top of page

Orta Çağ İzlandası ve Devletin Yokluğu

25/12/2002 - Thomas Whiston

Devletin toplumsal düzenin kaynağı olduğunu iddia edenler, Devletin yokluğunda şiddet, kaos ve düşük yaşam standardı olacağını söylüyorlar. Afrika'daki iç savaşlardan, Güney Amerika'daki uyuşturucu savaşlarından ve hatta Moğolistan'daki Cengiz Han'dan bahsediyorlar. Aslında rekabet halindeki devletlerin örnekleri olan bu unsurların devletsiz yaşamın üreteceği şeyler olduğunu iddia ediyorlar.


Devletsiz yasal uygulama sistemlerine yönelik bir diğer yaygın itiraz da "nerede başarılı olduğuna dair tek bir örnek" istenmesidir.


Orta Çağ İzlandası devletsiz bir hukuk düzeninin nasıl işleyebileceğine dair gerçek ve iyi belgelenmiş bir tarihsel örnek sunmakla birlikte bugün nasıl daha adil ve verimli bir toplum yaratabileceğimize ilişkin fikirler vermektedir.


İzlanda'nın coğrafi konumu nedeniyle yabancı istila tehdidi söz konusu değildi, dolayısıyla ulusal bir askeri güce ihtiyaç duyulmuyordu. İzlandalı yerleşimciler, güçlü bir merkezi hükümete duyulan güvensizlik de dâhil olmak üzere, Amerika Birleşik Devletleri'nin kurucu babalarının devlete ve hukuka karşı sahip olduğu benzer ideolojik ve felsefi fikirlere sahiptiler.


Vikinglerin ilk etapta Norveç'ten İzlanda'ya taşınmalarının başlıca sebebi kral ile lordları ve serfleri arasındaki feodal ilişkiden kaçınmaktı ve böylece İzlandalı yerleşimciler âdem-i merkeziyetçi bir yönetim sistemi geliştirdiler.


İzlanda'da yürütme organı yoktu. Kral yerine yerel reisleri vardı. Sistemlerindeki daimi memurlardan biri "logsogumadr" ya da kanun sözcüsüydü. Görevleri arasında yasaların ezberlenmesi, yasama konularında tavsiyelerde bulunulması ve görevdeyken tüm yasama faaliyetlerinin bir kez okunması yer alıyordu.


Devletin yargı organı yerine godarın sorumluluğunda olan özel mahkemeler vardı. Anlaşmazlıkları çözmek için bu mahkeme sisteminin üyeleri suç işlendikten sonra seçilirdi. Davalı ve davacının her biri hakemlerin yarısını seçme hakkına sahipti. Varthing adı verilen başka bir mahkeme düzeyi daha mevcuttu. Burası, yargıçların Thing'in godarı tarafından seçildiği bir Thing mahkemesiydi. David Friedman bu mahkemelerin nadiren kullanıldığını ve haklarında fazla bir şey bilinmediğini tespit etmiştir.¹ Bir de Ulusal Meclis ya da Althing bulunmaktaydı. Her mahalle kendi Althing'i tarafından temsil edilirdi. Bir anlaşmazlık özel mahkemeler tarafından çözülmezse, anlaşmazlık çözülene kadar bir sonraki en yüksek mahkemeye giderdi.


Vikingler döneminde İzlanda'da kamu mülkiyeti yoktu, tüm mülkler özel mülkiyetti.


İzlanda'ya yerleşenler ülkeyi 4 bölgeye ayırmışlardı. Her bölgede 9 godord bulunuyordu ve godordlar üç ayrı şeye bölünmüştü. Godordlar üçlü gruplara ayrılmıştı ve her şeyin üç godord'u vardı.


'Godord' kelimesinin iki tanımı vardır. Godord bir grup insanı temsil etmekteydi. Bu adamlar belirli bir godiye bağlılık ya da ittifak gösterirlerdi. Bir godi, pagan takipçileri için bir ibadet yeri inşa eden lider ya da reistir. Godord aynı zamanda İzlanda'nın kanun yapıcı organını temsil etme hakkı olan bir haklar topluluğuydu.


