top of page

Sermaye Piyasası Sosyalizmi

23/03/2018 - Saifedean Ammous
Önceki Bölüm - Sonraki Bölüm

Fiyat sisteminin işgücü dağılımındaki önemini çoğu kişi anlasa da çok az kişi sermaye birikimi ve tahsisatında oynadığı can alıcı rolü anlar. Bunun için Mises’in çalışmasına dönmek zorundayız. 1922’deki Sosyalizm adlı kitabında Mises, sosyalist sistemlerin neden başarısız olması gerektiğinin en özlü sebebini açıkladı ve bu, sosyalizmin teşvik problemi içerdiği yaygın görüşü ile ilgili değildi. (Eğer herkes emekten bağımsız olarak aynı şekilde ödüllendirilecekse, bir insan neden çalışsın ki?) Bir işin yapılmaması hükümet infazı ya da hapisle cezalandırıldığına göre, sosyalizm, ne kadar kanlı olsa da tartışmasız olarak teşvik sorununun üstesinden gelmiştir. Dünya çapında yaklaşık 100 milyon kişinin sosyalist rejimler tarafından öldürüldüğü bir yüzyılın ardından,¹ bu ceza açık bir biçimde teorik değildir ve çalışmaya teşviki kapitalist sistemden muhtemelen daha güçlüdür. Sosyalist başarısızlığa yalnızca teşvikten fazlası sebep olmuş olmalıydı ve Mises, “yeni sosyalist insan”ı yaratarak teşvik problemini başarıyla ortadan kaldıran sosyalizmin neden başarısız olacağını eksiksiz olarak açıklayan ilk kişiydi.


Sosyalizmin, Mises’in ortaya çıkardığı ölümcül kusuru serbest piyasada oluşan bir fiyat mekanizmasının yokluğuydu, sosyalizm ekonomik hesaplamada, en önemlisi de sermaye mallarının tahsisatında başarısızdı.² Daha önce de tartışıldığı gibi, sermaye üretimi tedricen daha karmaşık üretim teknikleri, daha uzun vadeler ve büyük miktarlarda doğrudan tüketilmeyen ancak son tüketici mallarının üretiminde kullanılacak ara mallar içerir. Karmaşık üretim yapıları, yalnızca her sermaye ve tüketim malının birbirlerine karşı olan alım-satım girdi ve çıktılarının münferit olarak hesaplanmasından meydana gelen girift bir ağdan doğabilir.³ En verimli tahsisat, en verimli sermaye mallarını kullananlara en yüksek fiyat teklifi verebilmesine olanak sağlayan bir fiyat mekanizması ile belirlenebilir. Sermaye mallarının arz ve talebi, üretici ve tüketicilerin arasında gerçekleşen mükerrer kararların etkileşiminden dogar.


Sosyalist bir sistemde, hükümet üretim araçlarının sahibi ve yöneticisidir, böylelikle piyasadaki tüm sermaye mallarının tek üreticisi ve tüketicisidir. Bu merkezîleşme fiilî bir piyasanın işleyişini baskılar ve fiyatlara dayanan sağlam kararlar almayı imkânsız kılar. Sermaye için teklif verebilecek aktörlerin olmadığı bir sermaye piyasasında, sermaye için genel bir fiyat ya da sermaye malları için münferit fiyatlar olamaz. Kendilerine olan arz ve talebi yansıtan sermaye malı fiyatları olmadan, ne bir sermayenin en verimli kullanım şeklini belirlemenin ne de hangi sermaye malından ne kadar üretileceğini belirlemenin rasyonel bir yöntemi vardır. Hükümetin çelik fabrikasıyla birlikte çelik kullanarak çeşitli tüketim ve sermaye malı üreten fabrikalara sahip olduğu bir dünyada, çelik için ya da çelikten üretilen mallar için bir fiyat oluşamaz, böylece çeliğin en önemli ve en değerli kullanımının hangisi olduğunu bilmek mümkün değildir. Hükümet, araba ve tren fabrikalarına sahipse ve vatandaşlarının ne kadar arabaya veya trene sahip olacaklarını dikte etmişse, sahip olduğu sınırlı miktarda çeliği araba üretiminde mi tren üretiminde mi kullanacağına nasıl karar verecektir? Vatandaşların tren ve arabalar arasında karar vermesi için bir fiyat sistemi yoksa, optimal tahsisat ve çeliğin en çok nerede gerekli olduğunu bilmenin bir yolu yoktur. Vatandaşlara anketler yaparak sormak saçma bir is olur çünkü seçimler arasındaki reel fırsat maliyetini belirleyecek fiyat yokken insanların seçimleri anlamsız olacaktır. Fiyatların olmadığı bir ankette herkes Ferrari sahibi olmak ister, ancak elbette kendileri ödemek zorunda olduklarında pek az kişi Ferrari’yi seçecektir. Merkezî planlayıcılar asla her bir bireyin tercihlerini bilemez ya da bireysel ihtiyaçlarını en iyi karşılayacak şekilde kaynak bölüşümü yapamazlar.


