top of page

Ben, Kalem

15/09/1964 - Leonard E. Read

Oturduğum koltukta sıradan bir kurşun kalemin mucizevî yapısını düşünürken bir anda aklıma şu fikir geldi: Bahse girerim ki dünya üzerinde kurşun kalem gibi basit bir şeyi bile nasıl yapacağını bilen tek bir kişi dahi yoktur.


Eğer bu durum gözler önüne serilebilseydi, piyasanın mucizesini çarpıcı bir şekilde tasvir eder ve üretilen her şeyin yaratıcı enerji alışverişinin tezahürlerinden başka bir şey olmadığını, bunların aslında manevî olaylar olduğunu açıkça ortaya koymaya yardımcı olurdu. Bu, ekonomi politiğe ne dersler verebilirdi!


Kalem fabrikasında unutulmayacak bir gün geçirdim; teslim alma rıhtımında başladım, sayısız dönüşümün her aşamasını inceledim ve kimyagerle yaptığım görüşmeyle sonlandırdım.


Benim gördüklerimi siz de görmüş olsaydınız, o muhteşem karakterle, yani BEN, KALEM ile sıcak bir dostluk kurabilirdiniz.¹


Kendi başına bir yazar olan BEN, KALEM’in kendi adına konuşmasına müsaade edelim...



Ben bir kalemim, tüm okuma yazma bilen erkek ve kız çocuklarının ve de yetişkinlerin aşina olduğu sıradan ahşap kurşun kalem...


Yazmak benim hem mesleğim hem de uğraşımdır; tek yaptığım da budur.


Neden soyağacımı yazmaya karar verdiğimi merak edebilirsiniz. İlk olarak şunu söyleyeyim: hikâyem ilginçtir. İkinci olarak, ben bir muammayım -bir ağaç, bir gün batımı ve hatta bir yıldırımdan bile daha esrarengizim. Ancak beni kullanırken geçmişim olmadığını ve sıradan bir şey olduğumu düşünenler beni önemsemiyorlar. Bu kibirli tutum, beni sıradanlık seviyesine indiriyor. Bu tür hatalar, insanoğlunu eninde sonunda tehlikeye iter. Zira, bilge G.K. Chesterton’ın gözlemlediği gibi, “Mucize istediğimizden yok oluyoruz, mucizeler istediğimizden değil.”


Ben, Kalem, basit görünsem de hayranlık ve ilginizi hak ediyorum ve bu iddiamı da ispatlamaya çalışacağım. Beni anlayabilirseniz -bunu istemek galiba biraz fazla olacak ama- ve sembolize ettiğim mucizevî durumun farkına varabilirseniz, insanoğlunun umutsuzca kaybetmekte olduğu özgürlüğü kurtarmaya yardımcı olabilirsiniz. Vermem gereken önemli bir ders var. Ben bu dersi, bir arabadan veya bir uçaktan ya da mekanik bir bulaşık makinesinden daha iyi verebilirim, çünkü çok basitim.


Basitim demişken... Bu dünyada tek bir kişi bile benim nasıl yapıldığımı bilmez. İnsanı şaşırtıyor, değil mi? Özellikle de her yıl ABD’de benim türümden yarım milyar mal üretildiğini göz önünde bulundurursak.


Beni elinize alın ve inceleyin. Ne görüyorsunuz? Pek fazla bir şey yok -biraz ahşap, boya, basılmış bir yazı, grafit kurşun, bir parça metal ve bir de silgi.


Sayılamayacak Kadar Çok Atalarım

Nasıl ki siz soyağacınızı çok eskilere kadar takip edemiyorsanız, benim de bütün atalarımı saymam ve anlatabilmem mümkün değil. Ancak onların zenginliğini ve karmaşıklığını gösterecek kadar bilgi verebilecek durumdayım.


