top of page

Etoburluk: Anarko-Kapitalist Hücum!

12/09/2014 - Serkan Kiremit

“Yamyamla Vegan arasındaki benzerlik nedir? İkisi de kendi türlerini yerler.” - Anonim


Peter Singer ‘Hayvan Özgürleşmesi’ kitabında insan türünün yüzyıllardır ırkçılık yaptığını, kendi türünü yani insanı merkeze alarak hayvanlara ve diğer türlere üstünlük taslayarak onları sömürdüğünü ve daha ileri giderek onların doğuştan gelen haklarını ihlal ettiğini ileri sürdü.


Peter Singer düşüncesini öyle derecelere taşıdı ki: İnsan ile hayvan arasında tür farkının olmadığını ve sadece canlı olmaları dolayısıyla aynı haklara sahip olduklarını iddia etti. İnsanlara nasıl yaklaşıyorsak, hayvanlara da öyle yaklaşmamız gerektiğini ifade etti.


Sonraki yıllarda Peter Singer bu düşüncesinden yola çıkarak Türcülüğün yani insan merkezli hümanizmin mükemmel işbirlikçisi kapitalizme saldırmaya başladı. Hiç tereddütsüz hayvanların düşmanı et-yiyen ortalama insandan çok, onu daha çok üretmeye, çeşitlendirmeye ve tüketime giden yolların maliyetini düşüren sistem olarak kapitalizme saldırmak daha mantıklıydı.


Singer ahlak konusunda ‘Ultra-faydacıdır’. Ona göre “iyi” en fazla canlıya en fazla mutluluk getirendir, şiarını kullanır. Hayvanların ve insanların türdeş olarak ayrılamayacağını “canlı olarak” hayvanların ve insanların toptan ele alınması gerektiğini öne sürerek kapitalizmin sadece insan merkezli bir ‘iyilik’ üreten sistem olduğunu iddia etmiştir.


Ve bunca konuşmasından sonra Peter Singer’ın takkesini kendi genleri düşürdü! Yani kendini insan yapan bencil genleri… “Singer’ın, ileri derecede Alzheimer olan annesinin bakımı için uzman birini tuttuğu basında yer alınca, kendi yaklaşımının yetersizliğini kabul etmek zorunda kaldı. En azından kendi kuramına göre, neden parasını daha fazla hak eden insanlara ya da hayvanlara aktarmadığı sorulduğunda , ‘Belki de benim düşündüğümden daha zormuş çünkü insanın annesi başka türlü oluyormuş’ demiş.” (Michael Specter, The Dangerous Philosopher, New Yorker, 6 Eylül 1999) Dünyanın en tanınmış ‘temel eşitlikçi ve faydacı’ aktivistin böylece, kişisel türüne ve en yakını annesine gösterdiği sadakat ve ilgiyi açıklayacak hiçbir şey bulamamasının cevabı asla veganizmde saklı değildir. Toplumsal refah, önce bireyin kendi benliğine gösterdiği özenle ve sonrasında en yakınına göstereceği ilgi ve alakayla beraber çemberi genişleyerek artan toplumsal sermayedir. Bu herkesin kapısının önünü kendi samimiyetiyle ve gönüllülükle yapmasından doğar. Başka türlüsü zorbalık ve köleliktir.


Konumuz Veganizmin veya veganların samimiyeti ya da pratiği bir türlü aşamadığı teorileri değil elbet, meselemiz Veganların iddia ettiği gibi Anarko-kapitalizmin “saldırmazlık ilkesine” uygun olarak etoburların bir daha et yiyip yiyemeyeceğiyle alakalı…


‘Liberteryen’ düşünce saldırmazlık aksiyomuna dayanarak düşüncesini başlatmaz. Tam tersine iki argümanla felsefesinin temelini atar. Birincisi insanın insan üzerindeki sömürüsünü ortadan kaldırma, ikincisi ise insanın doğa üzerinde mutlak hâkimiyet göstermesidir.


İlk madde bizlere liberteryen düşüncenin Hümanist olduğunu gösterir. Yani liberteryenizm o sevmediğiniz eski kafalı Türcü bir siyasi-ekonomik ahlaki yoldur. İkinci madde Liberteryen düşüncenin tartışmasız Türümüzün devamı için -Önce kendimizin sonra ailemizin sonra yakın akrabalarımızın ve en sonunda bütün insanlığın- refahı için doğayla mücadele gücümüzle başlar.


İnsanın insan üzerindeki sömürüsünü ortadan kaldırma fikri asla ‘saldırmazlık aksiyomu’ ile başlamaz. Saldırmazlık aksiyomu özel mülkiyet ile başlar. Yani kendi kendinin sahibi olmak, kendi üzerindeki hâkimiyeti ele almak üzere başlar. Kendi kendinin sahibi olmak insan olmaktır. İnsan olmak sadece sana ait olan biricik mantığa sahip olmaktır.


