işlevi yüklemiştir. Sarı metal, kusursuz para gibi bir şey olarak görülüyordu. En azından kimse onun yerine daha iyi bir şeyin nasıl ikame edilebileceğini söyleyemiyordu.


Ancak nihayetinde Bretton Woods'un yalnızca bir "dolar para birimi standardı" olduğu ortaya çıktı. Dünya, talep edildiği takdirde ABD’nin ABD dolarını fiziki altınla tam olarak değiştireceği sözüne güvendi. Olması gerektiği gibi iyi bir karar değildi. Ama başlangıçta Bretton Woods sistemi, zayıflıklarına rağmen oldukça iyi işledi. Ekonomiler toparlandı, dünya ticareti ve dünya sermaye hareketleri genişledi.

Daha 1950'lerde Amerikalılar kavgacı bir dış politikaya saplanmaya başladılar. Kore ve Vietnam savaşlarının maliyetlerini esas olarak yeni ABD dolarını harcayarak finanse ettiler. Beklendiği gibi, ürünlerdeki fiyat enflasyonu yükselmeye başladı. ABD dolarının satın alma gücü ve bununla birlikte dünya rezerv para birimine olan güven belirgin şekilde azaldı. Daha sonra giderek daha fazla ülke ABD dolarını altınla değiştirmeye başladı.

Amerikalıların altın rezervi (başlangıçta dünyanın altın parasının üçte ikisi civarındaydı) güneşteki kar gibi eridi. Amerika iflasla tehdit edildi. Bu nedenle Başkan Nixon, 1971 yazında acil durum frenini çekti ve (sözleşmeyle kararlaştırıldığı gibi) ABD dolarının altınla takas edilemeyeceğine karar verdi. Bu muhtemelen modern zamanların en büyük parasal kamulaştırma eylemiydi. Dünyadaki para bir çırpıda kökten değişti.

Tüm para birimleri, dönüştürülemeyen (karşılığı olmayan) kağıt para veya merkez bankaları ve ticari bankaların borç vermesiyle engellenmeden çoğaltılabilen “fiat paraya” (itibari para) dönüştü. Ürün ve hizmet fiyatlarının zaman içinde yükselmeye devam etmesi olgusu, yani kronik enflasyon itibari parayla geldi.

Banka kredisi yoluyla itibari para basımı aynı zamanda tekrarlayan spekülasyon dalgalarına, balon oluşumlarına, finansal ve ekonomik krizlere neden olmaktadır. İtibari para arzını genişletmeye devam etmek için merkez bankaları yapay olarak piyasa faiz oranlarını düşürür ve böylece er ya da geç bir resesyonla (“çöküş”) sonuçlanması gereken sahte bir yükselişi (“patlama”) devam ettirir. Borç, ekonomik performans artışına göre daha hızlı şiştiği için, ekonomik borç piramidi büyür ve daha baskın hale gelir.

Her şeyden önce devlet itibari para sayesinde büyür ve güçlenir. Ne de olsa merkez bankası devlete istediği miktarda parayı kredi yoluyla sağlamaktadır. Bu nedenle devletin harcama taleplerinin finansmanında herhangi bir sınır yoktur. Devlet kelimenin tam anlamıyla her şeyi satın alabilir ve gücünü genişletebilir. Genişlemesi kaçınılmaz olarak vatandaşların ve girişimcilerin özgürlükleri pahasına gerçekleşir.

Dolayısıyla 50 yıl kadar önce altın standardından uzaklaşmanın batı ekonomileri için çok geniş kapsamlı sonuçları oldu ve bu süreçte büyük sorunlar ortaya çıktı. Siyasi olarak dikte edilen 2020/2021 karantina krizinden bu yana, küresel borç endişe verici rekor seviyelere ulaştı. Örneğin, Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF), 2021'in ilk çeyreğinin sonunda küresel borcun 289 trilyon dolar veya küresel ekonomik çıktının %360'ı olduğunu tahmin ediyor. Makul bir şekilde bakıldığında bu, kimsenin geri ödeyemeyeceği veya ödemek istemeyeceği bir borç dağıdır.