Aile ağacım gerçekten de bir ağaçla, Kuzey California ve Oregon’da yetişen düz dokulu sedir ağacıyla başlar. Bütün bu sedir tomruklarını kesmek ve demir yollarına taşımak için kullanılan testereler, kamyonlar, halatlar ve diğer tertibatı bir düşünün. Üretimlerine harcanan bütün emek ve yetenekleri hayal edin: Maden cevherinin çıkartılması, çeliğin yapımı ve testerelere dönüştürülmesi, baltalar, motorlar, kenevirin yetiştirilmesi ve sağlam bir halata dönüşmesi için gereken aşamalar, yatakları ve yemekhaneleri ile kamplar, yemek pişirme ve gıdaları temin etme. Çalışanların içtiği bir fincan kahvede bile adı bilinmeyen binlerce insan var!



Tomruklar, San Leandro, California’da bir değirmene gönderilir. Vagonları, rayları ve lokomotifleri yapan ve ayrıca iletişim sistemini kuran bireyleri hayal edebiliyor musunuz? Bu emektarlar benim atalarım arasındadır.


San Leandro’daki değirmeni düşünün. Sedir tomrukları, ufak, kalem uzunluğunda ve yarım santim kadar ince biçimde kesilir. Bunlar fırında kurutulur ve kadınların yüzlerine allık sürmeleri gibi boyanırlar, insanlar benim soluk beyaz renkte olmamdan hoşlanmazlar. Bu çıtalar mumlanıp yeniden fırında kurutulur. Boya ve ocakların yapımına, ısı, ışık ve elektrik, motorlar ve değirmenin ihtiyaç duyduğu diğer şeylerin tedarik edilmesine ne kadar emek harcandı? Atalarım içinde değirmende çalışan temizlikçiler var mı? Evet. Ayrıca değirmenin elektriğini sağlayan Pacific Gas & Electric Company elektrik kurumunun betonunu döken işçiler de atalarıma dâhil!


Bütün ülkeye o keresteleri taşımakta katkısı olan buradaki ve uzaklardaki ataları unutmayın.



Makine ve inşasına 4.000.000$ harcanan ve bütün sermayesi atalarımın tutumlu birikimleri ile yapılmış olan kalem fabrikasına girdikten sonra keresteden çıkan her bir çıtaya karmaşık bir makineyle bir oluk açılır, ardından bir başka makine kurşunu yerleştirir, tutkallar ve üstüne bir başka çıta ekler; yani bir “kurşun sandviçi” yapılmış olur. Ben ve yedi kardeşim bu ahşap sandviçten şekillendiriliriz.


Benim “kurşunum” ki aslında hiç kurşun içermez, biraz karmaşıktır. Grafit, Seylan’dan temin edilir. Bu ocakta çalışanları, araç gereçleri yapanları, grafitin gönderildiği kâğıt ambalajları imal edenleri, ambalajları sarmak için ipleri yapanları, gemiye yükleyenleri ve gemileri inşa edenleri bir düşünün. Hatta yolum üzerindeki deniz feneri bekçileri ve kılavuz kaptanlar da doğumuma yardımcı olmuşlardır.



Grafit, Mississippi’den gelen ve arıtma sürecinde amonyum hidroksit kullanılmış kil ile harmanlanır. Daha sonra sülfonlanmış donyağı yani sülfürik asitle kimyasal olarak reaksiyona girmiş hayvansal yağlar içeren nemlendirici maddeler eklenir. Karışım çok sayıda makineden geçtikten sonra, sosis öğütücüsündeki gibi sonsuz kalıplar hâlinde ortaya çıkar; boyutlarına göre kesilir, kurutulur ve birkaç saat 1000℃’ta pişirilir. Sağlamlık ve pürüzsüzlüğünü artırmak için kurşunlara Meksika’dan gelen kandelila mumu, parafin ve hidrojenize doğal yağlar içeren sıcak bir karışım işlenir.


Sedirime altı kat lake kaplama yapılır. Boyanın içerdiği bütün malzemeleri biliyor musunuz? Hint yağı yetiştiricileri ve üreticilerinin katkısı olduğu kimin aklına gelir? Ama öyle. Boyanın güzel bir sarı rengi alması bile sayabildiğinizden fazla insan emeği gerektirir.


