Önemli Bir Ders
03/11/2022 - Zorbey Uyanık

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları son yıllarda katlanılması zor hükümet politikalarının acısını çekmektedirler. Mevcut enflasyon oranının (resmî enflasyon oranı %80'in üzerindedir lakin gerçek enflasyon oranı %170'e yakındır) yarattığı yıkım, her sektörü doğrudan etkilediği gibi tekstil sektörünü de çok sert etkilemiştir.
COVID-19 sonrası dönemde hükümetin dayanılamaz maliye politikalarıyla birlikte Türkiye'deki pamuk ipliği üretiminin %36'sını ve denim kumaşı (kot) üretiminin %37'sini gerçekleştiren Kahramanmaraş'ta bazı fabrikalar üretime ara verdi. Global halı üretiminin %40'ını gerçekleştiren Gaziantep'te ise son 6 ayda binlerce işçi işten çıkarıldı. Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği Başkanı Ramazan Kaya ise Kahramanmaraş'ta iki iplik fabrikasının toplamda 6 tesisi kapatıp 450 kişiyi işten çıkardığını açıkladı.
Yılın son çeyreğinde ekonomideki durgunluk, artan enerji maliyetleri ve hükümetin yeni yıla dönük "asgari ücret artışı, emeklilikte yaşa takılanlara (EYT) düzenleme" gibi söylemleri işlerin daha da kötüye gideceğinin bir işaretidir. Asgari ücrete, 2022 yılının Temmuz ayından itibaren geçerli olmak üzere %30 oranında bir ara artış yapıldı. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti devleti işçi başına işverenlere de 100 lira destek vereceğini ilan etti. Yakın zamanda alınan bu kararlarla birlikte hükümet, yeni bir asgari ücret artışının daha duyurusunu yaptı.
Gaziantep'te tekstil sektöründe iş sahibi olan aile üyelerim mevcut süreçte artan maliyetler ve asgari ücret politikaları nedeniyle çalıştırdıkları işçileri çıkarmak zorunda kalırken, gerekli işçileri bünyelerine katamamaktadır. Asgari ücret kararlarıyla ve enflasyonist politikalarla üretim çok büyük ölçüde aksamaktadır.
Ayrıca asgari ücret politikaları, acımasız vergilendirme biçimi olan enflasyon, rejimin baskıcı kararları Türkiye'deki iyi eğitimli, kalifiye kişilerin başka ülkelere göç etmesine sebep oldu. Bu göç akımının en yoğun gerçekleştiği sektör ise sağlık sektörü oldu. Bugün başarılı bir lisans öğrencisi, eğitimini yarıda bırakmak uğruna herhangi bir Avrupa ülkesine vasıfsız işçi olarak gitmeye razı.
Bunlar bir yana, Türk devletinin uyguladığı zorunlu entegrasyon sonucunda ırksal gerilimlerin hat safhada olduğunu da ifade etmeliyim. Türkiye, milyonlarca göçmeni kontrolsüz bir şekilde ülkeye alarak en çok göçmen barındıran ülke statüsünü elde etti. Artan suç oranları, taciz ve tecavüz olayları ülke içerisinde huzursuzluğa sebep olması bir yana, rejim bunları birer oy olarak görmektedir.
Mülkiyet hakkının sürekli ihlali, ardı ardına gelen regülasyonlar, para arzının sürekli artırılması gibi hantal bürokrasinin sonuçları olarak bugün Türk aile yapısı da paramparça olmuş durumdadır. Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) yayımladığı verilerde, evlenme oranlarının son 20 yılda %20 azaldığı, boşanmaların ise %47 arttığı kaydediliyor. Bunların çoğu ekonomik nedenlerden kaynaklanmaktadır. Rejimin yıkıcı politikaları sonucu iflas eden yüzlerce işletme arasında makinelerini kapatıp, iflas bayrağını çekmek zorunda kalan benim ailem de vardı.
Seçim dönemi yaklaşıyor. İnsanlar bir şeylerin değişeceğini umut ediyor. Lakin bu kriz ortamında suç, yine kapitalizme yıkılıyor. Daha fazla müdahale talep ediliyor. Yönetime aday olan partilerin sosyalist olup daha fazla vergi yükü bindiren öneriler yapması da mevcut umutların tamamını yok ediyor.
Ludwig von Mises'in dediği gibi,
Devlete tapınma, güce tapınmadır. Medeniyet için, yetersiz, yozlaşmış ve kötü insanlardan müteşekkil bir hükümetten daha tehlikeli bir tehdit yoktur. İnsanoğlunun her zaman katlanmak zorunda kaldığı en kötü belâlar, kötü hükümetlerin eseriydi. Devlet, tarih boyunca fesadın ve felâketin asıl kaynağı olabilir ve çoğu kere olmuştur da.
Rejimin son çıkardığı sosyal medya dezenformasyon (sansür) yasasıyla birlikte bu söylemlerim ''halkı galeyana getirmek'' veya ''yanlış bilgi aktarımı'' olarak kabul edilebilir ve Türk devleti gözünde suçlu durumuna düşebilirim. Fakat yine de elimizi taşın altına koymalı ve gerçekleri daha önce hiç olmadığı kadar gün yüzüne çıkarmalıyız.