Görülenin görülmeyeni gölgede bırakması, sadece kamu harcamaları konusunda ortaya çıkmaz. Politik ekonomiyi ilgilendiren konuları bir kenara bırakırsak, görülen ve görülmeyen olgular, aynı zamanda yanlış bir ahlaki anlayışa da yol açar. Bu ahlaki anlayışa göre insanların ahlaki ve maddi kaygıları birbiriyle çelişmektedir. Bundan daha ümit kırıcı ve trajik ne olabilir? Şunları düşünelim:
Çocuklarına düzen, iyi yönetim, ekonomi, tutum, dengeli harcamayı öğretmeyi bir görev olarak düşünmeyen bir aile babası yoktur.
Şatafat ve lüks aleyhinde sert eleştirileri olmayan din yoktur. Bütün bunların varlığı güzeldir ama öte yandan şu atasözlerinden daha popüler olan ne vardır:
‘’İstif yapmak halkın damarlarını kurutmaktır.’’
‘’Büyük lüks, küçük dostun konforudur.’’
‘’Müsrifler kendilerini harap ederler ama devleti zengin ederler.’’
‘’Zenginlerin fazla malıyla fakirin ekmeği yapılır.’’
Bu örneklerin işaret ettiği fikirlerde ahlak ve ekonomi arasında şüphesiz aleni bir çatışma bulunmaktadır. Birçok insan böyle bir çatışmanın varlığını kabul ediyor ama sonrasında hiçbir sorun yokmuş gibi davranıyor, bunların çoğu da itibar gören insanlar! Hiçbir zaman idrak edemediğim de budur. Kalbinde iki çatışan eğilimden birisini seçmek zorunda kalmaktan daha ızdırap verici bir şey olamaz. İnsanlık bir uçtan diğerine sürükleniyor! Tutumluluk onu sefil bir hale getiriyor; müsriflik ise ahlaki bir yozlaşmaya düşürüyor.
Şanslıyız ki, tutumluluk ve lüks hakkındaki bu popüler yargılar yanılgıdan ibarettir; bu yargılar yalnızca kısa vadeli görülen sonuçları esas almaktadır; uzun vadeli görülmeyen etkileri dikkate almaz. Bu yanılgı dolu yaklaşımı düzeltmek istiyorum.
Mondor ve kardeşi Aristus babalarından kalan mirası paylaştıktan sonra kişi başı elli bin franklık bir gelire sahip olmuşlardır. Mondor modaya uygun bir şekilde hayırseverlikle uğraşmaktadır. Tam bir savurgandır. Bir yılda birkaç kez mobilyasını, her ay atlı konak arabasını değiştirmektedir; insanlar onun parayı saçmaktaki mahareti hakkında konuşmakta, yaşamı Honore de Balzac ve Alexander Dumas’ın kitaplarındaki karakterlerinin görkemini gölgede bırakmaktadır.
Çevresini saran bir de yağcılar korosu vardır: ‘’Bize Mondor’dan bahset! Yaşa Mondor! O işçilere hayırseverlik yapan bir adamdır. O bir iyilik meleğidir! Lüks içinde yüzdüğü, yayalara atlı konak arabasıyla çamur sıçrattığı doğrudur; onun ve insanlığın itibarı bu yüzden biraz düşmüş olabilir. Ama ne fark eder? Emek harcamasa da servetiyle halka yararlı oluyor. Parasını ekonomiye akıtıyor, avlusuna gelen esnafın yüzünü güldürüyor. ‘Para yuvarlaktır, bu yüzden döner’ diye bir deyiş vardır.’’
Aristus oldukça farklı bir hayat planı çizmiştir. Bencil değildir ama bireycidir, çünkü rasyonel harcamalar yapmakta, sadece mütevazı ve makul zevklerini tatmin etmekte, geleceğini ve çocuklarını düşünmekte, tek bir kelimeyle ifade etmek gerekirse, birikim yapmaktadır.