Yazısına bakın. Bu, reçineyle karıştırılmış siyah karbona ısı uygulanmasıyla şekillendirilen bir tabakadır. Reçine nasıl yapılır, ayrıca siyah karbon da nedir?



Metal parçam, yüksüğüm ise pirinçtir. Çinko ve bakır madeni çıkaranları ve doğanın bu ürünlerinden parlak pirinç levha yapma becerisine sahip olanları bir düşünün. Yüksük üzerindeki siyah halkalar siyah nikelden yapılır. Peki siyah nikel nedir ve nasıl uygulanır? Yüksük ortasında neden siyah nikel olmadığını anlatacak olsam sayfalar sürer.


Ayrıca benim muhteşem bir tacım var ki bu, meslekte “tıkaç silgi” olarak adlandırılan, insanın benimle yaptığı hataları silmek için kullandığı parça. Silme işlevini “faktis” adı verilen bir madde yerine getiriyor. Endonezya’dan gelen kolza çekirdeği yağı ile sülfür klorürün tepkimeye girmeleri sonucu elde edilen kauçuk benzeri bir üründür. Genel kanının aksine kauçuk sadece bağlayıcılık amaçlıdır. Ayrıca çok sayıda sertleştirici ve güçlendirici madde de bulunmaktadır. Pomza İtalya’dan gelmektedir; ve “tıkaç silgime” rengini veren pigment kadmiyum sülfürdür.



Kimse Her Şeyi Bilemez

Bu dünyada kimsenin benim nasıl yapıldığımı bilmediği yönündeki iddiama itiraz etmek isteyen var mı?


Yaratılışımda milyonlarca insanın katkısı vardır, hiçbiri de diğerlerinden daha fazla bilgiye sahip değildir. Brezilya’daki kahve çekirdeğini toplayan ve başka yerlerdeki gıda üretenleri de işin içine katarak fazla ileri gittiğimi ve aşırı uç bir görüş sahibi olduğumu söyleyebilirsiniz. İddiamın arkasında duruyorum. Tüm bu milyonlarca insanın dışında, geçen sürece, ölçülemeyecek kadar küçük bir üretim bilgisinden² daha fazla katkıda bulunan tek bir kişi bile yoktur. Buna kalem şirketinin genel müdürü de dâhildir. Teknik üretim bilgisi açısından tek fark, Seylan’daki grafit madencisi ve Oregon’daki tomrukçunun arasındaki bilgi türünün farklılığıdır. Ne madenciden ne de tomrukçudan vazgeçilebilir, tıpkı fabrikadaki kimyagerden ya da petrol sahasındaki işçiden vazgeçilemeyeceği gibi (zira parafin petrolün bir yan ürünüdür).


İşte şaşırtıcı bir gerçek: ne petrol sahasındaki işçi, ne kimyager, ne grafit ya da kil çıkartan madenci, ne gemileri, trenleri ya da kamyonları üreten ya da kullanan kişi, ne benim metal parçam üzerinde tırtıklama yapan makineyi çalıştıran kişi, ne de şirketin başkanı tekil görevini beni istediği için yerine getiriyor. Her biri beni belki de birinci sınıftaki bir çocuktan daha az istiyor. Gerçekten de bu büyük kalabalığın içinde hiç kalem görmemiş ve nasıl kullanılacağını bilmeyenler var. Onları motive eden şey ben değilim. Sebebi belki de şudur: Bu milyonlarca insandan her biri, bu sayede küçük bilgi birikimini ihtiyaç duyduğu ya da istediği mal ve hizmetler karşılığında takas edebileceğini düşünüyor. Ben bu unsurların arasında olabilirim de, olmayabilirim de.


Yönetici Bir Üst Akıl Yoktur

Daha da şaşırtıcı bir başka gerçek var: Beni var eden bu sayısız eylemi dikte eden ya da zorla yönlendiren bir üst aklın olmayışı. Böyle bir kişiye dair hiçbir iz bulunamıyor. Bunun yerine, Görünmez El’in iş başında olduğunu fark ediyoruz. Bu, daha önce bahsettiğim muammadır.


