top of page

Kültürel Marksizm Amerika'nın Yeni Ana İdeolojisi mi?

10/10/2018 - Antony P. Mueller

Amerika Birleşik Devletleri'nde popülaritesi artan Neo-Marksizm’in bir başka adı da Kültürel Marksizm’dir. Bu teori, sosyalist devrimin arkasındaki itici gücün proletarya değil, entelektüeller olduğunu söyler. Marksizm, işçi hareketinden büyük ölçüde kaybolmuş olsa da Marksist teori bugün kültürel kurumlarda, akademik dünyada ve kitle iletişim araçlarında büyümektedir. Bu “Kültürel Marksizm”, Antonio Gramsci'ye (1891-1937) ve Frankfurt Okulu'na kadar uzanır. Marksizm teorisyenleri, proletaryanın “devrimci bir özne” olarak beklenen tarihsel rolü oynamayacağını kabul etmişlerdi. Bu nedenle, devrimin gerçekleşmesi için hareketin, başta Hıristiyan olmak üzere mevcut kültürü ve ahlâkı yıkmak için kültür liderlerine bağlı olması, ve ardından yönünü şaşırmış kitleleri yeni inançları olacak Komünizm’e yönlendirmesi gerekir. Bu hareketin amacı, Marksist aydınların son sözü söylediği bir dünya hükümeti kurmaktır. Bu anlamda Kültürel Marksistler, Rus devrimiyle başlayanların devamıdır.


Lenin ve Sovyetler

Lenin'in önderliğindeki devrimin failleri, Rusya'daki zaferlerini yalnızca dünya devriminin ilk adımı olarak gördüler. Rus Devrimi ne Rus ne de proleterdi. 1917'de Rusya'daki sanayi işçileri, çoğunlukla köylülerden oluşan işgücünün yalnızca küçük bir bölümünü temsil ediyordu. Rus Devrimi bir işçi hareketinin değil, bir grup profesyonel devrimcinin vukuatıydı. Bolşevik partinin ve Sovyet devletinin ilk hükümetlerinin bileşimine ve onun baskı aygıtına daha yakından bakıldığında Sovyet devriminin gerçek karakterini, Rus halkını Çarlık boyunduruğundan kurtarmayı amaçlamaktan ziyade dünya devrimi için bir fırlatma rampası olarak kullanmasına hizmet edecek bir proje olarak ortaya çıkarır.


Birinci Dünya Savaşı deneyimi ve sonrasında yaşananlar, devrimci bir güç olarak Marksist "proletarya" kavramının bir yanılsama olduğunu gösterdi. Sovyetler Birliği örneğinde, sosyalizmin diktatörlük olmadan işleyemeyeceği de görülebilir. Bu düşünceler, önde gelen Marksist düşünürleri, sosyalizmi kurmak için farklı bir stratejinin gerekli olduğu sonucuna götürdü. Komünist yazarlar, sosyalist diktatörlüğün kılık değiştirmesi gerektiği anlayışını yaydılar. Sosyalizmin başarılı olabilmesi için önce mevcut kültürün değişmesi gerekir. Kültürün kontrolü politik kontrolden önce gelmelidir.


Kültürel Kontrol Politik Kontrolle Birlikte Yükseliyor

Neo-Marksistlere yardım etmek, kültürün kontrolünü ele geçirme çabalarının çoğunun, devletin bireysel özgürlüklere tecavüzüne paralel olarak gerçekleşmesiydi. Geçtiğimiz on yıllar boyunca, aynı zamanda, sözde politik doğruculuk yükselirken, Amerikan hükümeti geniş bir baskı araçları cephaneliği elde etti. George W. Bush'un 2001'de ulusal olağanüstü hâl ilan etmek için yürütme ayrıcalığını kullandığından beri çok az sayıda Amerikalı ABD'de hâlâ olağanüstü hâlin yürürlükte olduğunu biliyor gibi görünüyor. Aynı yıl, 11 Eylül olayları Vatanseverlik Yasası'nın yürürlüğe girmesinin yolunu da açtı. Amerika Birleşik Devletleri’nin, Freedom House "Toplu Özgürlük Endeksi" puanı yaklaşık 95’ten 2018'de 86’ya düştü.