David Friedman şöyle der: "...kanun yapıcı kurumdaki koltuklar kelimenin tam anlamıyla satılıktı." Yasa koyucu olan bu kişiler sadece godord unvanına sahip oldukları için güce sahip değillerdi. "Bazı özgür çiftçileri kendilerini takip etmeye ikna edemedikleri müddetçe" güçsüzdüler.² Bu durum ise tiranlığı ve adaletsizliği kontrol altında tutuyordu.


Jesse Byock kitabında şöyle demektedir: "liderlik öyle bir şekilde gelişmişti ki, bir reisin gücü ve sahip olduğu kaynaklar sömürüye açık bir alandan gelmiyordu". Bunun nedeni, özgür çiftçilerin yeni bir coğrafi bölgeye taşınmaksızın godiler arasında bağlılık değiştirebilmeleriydi. "Yasal godi-köle bağı, gönüllü bir kamu sözleşmesi ile oluşturulmuştur."³ Yer değiştirmeden yasal sistemleri değiştirebilme yeteneği, merkezi olmayan bir sistemin anahtarıdır. Birey düzeyinde ayrılık yaratarak, oluşturulan tüm yönetim yapılarını gerçekten gönüllü hale getirir.


İzlanda'da godi ve thingmenler arasındaki bu düzensiz ilişki, hükümeti vatandaşların hayatlarından oldukça etkili bir şekilde uzak tutmaya yardımcı oldu; hukuk ve tahkim adil bir şekilde yapıldı.


İnsanlar bir suç işlediklerinde nasıl sorumlu tutuluyorlardı? Bugünkü Birleşik Devletler sivil mahkeme sistemindeki işleyişle hemen hemen aynı şekilde. Suçlular para cezası ödemek zorunda bırakılıyordu. Bu para cezaları devlete gitmiyor, tazminata dönüşüyordu. Eğer suçlu kendisine kesilen para cezasını ödeyemezse, o zaman vaftiz babasına ya da bir grup aile ve arkadaşına ya da başka bir ittifaka gidip para cezasını kendisi için ödemelerini sağlayabilir ya da kimse onu temsil etmeyecekse, para cezasını kölelik yoluyla ödeyebilirdi. Yoksulların hiçbir dezavantajı yoktu. Yoksullar, adalet bulma haklarını bir kişiye, reis veya saygıdeğer bir arkadaşına devredebilirlerdi. Bu kişi onun adına, tazminat alabilir veya adalet arayabilirdi. Bu açıdan, tazminatı devretme hakkı yoksullar için bir eşitleyici görevi görüyordu. Mağdurun tazminatı istemediği durumlarda, suçlu tarafların kendilerine yüklenen hiçbir yükümlülükleri yoktu.


Eğer bir suçlu para cezasını ödemez ya da köleliğe boyun eğmezse, suçun ağırlığına bağlı olarak ya men ediliyor ya da akranlarının desteğini kaybederek sonunda itibarını yitiriyordu.⁴


Savaş zamanlarında bile, öldürülen her adamın bedelinin ödenmesi gerektiği anlaşılmıştır.⁵ Bu durum kan davalarının kısa sürmesini sağlamış, hiçbir zaman gerçek bir savaş yaşanmamış ve şiddet ya bir aile kavgası ya da bir çatışma olarak sınıflandırılmıştır. Savaşlar en fazla birkaç gün olmak üzere kısa sürerdi.⁶ Her iki taraf da her zaman uzlaşmaya ve barışmaya teşvik edilirdi çünkü bu tür bir kurumsal çerçevede şiddetin sürdürülmesi maliyetliydi.


İzlanda, kuruluşundan 290 yıl sonra, 1262 yılında çökmüştür. Roderick Long, Amerika Birleşik Devletleri'nde ilk iç savaşın sadece 85 yıl sürdüğüne dikkat çekmektedir. İzlanda'nın bu kadar uzun süre dayanmış olması çok etkileyici.