Özel mülkiyet, mülkiyetini sadece korumak anlamında değil, mülkiyetini miras bırakmak, marjinal değerini arttırmak ve onu çoğaltma yollarını aramaktır. Özel mülkiyet bariz biçimde insanidir. İnsanidir çünkü mülkiyet hakkı bilinçli tercihlerin sonunda amaçsal eylemlere dayanır. Hayvanlarda da mülkiyet vardır. Fakat bu mülkiyet içgüdüseldir. Hayvanlar bilinçli amaçsal olarak çocuklarına miras bırakmazlar. Onlarda böyle bir zihin yapısı yoktur. Onlar sadece genlerinin devamı için çocuklarına içgüdüsel olarak kodlarını bilinçsiz bir biçimde bırakırlar.


Oysaki ‘İnsan Türü’ asla böyle değildir. Hayvanlar iklime göre kürklere sahiptir. Evrimsel sosyobiyolojiye göre Asya fillerin derileri kürksüzdür, kuzenleri mamutların soğuk iklimine göre kalın kürkleri vardır. Ayılar Kuzey Amerika da kürkleri bozken birkaç bin kilometre uzaklıktaki Kuzey Kutbunda ayıların kürk renkleri kar beyazıdır. Oysaki insanlar aynı coğrafya da farklı mevsimlerde farklı giyinirler, kürklerini kendi belirler, üretir, satın alır ve kendi amaçsal hedeflerinde kendi modalarını yaratırlar. Bundandır ki insanlar Mises’in dediği gibi Praksiyolojiktir. Hayvanlar ise anca Hayek’in dediği gibi ‘Kendiliğinden doğan düzencidir.’


İnsanlar doğayı alt etmenin veya onu kullanmanın yollarını arar. Hayvanlar ise doğaya baştan sorgusuz sualsiz boyun eğerler. İnsan doğanın fiziksel, biyolojik, kimyasal ve iktisadi evrensel yasalarınca belirlenmiş bir dünyada amaçsal eylemlerde bulunur. Hayvanlar ise determinist bir dünyada içgüdüsel olarak otomatik çalışır. Kısaca insan, olan duruma isyankârdır. Kendi türümüzün refahı ve mutluluğu için ‘olması gereken’ üzerinde hareket eder. Hayvanlar ise sadece kendi genlerin kodlarıyla bilinçsiz bir makine gibi hareket eder. İnsanın ‘Doğal Hukuk’ dediği şey budur.


Doğal hukuk; türcüdür. Türümüzün ilişkileriyle alakalıdır. Elbette sivrisinek doğası gereği insanın damarlarına saldırmak zorundadır. Kimse sivrisinekten saldırmazlık aksiyomuna uygun davranışlar bekleyemez. Elbette damarlarına saldıran sivrisinekten mesut garip insanlar yok değildir ama aklı başında kimse sivrisineğe hoşgörü göstermez. Kurtlar kuzuya insanlarda ineklere ağzı sulanmış bir şekilde bakar. Bu bizim biyolojik işlevimizdir. Bundan berbat bir dünya çıkarmak tamamen abartılı saçmalıktır.


Sivrisinek kendi hayatını idame etmek için insana saldırmakla görevlidir. Bu böyledir. Tartışılmaz doğrular ve gerçekler dogmatiktir. Evrim onu buna yönlendirmiştir. Buradan sivrisineğe ‘Suç’ isnat etmek dökülmüş köhne bir mantığın garip ve soğuk hesap düzenidir.


Doğal hukuk türcüdür. Çünkü bir kurt, kurda saldırırsa kurt popülâsyonunun işbölümü etkinliğini dumura uğratmış olur. Hemen kurt klanında cezalandırılır. İnsanlarda yamyamlık, tecavüz, hırsızlık, mülke saldırı yaparsa hemen orada suçlu ilan edilir. Görüldüğü gibi saldırmazlık prensibinden veganlara ekmek çıkmaz. Veganlar saldırmazlık ilkesiyle kurduğu dünya türcü olmak zorundadır. Bütün canlıları bir türde toplamak rasyonel değil, ütopiktir. Sivrisineğe ot yemeye alıştırmak mümkün olsaydı çoktan kapitalizm bunu gerçekleştirirdi. Hiçbir kimyasal saldırıya gerek duymadan sivrisineklerin kökünü kazımaya çalışmazdı. Tam tersine onları çimenlere çekmeye çalışırdı. Aynı Kurdu köpeğe, vaşağı evcil kedilere çevirdiğimiz gibi yapardı. Fakat veganlar bizim böyle deneyler yapmamıza karşı. Eee! O vakit evrimin milyonlarca yıl yavaş işleyen değişimini beklemekten başka veganların çözümü nedir? Kahrolası Kapitalizmin son bulması ve sosyalizmin sınıfsal eşitliğinden bir derece daha ileri giderek her canlının eşit olmasıdır.