Dünyanın önde gelen merkez bankaları bu nedenle piyasa faiz oranlarını sıfıra ve hatta sıfırın altına düşürdüler, açık veren ülkeleri ve bankaları "hiç yoktan var olan" daha fazla yeni para ihraç ederek finanse ediyorlar. Diğer bir deyişle, sistemi ayakta tutmak için arsızca enflasyonist politikalara başvuruyorlar. Ancak bu, olağanüstü durumlarda bile itibari para sistemi için kendi kendini yok edebilecek bir paranın giderek daha yaygın bir şekilde devalüasyonuna yol açacaktır.

İtibari para sistemi çöküşten kurtarılacaksa eğer, ulusal ekonomiler de serbest ekonomik ve sosyal sistemden geriye kalmış olan az miktarda şeyi terk etmek zorunda kalacaktır. Birikmiş hataların düzeltilmesi için baskı yapan piyasaların tedavi edici güçlerini giderek artan yasaklar, düzenlemeler, kanunlar ve vergilerle felç etmekten ve ortadan kaldırmaktan kaçınmayacaklardır. Sonuç, komuta ve kontrol ekonomisine, özgürlük eksikliğine geçiştir.

Şu şekilde de ifade edilebilir: İtibari para, özgür bir ekonomi ve toplumla kalıcı olarak bağdaşmamaktadır. Bu açıdan bakıldığında, dramatik sonuna 1971 yazında ulaşan altın paradan uzaklaşma, tarihsel olarak izole edilmiş bir olaydan daha fazlasıdır. Aslında haince bir anlaşmadan ibarettir. İyi altın para, kötü kağıt parayla değiştirilmiştir. Parayı altından uzaklaştırarak devlete ve onun merkez bankasına emanet etmek, muhtemelen insanlık tarihinin en büyük aptallıklarından biridir ve bu "1971 suçu"dur.

Söz konusu ekonomik kaybın ciddiyeti, Ludwig von Mises'in (1881-1973) 1940'ta, altın standardının resmi olarak sona ermesinden yıllar önce yazdığı sözlerde ortaya çıkmaktadır:

“Altın standardı, liberal ve kapitalist çağın dünya para birimi haline gelmişti. Serbest tüccarların gözünde esas avantajı, uluslararası ticaretin ve uluslararası para ve sermaye piyasasının gerektirdiği gibi, uluslararası bir para birimi olmasıydı. Altın standardına birçok eleştiri geldi; mükemmel olmadığı gerekçesiyle suçlandı. Ancak hiç kimse altın standardını nasıl daha iyi veya daha mükemmel bir şeyle değiştireceğini bilmemektedir.” (Ludwig von Mises, Nationalökonomie, 1940, s. 430.)

Thorsten Polleit, Nisan 2012'den bu yana Avrupa'nın en büyük değerli metal ticaret şirketi olan Degussa'da baş ekonomist olarak görev yapmaktadır. Bundan önce, 15 yıl uluslararası yatırım bankacılığında ekonomist olarak çalışmıştır. Thorsten Polleit ayrıca Bayreuth Üniversitesi'nde Onursal Ekonomi Profesörü, Auburn, Alabama'daki Ludwig von Mises Enstitüsü'nde Yardımcı Akademisyen, "ROME" araştırma ağının üyesi ve Almanya Ludwig von Mises Enstitüsü'nün Başkanıdır. 2012 yılında Politik Ekonomide O.P. Alford III Ödülü'nü aldı. Thorsten Polleit çok sayıda makale ve kitabın yazarıdır: „Ludwig von Mises – der kompromisslose Liberale“(2018), „Vom Intelligenten Investieren“ (2018), „Mit Geld zur Weltherrschaft“ (2020) und „Der Antikapitalist“ (2020). Thorsten Polleit'in özel web sitesi: www.thorsten-polleit.com. Thorsten Polleit'i Twitter'da buradan takip edebilirsiniz: https://twitter.com/thorstenpolleit


Çeviren: Erdi Serdar (Twitter: @ErdiSerdar)


1.306 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
Yazı: Blog2 Post
bottom of page