Ve şimdi insanların onun hakkında ne söylediğini duyalım!
‘’Bu pinti zengin parasını nereye harcıyor? Şüphesiz mütevazı hayatının etkileyici ve cezbedici bir yönü var. Dahası, insancıl, iyiliksever ve cömert biri. Öte yandan harcamalarının muhasebesini de yapıyor. Bütün gelirini hemen tüketmiyor. Işıklarını sürekli yakmıyor ve evini her gün insanlarla doldurmuyor. Halıcılar, arabacılar, at satıcıları ve şekercilerin ona minnet borçlu olduğunu söyleyemeyiz.’’
Bir ahlaki fecaat örneği olan bu yargılara varılmasına sebep olan savurgan Mondor’un ilk bakışta görülen harcamalarıdır. Parasını ölçülü bir şekilde kullanan Aristus’un eşit, hatta daha kaliteli harcamalar yaptığı gerçeği ise gözden kaçar.
Ancak bu meselede de sosyal düzenin ilahi Mucitinin her şeyi hayranlık verici bir şekilde organize ettiğini görürüz. Politik ekonomi ve ahlak, çatışma ile değil, uyum içerisinde çalışır. Bu yüzden Aristus’un bilgeliği hem daha kıymetlidir hem de Mondor’un akılsızca harcamalarından daha kârlıdır. ‘’Daha kârlı’’ derken sadece Aristus için kârlı olduğunu kastetmiyorum, hatta sadece toplum için daha kârlı olduğunu da kastetmiyorum; kastettiğim bütün işçilerdir, yaşayan endüstridir.
Bunu anlamak için eylemlerimizin gizli sonuçlarını gerçek gözümüzle görmeden önce aklın gözüyle görmek gerekir.
Evet, Mondor’un savurganlığı herkesin görebileceği sonuçlar doğurmuştur. Herkes onun berlinlerinin, landolarını, faytonlarını (19.Yüzyılda meşhur olan at arabası modelleri), tavanındaki usta işi resimleri, lüks halılarını, gösterişli malikanesini görebilmektedir. Herkes onun yarışlara soktuğu safkan atları görebilmektedir. Paris’teki malikanesinde verdiği akşam yemekleri bulvardaki kalabalığı büyüler ve insanlar bir diğerine şöyle söyler: ‘’Ne kadar cömert bir adam; gelirini biriktirmediği için muhtemelen servetinde büyük bir eksiklik oluyordur.’’ Bu görülendir.
Aristus’un gelirinin işçilerin çıkarları açısından ne ifade ettiğini ilk bakışta görmek kolay değildir. Ancak bu gelirin nereye gittiğini son kuruşuna kadar takip edersek bu paranın da- Mondor’un parası gibi- işçilere gittiğini görürüz. Ancak bu iki harcama arasında bir fark vardır: Mondor’un ahmakça yaptığı harcamalar sürekli azalmaya mecburdur ve kaçınılmaz bir sona varacaktır; Aristus’un bilgece yaptığı harcamalar ise yıldan yıla artış sağlamaktadır.
Bundan dolayı toplumsal çıkar ve ahlak birbiriyle uyum içerisindedir.
Aristus kendisi ve evi için her yıl 20,000 harcamaktadır. Bu onu mutlu etmeye yetmiyorsa, ‘’bilge’’ olarak anılmayı hak etmiyor demektir. Kendini fakirlere karşı sorumlu hissetmektedir, bu yüzden bağış işlerine 10,000 frank harcar. Sıkıntı içindeki iş adamı, imalatçı ve çiftçi arkadaşlarına destek olmak istemektedir. Onlara ölçülü ama etkili bir şekilde yardım etmek için 10,000 frank ayırır. Ayrıca kızları için çeyiz parası ve oğullarının geleceğini için kenara bir miktar para koyar. Son olarak da tasarruf ve yatırım için yılda 10,000 frank biriktirir.