Ahlâkî Yozlaşma

Kültürel Marksistlerin egemenliğine giden yol, insanların ahlâkî yozlaşmasıdır. Bunu başarmak için kitle iletişim araçları ve halk eğitimi aydınlatıcı değil, kafa karıştırıp yanıltıcı olmalıdır. Medya ve resmi eğitim kurumları, toplumun bir kesimini diğer kesimiyle karşı karşıya getirmeye çalışır. Grup kimlikleri daha spesifik hâle gelirken, mağduriyet ve baskı tarihi kataloğu daha ayrıntılı hâle gelir. Tanınmış bir baskı kurbanı hâline gelmek, sosyal statü kazanmanın ve özel yardım, saygı ve toplumsal kabul imtiyazını elde etmenin yoludur.


Sosyal adalet talebi sağlık, eğitim, yaşlılık ve gerçek ya da hayali olsun, "muhtaç", "zulüm görmüş" ve "ezilmiş" tüm insanlar için gerekli görülen sonsuz bir harcama akışı yaratır. Bu alanlardaki bitmek bilmeyen harcama seli, devlet bütçesini bozar ve mali krizlere yol açar. Bu da, aslında sistem arızalarını provoke edenin düzenleyici bir devlet olduğu ve mali kırılganlığa neden olan kamu borcunun aşıldığı durumlarda, Neo-Marksistlerin tüm olaylarla ilgili olarak "kapitalizmi" suçlamasına yardımcı olur.


Politika, medya ve yargı yeni sonsuz savaşlar çıkarmakta asla duraksamaz: Uyuşturucuya ya da hipertansiyon hastalığına karşı savaş ya da şişmanlık ve morbid obeziteye karşı sonsuz mücadeleyi öne süren kampanyalar gibi. Irkçılık, yabancı düşmanlığı ve İslam karşıtlığı gibi düşmanların listesi her geçen gün büyüyor. Bu hareketin özü olan politik doğruculuk, kişinin kendi fikrine sahip olmasına karşı verdiği savaştır. Halk, özellikle sanat kültü altında, iğrenç davranış teşhir ve beyanlarına göz yumarken yasaklı kelimelerin ve görüşlerin listesi de her geçen gün büyüyor. Kamuoyu, kabul edilen birkaç pozisyonun ötesine geçmemelidir. Ancak, kamusal münazara ve müzakere yok olurken, radikal fikirlerin çeşitliliği gizli gizli gelişiyor.


Kültürel Marksistler, ikiyüzlü bir etiğin yanlış standartları aracılığıyla toplumu ahlâkî olarak bir kimlik krizine sürüklemektedir. Amaç artık, proje başarısız olduğundan "proletarya diktatörlüğü" değil, en yüksek otoritesi Kültürel Marksistlerin elinde olan "politik doğruculuk diktatörlüğü"dür. Yeni bir rahipler sınıfı olarak, yeni ortodoksinin koruyucuları, güçlerini toplumun tüm kesimlerine yaymaya çalıştıkları kurumlara hükmetmektedir. Bireyin ahlâkî yıkımı, nihai zaferi elde etmek için gerekli bir adımdır.


Entelektüellerin Afyonu

Neo-Marksizme inananlar çoğunlukla entelektüellerdir. Ne de olsa işçiler, üretim sürecinin ekonomik gerçekliğinin bir parçası ve sosyalist vaatlerin saçma olduğunu biliyorlar. Sosyalizm hiçbir yerde bir işçi hareketinin sonucu olarak kurulmamıştır. İşçiler hiçbir zaman sosyalizmin faili olmadılar, her zaman onun kurbanı oldular. Devrimin liderleri entelektüel parti politikacıları ve askerlerdi. Sosyalist rejimlerin acımasızlığını makaleler, kitaplar, filmler, müzikler ve resimlerle gizlemek ve sosyalizme bilimsel-entelektüel, estetik ve ahlâkî bir görünüm kazandırmak yazarlara ve sanatçılara kalmıştır. Sosyalist propagandada yeni sistem hem adil hem de üretken görünmektedir.