Neredeyse üç yüzyıl boyunca nispeten huzurlu bir yaşam sürdükten sonra çöküş yaşanmamıştır. Roderick T. Long şöyle demektedir: "Birleşik Devletler'in varlığından bile daha uzun bir süre boyunca gelişen bir siyasi deneyi başarısızlık olarak nitelendirirken temkinli olmalıyız."


İzlanda'nın tarihine gerçekten tarafsız bir gözle bakıldığında, İzlanda'nın çöküşünün gerçek nedenlerinin ne olduğu görülebilir. Beş ailenin reislik piyasasını ele geçirmesiyle ortaya çıkan rekabet eksikliği ve tekelci nitelikler bunun nedenlerinden biriydi. Bu beş aile reisliklerin çoğunu satın aldı. Mahkeme ve hukuk sistemini önemli ölçüde kontrol ediyorlardı. Bu ise, aralarından seçim yapılabilecek çok sayıda reis olmadığı manasına geliyordu. Bu da rekabeti azaltarak özgür çiftçiler üzerinde daha fazla sömürü fırsatı yarattı ve sonunda beş aileye karşı bir isyana yol açtı.


Roderick Long ayrıca 1096'da öşür vergisinin(ondalık vergi) getirilmesinin İzlanda'nın çöküşüne yardımcı olmuş olabileceği gerçeğine de değinmektedir. Öşür, Katolik Kilisesi'nin bakımı ve kilise görevlilerine ödeme yapmak için ödenen bir vergiydi. Tek şart, kilisenin bakımı için ayrılan paranın özel toprak sahibine (genellikle bir reis) gitmesiydi. Reislerin bu emlak vergisini ödemekten muaf olması da şaşırtıcı değildi. Reisler özgür çiftçilerin kazançlarına el koymuşlardı ve özgür çiftçilerin reisleri kontrol altında tutmalarının hiçbir yolu yoktu.


Viking Çağı İzlandası'ndaki politikaların sonuçları nelerdir ve bunları modern dünyaya nasıl uygulayabiliriz? Elbette, son 700 yıldaki bu kadar gelişmeden sonra İzlanda'nın siyasi sisteminin basitliğinde zorluklar olabilir, ancak teknolojideki büyük ilerlemelerle birlikte daha merkezi olmayan bir piyasa sisteminde koordinasyon için daha büyük bir potansiyel de mevcuttur.


Viking Çağı İzlandası'nın tarihinin öğreteceği dersler vardır. Bunlardan biri, merkezi olmayan bir yaptırım gücünün önemidir. İzlanda'nın âdem-i merkeziyetçi hukuk sistemi, tarihinin büyük bir bölümünde liderlerinin tasmasını kısa tutmayı başarmıştır. Reisler ancak insanları zor kullanmadan kendilerini takip etmeye ikna edebilirlerse güç sahibi olabiliyorlardı. Bu da asil-vekil sorununu en aza indirmiştir. Kim beceriksiz ya da kötü bir lideri gönüllü olarak takip etmek ister ki? Ayrıca kötü bir lider birkaç özgür çiftçiyi kendisini takip etmeleri için kandırsa bile, uzun vadede güvenilirliğini kaybedecektir.


Bir diğer önemli ders de suçu sivil suçlara dönüştürmek ve mağdurun hakkını devredilebilir hale getirmektir. Mağdur, tazminat konusunda devredilebilir bir mülkiyet hakkına sahip olmalıdır. Bu, yoksulların doğal haklarını korumalarına yardımcı olur. Ayrıca, mağdura suçluyu adalete teslim etmesi için daha fazla teşvik sağlayarak cezai yaptırımın kamu menfaati yönünü ortadan kaldırmaya yardımcı olur.