En sonunda şu şekilde bir bütçe oluşturur:
1. Kişisel harcamalar 20.000 frank
2. Bağış 10.000 frank
3. Arkadaşlarına yaptığı yardım 10.000 frank
4. Tasarruf 10.000 frank
Bu kalemlerin her birini gözden geçirdiğimizde, tek bir kuruş israf olmaksızın milli ekonominin desteklendiğini görebiliriz.
1. Kişisel harcamalar: İşçiler ve esnaflara giden bu para, Mondor’un onlar için harcadığı miktara eşit derecede faydalıdır. Bu gerçek çok açıktır; daha da tartışmaya gerek yoktur.
2. Bağış: Bu amaç için ayrılan 10,000 frank yine ekonomiyi destekleyecektir. Bu para fırına, kasaba, terziye, mobilyacıya gitmektedir. Alınan ekmek, et ve kıyafetler direkt Aristus’un ihtiyaçlarını karşılıyor değildir, ancak onun yerine bir başkasının ihtiyaçlarını karşılayacaktır. Tüketim bir elden diğerine geçmiştir ve bu basit yer değiştirmenin ekonominin büyümesine bir etkisi yoktur. Aristus’un elindeki yüz meteliği fakirler için mi harcadığının yoksa başka bir yere mi harcadığının önemi yoktur; hepsi aynı noktaya varır.
3. Arkadaşlara yapılan yardım: Aristus’un arkadaşları, borç veya hibe olarak aldığı 10,000 frankı toprağa gömmek için almamaktadır; öyle olsaydı bu bizim varsayımımızı yalanlardı. Aristus bu parayı arkadaşlarının işlerini yürütebilmeleri veya borçlarını ödemeleri vermektedir. Bu durumda ekonomi desteklenmiş olur. Mondor’un 10,000 franka safkan at satın almasının Aristus’un yaptığı bir alışverişten veya arkadaşlarının 10,000 frank değerinde bir kıyafet satın almasından daha kazançlı olduğunu söylemeye kim cüret edebilir? Bahsettiğimiz bu ücret, bir ücret bir borcun ödenmesine yarıyorsa, bunun sonucu üçüncü bir şahsın, yani 10,000 frankı üstelenen kreditörün ortaya çıkmasıdır. Kreditör; işlerin ve fabrikaların büyütülmesine ve doğal kaynaklardan daha iyi istifade edilmesi için borç vermiştir. O, Aristus ve işçiler arasında bir aracıdır. İsimler değişir, harcamalar ve ekonomiye verilen destek aynı şekilde kalır.
4. Tasarruf: 10,000 frank tasarruf edilmiştir. Sanat, endüstri ve işçilerin istihdamına olan destek bakımından yaklaşıldığında Mondor, Aristus’tan daha üstün gözüküyor; buna karşın ahlaki bakımdan Aristus, Mondor’a kıyasla biraz daha üstün gözüküyor.
Doğanın ulu yasaları arasında açık çelişkiler olduğunu görseydim adeta ızdırap çekerdim. İnsanoğlu iki seçimden birisini yapmak zorunda kalsaydı, bu seçimlerden birisi çıkarlarını, diğeri de vicdanını zedeleseydi gelecek hakkında umutsuzluğa düşerdik. Ne kadar şanslıyız ki, böyle bir seçim yapmak zorunda değiliz. Aristus hem ahlaki anlamda üstün bir davranış sergilemiş hem de ekonomik anlamda kârlı çıkmıştır. Paradoks gibi görünen ama bu konuda içimizi rahatlamamızı sağlayan bir ilke vardır; sadece bunu bilmek bile bizim için yeterlidir: ‘’Tasarruf yapmak harcamaktır.’’