Kültürel Marksistler, bir gün iktidarın tek sahibi olacaklarına ve kitlelere nasıl yaşayacaklarını ve ne düşüneceklerini dikte edebileceklerine inanıyorlar. Yine de Neo-Marksist aydınları bir sürpriz bekliyor. Sosyalizm gerçekten geldiğinde, "aydınların diktatörlüğü" diye iyi huylu bir şey gerçekleşmeyecek - ve Sovyetlerin iktidara gelmesinden sonra olanlardan çok da farklı olmayacak. Aydınlar kurbanlar arasında olacak. Nihayetinde, entelektüellerin ilk devrim girişimi olan Fransız Devrimi'nde de böyle olmuştu. Giyotinin kurbanlarının çoğu, daha önce devrimi desteklemiş olan - aralarında Robespierre’in de bulunduğu - önde gelen aydınlardı.


Oyun yazarı Georg Büchner, "Danton'ın Ölümü" adlı eserinde şu meşhur cümleyi söyler: "Devrim, Satürn gibi kendi çocuklarını yutar." Ancak, devrimin ruhani babalarını yediğini söylemek daha makul olacaktır. Bugünlerde kültürel Marksizmi destekleyen aynı aydınlar, fetih projelerinin başarılı olması durumunda ilk sırada yer alacaklardır.


Sonuç

Marx'ın inandığının aksine, tarih önceden belirlenmiş değildir. Kurumlar üzerinden yürüyüş çok ilerledi ancak henüz tam bir devralma olmadı. Rotayı değiştirmek için hâlâ zaman var. Harekete karşı koymak için, Kültürel Marksizmin doğasında var olan zayıflığı not etmek gerekir. Neo-Marksistlerin klasik Marksizmi değiştirdiği ve temel ilkelerini (proleterleşmenin derinleşmesi, tarihsel determinizm, kapitalizmin toptan çöküşü) ortadan kaldırdığı ölçüde, hareket, daha önce sosyalizmin hiç olmadığı kadar ütopik hâle geldi.


Yeni Sol'un halefleri olarak günümüzün "demokratik sosyalistleri", çelişkili önermeler karmaşası yayıyorlar. Bu hareketin, grup çatışmasının destekçisi olan karakteri nedeniyle Neo-Marksizm, bir diktatörlük için gerekli olduğu gerçeğine karşın, tutarlı ve mantıklı bir siyasi güç kazanmanın aracı olarak hizmet etmede etkisizdir. Ancak bu, Neo-Marksist hareketin hiçbir etkisinin olmadığı anlamına gelmez. Tam aksine: Kültürel Marksizm ideolojisi, içsel çelişkileri nedeniyle, modern Batı toplumlarının hemen her kesimini içine alan ve daha da tehlikeli boyutlara yükselmek üzere olan derin kafa karışıklığının ana kaynağıdır.


 

Dr. Antony P. Mueller, şu anda Brezilya'da, Federal University of Sergipe (UFS)’de ders veren bir Alman ekonomi profesörüdür. İrtibat kurmak isterseniz e-posta yazabilir veya Facebook’una, Twitter’ına, Tumblr’ına, Medium’una, bloguna ve YouTube kanalına göz atabilirsiniz.

Çevirmen: Fırat Kaan Aşkın

Bu yazı Mises.org sitesinin “Is Cultural Marxism America's New Mainline Ideology?” adlı yazısının çevirisidir.
363 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
Yazı: Blog2 Post
bottom of page