Bir diğer önemli ders de özel kolluk kuvvetlerinin serbest piyasada insanları koruyabileceğidir. Zira bu sayede ekonomik hesaplamalar yapabilirler. Kamu polis güçleri ise bu kılavuza sahip değillerdir. Rothbard şöyle der:


Bu durumda fonların tahsisi siyasetin, savurganlığın ve bürokratik verimsizliğin tüm oyunlarına tabidir ve polis teşkilatının tüketicilere onların isteklerine cevap verecek şekilde hizmet edip etmediği ya da bunu verimli bir şekilde yapıp yapmadığı konusunda hiçbir gösterge yoktur.⁷

Kamu sektöründe başarı için ekonomik bir gösterge yoktur, ancak özel sektörde firmaların kâr ve zarar muhasebesi vardır.


Kamu kolluk kuvvetleri, mutlak korumayı varsaymaktadır.⁸ Polis koruması, üst sınır olmaksızın tüketilebilecek sonsuz bir mal değildir. Devlet polis sistemi, sınırlı vergi mükellefi kaynaklarından elde edilen sınırlı bir bütçeye sahiptir. Özel polis teşkilatlarının daha etkili olmasının bir diğer nedeni de özel firmaların kârlarını maksimize etmek istemeleridir. Bir firma tüketicilerin taleplerini yerine getirmeden nasıl kârını maksimize edebilir? Bir devlet polis teşkilatı parasını zorla alır, bu nedenle vatandaşların isteklerini aynı şekilde karşılamak zorunda değildir. Kârı birinci öncelik olarak görmeyen herhangi bir özel firma uzun vadede piyasadan silinecektir.


Viking Çağı İzlandası'nın hukukun, mahkemelerin ve icra kurumlarının özelleştirilmesi konusunda sunabileceği çok fazla bilgi vardır. Özgür İzlanda Devleti 106 yıl ile Amerika Birleşik Devletleri'nden daha uzun süre varlığını sürdürmüştür. İzlanda, varlığının ilk 300 yılında bir iç savaş yaşamamıştır. Amerika Birleşik Devletleri'nin ilk iç savaşını yaşaması sadece yaklaşık 80 yıl sürmüş ve savaştan sonra tartışmalı bir şekilde artık eskisi gibi bir hükümet sistemi olmamıştır.


Hukukun, mahkemelerin ve polis korumasının kamu tarafından sağlanması, her sosyalleştirilmiş sektörün karşılaştığı aynı teşvik ve hesaplama sorunlarıyla karşılaşmaktadır. Bu hizmetler bir piyasa ortamında sunulabilirse, daha verimli bir şekilde sağlanabilecektir.


Orta Çağ İzlandası bu hizmetlerin kimsenin hakkını ihlal etmeden özel olarak sağlanabileceğine ve sonuçlarının kaos olmadığına dair kanıtlar sunmaktadır. Sürekli bir savaş ortamı yoktu. "Hobbesçu Orman" herkesin herkese karşı savaştığı, hayatın kötü, acımasız ve kısa olduğu bir doğa durumu yaratmadı. Orta Çağ İzlandası, 20. yüzyıldaki pek çok devletle kıyaslandığında, yaşamak için çok daha güvenli bir yer olduğu söylenebilir.


Devletsiz bir toplumda insanlar yeteneklerine göre seçilir. Statü, para, güç ve açgözlülük, güçlü bir merkezi hükümet savunucularının savunduğu her şey, liderler için birer ön koşul değildir. En kötüler en tepeye çıkmak için seçilmez. Devletsiz bir toplumda seçilen kişiler girişimci oldukları için seçilirler ve tüketici taleplerini en iyi şekilde karşılayan girişimciler, kurumları büyüyen kişiler olur. Devletsiz bir toplumda "Kral" olan yegâne kişi ise tüketicidir.


Dipnotlar:

3. Jesse Byock, Viking Age Iceland, s. 119.

6. Jesse Byock, Viking Age Iceland.

7. Murray N. Rothbard, For a New Liberty, s. 220.

8. Murray N. Rothbard, For a New Liberty, s. 220.


 


Çevirmen: xxx

Bu yazı Mises.org sitesinin ''Medieval Iceland and the Absence of Government'' adlı yazısının çevirisidir.
294 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Kommentare


Yazı: Blog2 Post
bottom of page