Anarko-kapitalist toplumun bebeklere, yaşlılara ve delilere saldırmamasının nedeni onların bizim türümüze ait olmasıdır. İsyan edememiş olmaları asla onların bizden genetik olarak ayrı olduğunu göstermez. Zaten bebeklerin, yaşlıların ve delilerin her zaman bir aileleri vardır. Ve aileler onların yerine doğaya isyan edebilir. Yani onların bakımına, hayatı idame etmelerine her zaman olanak sağlamışlardır ve her zamanda sağlayacaklardır. Anarko-kapitalist toplum sosyal-darwinci değil, karşılıklı yardımsever bir toplumdur. (Bakınız)


Hayvanların birçok kısmı bizim ölümcül düşmanlarımızdır. Onlar doğal hukuk falan tanımazlar. Onlar Hobbesçu bir dünyada yaşarlar. Onlar hukuku gücü gücüne yeten olarak tanırlar. Virüsler, bakteriler, ayılar ve aslanlar için insanoğlu ve kızı et ve protein torbasıdır. Yırtıcılar insana saldırmaya hazırlardır. Bu doğanın olduğu gibi olmasıdır. Kötülük yahut iyilik doğada değil, insan aklı ve bilinçli amaçlı eylemlerinde aranmalıdır. Ahlak insan eylemlerinin teknolojisi ve onun kullanma kılavuzudur.


Fakat veganlar bir konuda haklı, bazı hayvanlar bizim müttefikimiz ve sevdiğimiz canlılar. Elbette Singer gibi sapıklar hayvanları kendilerine eşit gördüklerinden onlarla sevişmemize olumlu bakıyorlar. Birçok vegan bu düşünceye karşı ama veganların asıl sorunu İnsan-sevmezliği olduğu için hayvanlara pozitif ayrımcılık yapmak adına hayvanlarla seksi olumluyorlar.


Unutulmamalıdır ki Anarko-kapitalizm zorun ve zorbalığın en alt düzeye indiği toplumdur. Anarko-kapitalistler libertin(etiksiz, vicdansız estetik özgürlükçüsü) değil, liberterdir (Ahlaki, empati yanlısı rasyonel özgürlükçüdür).


Anarko-kapitalist toplum hayvan dövüşlerini ve onun sapık ürünü olarak hayvanlarla seksi, tüketici tercihlerine bırakmıştır. Liberteryenler tüketici tercihlerine direkt müdahil olacak değildir. Fakat ellerindeki reklam, propaganda ve mahallelerinde böyle işlere izin vermeyerek (site ya da gettolarını çitleyerek) problemlerden uzaklaşabilirler. Doğal Hukuk hayvanlara güzel davranmamızı bize akıl aracılığıyla öğretir. Elbet veganlar olayın farkındadır, insanlar hayvanlara kötü davranmaktadır. Ama bunun yolu devletin zorbalığı değil eğitim ve kapitalizmdir.


Rousseau ve Karl Polanyi’nin dediği gibi insan medeniyetle (Uygarlık: İnsanın doğaya verdiği savaşı kazanmanın adıdır) birlikte ‘ilkel özgürlükten’ ‘vahşi soylu’ insana dönüşmüştür. Rousseau ve Polanyici bu slogan tamamen abartılı absürtlüktür. Kapitalizm, serbest piyasa ve akılcılık; tam tersine insanı vahşilikten centilmenliğe taşımıştır.


Veganların arzuladığını kapitalistler de istemektedir. Fakat aralarındaki fark, veganların bunu zor kullanarak ve diğer yaşamları reddederek yapmalarıdır. Anarko-kapitalist toplumda “vegan ütopyasında” yaşamak isteyenler kendi özel alanlarını çitleyerek yaşamakla zevk alacaklardır. Etoburlar ise kendi normal reel yaşamlarına devam edeceklerdir. Veganlar eğer ellerinden gelebilirse bütün etleri satın alıp inekleri özgürlüklerine kavuşturabilirler.


Fakat bir dakika! Zaten kapitalizm bunu yapmanın peşindedir. Hem de hemen şimdi! Hatta hiçbir etoburun reel ve normal dünyasını bozmadan… Hiçbir ineği öldürmeye, boğazlamaya gerek kalmadan etoburların et yemesini sağlayan sentetik et üretimi piyasası etoburların olduğu kadar yeşillerinde emrindedir.

Et yemeyi bırakmayacağız fakat inekleri boğazlamadan bunu yapmak mümkün. Bunu kim yapacak? Elbette kapitalizm! Ne ile? Yapay et üreterek. O zaman yeni solcu veganların peşinden gitmeyi bırakıp tasarruf sahiplerine, girişimcilere, kapitalistlere ve tüketicilere sonuna kadar güvenmeliyiz. Bundan başka seçeneğimizde zaten yok.


Yoksa veganların ütopyasında insan-ırkının sonunu görebiliriz. Burger King’leri taşlamadan ve Kutsal İneklere tapmadan bunu yapabiliriz. Bugünün liberteryenlerine sesleniyorum: Bırakın vegancı şapşalları ve serbest piyasa’ya güvenin!



━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━━




431 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
Yazı: Blog2 Post
bottom of page