“Sadece Tanrı bir ağaç yapabilir” derler. Neden bunu kabul edelim? Sebebi, bizim bu işi yapamayacağımızı kabul etmemiz değil midir? Gerçekten de bir ağacı tasvir edebilir miyiz? Yüzeysel terimler haricinde pek mümkün görünmüyor. Örneğin, belirli bir moleküler konfigürasyonun bir ağacı oluşturduğunu söyleyebiliriz. Fakat insanlar arasında hangi akıl vardır ki bir ağacın ömrü boyunca moleküllerinde meydana gelen sürekli değişimleri yönlendirmek bir yana, kaydedebilsin? Böyle bir eylem düşünülemez bile!


Ben, Kalem, bir karmaşık mucizeler kombinasyonuyum: Ağaç, çinko, bakır, grafit vs. Ancak doğada görülen bu mucizelerin yanı sıra, daha sıradışı bir mucize vardır: Yaratıcı insan enerjilerinin oluşumu, yani insanî ihtiyaca ve isteğe cevaben ve herhangi bir insana ait yönetici bir üst aklın yokluğunda doğal ve kendiliğinden şekillenip birleşen milyonlarca küçük üretim bilgisi! Sadece Tanrı ağaç yapabildiğine göre beni de sadece Tanrı yapabilir. Bir insan, bir ağacı yaratmak için molekülleri bir araya getiremeyeceği gibi, beni var etmek için de bu milyonlarca teknik bilginin birikimini yönlendiremez ve yönetemez.


“Eğer benim sembolize ettiğim mucizevî durumun farkına varabilirseniz, insanlığın çaresizce kaybettiği özgürlüğü kurtarmaya yardımcı olabilirsiniz” diye yazarken kastettiğim işte buydu. Çünkü eğer kişi bu bilgi birikiminin doğal olarak, evet, otomatik olarak, insan ihtiyaç ve taleplerine karşılık verecek yaratıcı, üretken ve verimli bir şekilde, yani devletin ya da başka herhangi bir zorlayıcı yönlendirmenin yokluğunda kendilerini düzenleyeceğinin farkına varırsa o zaman kişi özgürlük için kesinlikle elzem olan bir bileşene, yani özgür insanlara olan inanca kavuşmuş olacaktır. Bu inanç olmadan özgürlük mümkün değildir.


Örneğin postaların dağıtımı gibi yaratıcı bir faaliyet hükümetin tekeline geçtiğinde, çoğu birey postaların özgürce hareket eden insanlar tarafından verimli bir şekilde dağıtılamayacağına inanacaktır. Bunun nedeni de şudur: Herkes posta teslimatı ile ilgili olayların nasıl yapıldığını bilmediğini düşünür. Başka hiçbir bireyin de yapamayacağını varsayar. Bu varsayımlar doğrudur. Hiçbir bireyin ne bir ülkenin posta dağıtımını gerçekleştirebilecek, ne de bir kalem üretebilecek kadar bilgisi vardır. Özgür insanlara inanç duyulmadığına göre -milyonlarca ufak üretim bilgisinin doğal olarak ve mucizevî biçimde ihtiyacı karşılamak için bir araya gelip işbirliği yapabileceğinin farkına varılmadığına göre- birey ister istemez postacılığın ancak devletin “yönetici üst aklı” ile gerçekleşebileceği yanlış sonucuna varacaktır.


Bolca Tanıklık ve Kanıt

Eğer Ben, Kalem, erkeklerin ve kadınların denemekte özgür olduklarında neler başarabileceklerine dair kanıt oluşturabilecek tek unsur olsaydım, inançları fazla olmayan insanların durumu âdil olurdu. Ancak kanıtlar ve tanıklıklar boldur; her yanımızdalardır ve her eldelerdir. Örneğin bir otomobilin, bir hesap makinesinin, bir tahıl biçerdöverinin, bir hızar makinesinin ya da on binlerce başka şeyin yapımıyla kıyaslandığında posta dağıtımı son derece basittir.


