Bu yazı Tek Derste İktisat - Henry Hazlitt kitabının Bölüm 5(Sf. 37-39)'dan alınmıştır.
Devlet harcamaları için dayatılan vergi ödemeleri yüzünden yok olan zenginliğin, yine devlet harcamaları sayesinde tazmin edilebileceği iddiasını haksız çıkaran bir başka faktör daha vardır. Bu, sanılanın aksine, ''milletin sağ cebinden alıp sol cebine koymak'' kadar basit bir mesele değildir. Devlet harcamalarını yapanlar, milli gelirin yıllık 1,5 trilyon dolar olduğunu varsaydığımızda, federal vergi tutarının 360 milyar dolar olacağını ve bunun da, milli gelirin yalnızca yüzde 24'ünün kamu amaçları için kullanılacağı anlamına geldiğini belirtmektedirler. Bu yaklaşımın sorunu, ülkeyi şirketle, vergi gelirlerini şirketin kaynak havuzuyla, kamu harcamalarını planlamayı da muhasebe kaydı tutmakla karıştırmasıdır. Karar vericiler, B'ye ödeme yapmak için A'dan para aldıklarını unutmaktadırlar ya da daha doğrusu, bunu çok iyi bilmektedirler fakat bu sürecin B'ye sağladığı faydaların ve B'nin aksi takdirde sahip olamayacağı harika şeylerin üzerinde dururken, bu alışverişin A üzerindeki etkilerini unutmaktadırlar. B görülmekte, A unutulmaktadır.
Günümüzde, herkesten aynı oranda gelir vergisi toplanmamaktadır. Toplanan gelir vergisi, halkın gelirinin yalnızca küçük bir yüzdesidir ve bu gelir vergisiyle birlikte diğer türden vergiler de toplanmaktadır. Bu vergiler, vergi mükelleflerinin isteklerini ve eylemlerini tabii ki kaçınılmaz olarak etkilemektedir.
Bir kurum, kaybettiği her doların %100'ünü kaybederse ve kazandığı her doların yalnızca %52'sini kazanç olarak elinde tutmasına izin verilirse; bu kurum zararını elde ettiği gelirle tazmin edemiyor demektir ve bu da izlediği politikaların zarar görmesine sebep olacaktır. Faaliyet alanlarını genişletmeyi durduracak ya da yalnızca çok az riski bulunanları büyütmeye devam edecektir. Bu durumun farkına varanlar, yeni girişimlere başlamaktan cayarlar.
Bu yüzden, eski işverenler istihdam kesintisine gider ya da istihdamı tamamen durdururlar. Çoğu zaten işverenlikten vazgeçmeye karar verir. Gelişmiş makinelerin ve daha iyi donatılmış fabrikaların yapılması çok daha uzun zaman alır. Uzun vadede görülecek sonuç şudur ki; tüketiciler aksi takdirde erişebilecekleri daha iyi ve ucuz ürünleri temin etmekten mahrum bırakılırlar ve reel ücretler öncekine göre aha fazlla baskı altında tutulur.
Şahsi gelirin yüzde 50, 60 ya da 70 oranında vergilendirilmesi durumunda da benzer etkiler gözlemlenebilir. İnsanlar neden yılın 6, 8 ya da 9 ayında devlet için ve neden yalnızca geriye kalan 3 ya da 4 ayında kendileri ve aileleri için çalışmaları gerektiğini sorgulamaya başlarlar. Kaybettiklerinde bir doların tümünü kaybeder, kazandıklarında yalnızca bir kısmını kazanmış olurlarsa, o zaman sermayeleriyle risk almanın aptalca olduğunu düşünmeye başlarlar.
Ayrıca, risk almak için kullanılan sermaye de gitgide küçülür. Zaten biriktirmeye kalmadan, vergi olarak alınmaktadır. Kısacası, yeni özel sektör girişimlerini başlatmak için kullanılacak olan sermaye ya hiçbir zaman birikmez ya da birikse bile sermaye sahibi yeni bir işe girmekten vazgeçer. Devlet harcamalarını yapanlar çözdüklerini iddia ettikleri işsizliği aslında kendileri yaratmaktadırlar.
Devletin belli başlı fonksiyonlarını yürütebilmesi için belli bir miktarda vergi toplanması tabii ki zaruridir. Bu amaç için toplanan makul miktardaki vergiler üretime fazla zarar vermezler. Bunun karşılığında sağlanan ve bizzat üretimi teşvik eden devlet hizmetleri, hasarı karşılamaktan daha fazlasını yapmaktadırlar. Ancak, milli gelirden vergi olarak alınan yüzde ne kadar büyürse, özel üretim ve istihdam bir o kadar azalmaktadır. Toplam vergi yükü dayanılamaz bir boyuta geldiğinde, vergileri üretimi sekteye uğratmayacak şekilde planlama sorunu çözümsüzleşecektir.
Yazar - Henry Hazlitt
Image Source - Global Fintech
コメント