Aristus’un 10,000 frankı biriktirmekle amacı neydi? İki meteliği bahçesine gömmek miydi? Hayır, kesinlikle. Sermayesini ve gelirini büyütmek istedi. Kişisel istekleri için kullanmadığı paraya arsa, ev, hazine bonosu, ticaret veya bankada yatırım yapmak için kullandı. Bu alanlardan birinde kullanılan parayı takip ederseniz, buna ikna olacaksınız, satıcılar veya kredi kurumları aracılığıyla yaptığı bu yatırım-Aristus’un kardeşi örneğini takip ederek- onun parasıyla mobilya, mücevher ve atlarla takas etmiş olduğu gibi endüstriyi destekleyecek.
Aristus’un 10,000 franklık bir toprak veya bono almasının sebebi, bu parayı harcamaya ihtiyacının olmadığını düşünmesidir. Ondan şikayet edilmesinin sebebi de sanırım budur.
Ancak aynı mantıkla toprağını satan veya kiralayan kişi, aldığı 10,000 frankı bir şekilde harcayacaktır.
Bu yüzden ne olursa olsun harcama bir şekilde gerçekleşecektir, harcamayı yapan kim olursa olsun. Bu kişi Aristus da olabilir, onun yerine bir başkası da.
İşçi sınıfı ve endüstriye verilen destek bakımında Aristus ve Mondor arasında tek bir fark var: Mondor’un harcaması direkt olarak kendisi ve çevresi tarafından gerçekleştirilmiştir, bu görülendir. Aristus’un harcamaları ise kısmen aracılar ve uzağındaki kişiler tarafından yapılmıştır, bu da görülmeyendir. Aslında şahit olduğu sonuçların nedenlerini kavrayabilen insanlar için buradaki ‘’görülmeyen’’, esasında her zerresine kadar görülebilen bir gerçektir. Bunu kanıtlayan iki durumda da paranın ekonomi içerisinde döndüğü gerçeğidir ve içindeki paralar harcandığı müddetçe ne bilge kardeşin ne de savurgan kardeşin kasasında bir şey kalacaktır.
O halde, tutumluluğun piyasaya zarar verdiği hükmü sadece bir yanılgıdır. Tutumluluk ve lüks harcamayla eşit derecede yararlıdır.
Ufkumuzu sadece bugünle sınırlamaktan kaçınır ve uzun bir dönemi kucaklarsak tutumluluğun ne kadar üstün geldiği ortaya çıkar!
Aradan on yıl geçer. Mondor’un servetine ve popülaritesine ne olur? Hepsi heba olmuş, Mondor mahvolmuştur. Öncesinde 50,000 frankı her yıl ekonomiye akıtan Mondor, şimdi ise muhtemelen toplum üzerinde bir yük haline gelmiştir. Artık esnafın yüzünü güldüren o değildir, sanatın ve piyasanın destekçisi olarak anılmaz; artık işçilere sağladığı hiçbir fayda yoktur, çocuklarına da bir şey sağlayamadığı gibi onları sıkıntı içerisinde bırakmıştır.
Aynı on yılın sonunda Aristus bütün gelirlerini piyasaya akıtmakla kalmaz; gelirini yıldan yıla büyüterek harcamalarını da arttırır. Milli gelire katkıda bulunur. Onun sayesinde işçi ücretlerinin karşılanması için kaynaklar büyüyecek ve bu sayede iş gücüne olan talep artacaktır. Öldüğü zaman arkasında kalkınma ve medeniyete sağladığı katkıları devam ettirecek çocuklar bırakacaktır.
Ahlaki olarak tutumluluğun lüks üzerindeki üstünlüğü tartışmasızdır. Ekonomik bakış açısından, olayların sadece anlık etkilerini değil, en son sonuçlarını da sorgulayan kişiler için tutumluluk ahlaki anlamda üstünlüğe sahiptir. Bunu biliyor olmak ahlaki anlamda iç rahatlatıcıdır.
Yazar - Frédéric Bastiat
Comments