Dağıtım demişken... İnsanların denemekte özgür bırakıldığı bu alanda, artık, insan sesini bir saniyeden daha kısa bir sürede dünyanın dört bir yanına ulaştırıyorlar; bir olayı gerçekleştiği anda görsel olarak ve hareket hâlinde herhangi bir kişinin evine ulaştırıyorlar; 150 yolcuyu Seattle’dan Baltimore’a dört saatten daha kısa bir sürede ulaştırıyorlar; Teksas’tan New York’taki bir kişinin ocağına ya da sobasına inanılmaz düşük fiyatlarla ve sübvansiyonlar gibi devlet desteği olmadan gaz ulaştırıyorlar; Basra Körfezi’nden Doğu Sahilimize -dünyanın yarısını aşarak- her dört kilo petrolü, hükümetin bir onsluk bir mektubu caddenin karşısına ulaştırmak için aldığı ücretten daha az bir paraya ulaştırıyorlar!


Benim burada verdiğim ders şudur: Bütün yaratıcı enerjileri rahat bırakın. Toplumu sadece bu dersle uyum içinde hareket edecek şekilde organize edin. Toplumun yasal organlarının mümkün olduğunca engelleri ortadan kaldırmasına imkân sağlayalım ve yaratıcı bilgi birikiminin serbestçe dolaşmasına izin verelim. Özgür insanların “Görünmez El”e cevap vereceğine inanalım. Bu inanç karşılığını bulacaktır ki Ben, Kalem, görünüşte basit olsam da, bunun güneş, yağmur, sedir ağacı, güzel toprak kadar gerçekçi bir inanç olduğunun kanıtı olarak yaratılışımın mucizesini sunuyorum.


Dipnotlar:

1. Soyağacının bu öğretici ve mucizevî hikâyesini anlatan bu kalem arkadaşımızın asıl adı “Mongol 482”dir. Birçok bileşeni Pensilvanya, Wilkes-Barre’deki Eberhard Faber Kalem Şirketi tarafından bir araya getirilmiş, üretilmiş ve tamamlanmıştır.

2. “Know-how” tabirine karşılık gelecek en yakın ifadeleri, yani “bilgi birikimi”, “üretim bilgisi”, “üretim tekniği bilgisi” ve “teknik üretim bilgisi” şeklindeki ifadeleri spesifik cümlelere uygun şekillerde yerleştirmeye çabaladım. (ç.n.)


 

“Özgürlük, kimin tarafından desteklenirse desteklensin, tek bir insanın bile hürriyetini azaltan hiçbir eylemi içermez ve içeremez.” diyen Leonard E. Read (1898-1983), Amerika Birleşik Devletleri’ndeki ilk modern liberteryen düşünce kuruluşu olan Foundation for Economic Education’ın (FEE.org) 1946 yılından vefatına dek kurucu başkanı olarak görev almıştır ve İkinci Dünya Savaşı sonrası Amerikasında özgürlükçülük geleneğinin yeniden canlanmasının başlıca sorumlusu olmuştur. Bireysel özgürlük, özel mülkiyet ve piyasanın doğal düzenini temellendirip savunduğu 29 kitap ve yüzlerce denemesinden müteşekkil harikulade eserlerinin toplu hâline kitaplığımızdan erişebilirsiniz.

Çevirmen: Fırat Kaan Aşkın

Bu yazı, ilk olarak The Freeman dergisinin 1958 yılı Aralık sayısında “I, Pencil: My Family Tree as Told to Leonard E. Read” başlığıyla, sonra da Leonard Read’in 1964’te çıkardığı Anything That's Peaceful: The Case for the Free Market adlı derlemesinde “Only God Can Make A Tree or A Pencil” başlığıyla yayınlanan ve Mises.org sitesinin yeniden düzenleyip “I, Pencil” başlığıyla yayınladığı makalenin tercümesidir.
186 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
Yazı: Blog2 Post
bottom of page