Bunun ötesinde hükümet, ekonominin tüm üretim süreçlerine olan girdilerin sahibi olduğunda, bir fiyat mekanizmasının yokluğu, çeşitli sermaye mallarının tüm fabrikaların çalışabilmesi için doğru miktarlarda üretiminin koordine edilmesini imkânsız kılar. Kıtlık, tüm ekonominin başlangıç noktasıdır ve sınırsız miktardaki girdinin üretilmesi imkânsızdır, bazı ödünlerin verilmesi gerekir ve çelik üretmek için harcanan işgücünün, sermayenin ve toprağın daha fazla bakır üretmek pahasına gelmesi gerekir. Serbest bir piyasada fabrikalar bakır ve çelik almak için rekabet edeceklerinden, bu, piyasalardaki kıtlık ve bolluğu yaratır ve bakır ile çelik üreticilerinin bunları üretmek için kullanılan kaynaklar uğrunda rekabet etmelerine neden olur. Merkezî bir planlayıcı işte bu trenler, arabalar, bakır, işgücü, sermaye ve toprak için tercihler ve fırsat maliyetleri ağı karşısında tamamıyla karanlıktadır. Fiyatlar olmadan bu kaynakların optimal ürünlerin üretimi için nasıl tahsis edileceğini belirlemenin bir yolu yoktur ve bunun sonucu üretimde tam bir bozulmadır.


Ve yine de tüm bunlar, durgun bir piyasada mevcut olan malların üretimine ilişkin olan hesaplama probleminin yalnızca bir yönünü teşkil eder. Eğer insan ilişkilerinde hiçbir şeyin durağan olmadığı düşünülürse sorun daha da belirgin hâle gelmektedir, çünkü insanlar daima ekonomik durumlarını geliştirmenin, yeni ürünler ve mal üretmenin daha iyi yollarını ararlar. İnsanın hep var olan tamir etme, geliştirme ve yenilik yapma dürtüsü sosyalizmin en inatçı sorununu ortaya çıkarır. Eğer merkezî planlama durağan bir ekonomiyi yönetmeyi başarsa bile, değişime yer verecek ya da girişimciliğe izin verecek gücü yoktur. Henüz mevcut olmayan teknoloji ve yenilikleri için sosyalist bir sistem nasıl hesaplama yapabilir ve üretim faktörleri henüz ürünler yokken çalışıp çalışamayacaklarına dair bir gösterge nasıl tahsis edilebilir?


Girişimcilikle idareciliği birbirine karıştıranlar gözlerini ekonomik probleme kapatıyorlar... Kapitalist sistem yönetimsel bir sistem değildir, girişimci bir sistemdir. Kapitalist sistem bir yönetim sistemi değildir; bu girişimci bir sistemdir.
Ludwig von Mises⁴

Bu yorumlamanın amacı, son yüzyılda denendiği her toplumda neden olduğu feci kanlı ve kapsamlı başarısızlıktan sonra, bugün ve bu çağda hiçbir yetişkinin ciddiye almadığı sosyalist ekonomik sisteme karşı çıkmak değildir. Buradaki nokta daha ziyade sermayeyi tahsis etmenin ve üretim kararları almanın iki yolu olan fiyatlar ve planlama arasındaki farkı açık ve net bir şekilde ortaya koymaktır. Dünya ülkelerinin çoğunda bugün sermaye mallarının doğrudan tahsisinden sorumlu bir merkezî planlama kurulu bulunmamaktadır. Buna karşın neredeyse tüm ülkelerde en önemli piyasa olan sermaye piyasası için bir merkezî planlama kurulu mevcuttur. Serbest piyasa, yalnızca kendileri arasında belirlenen koşullar altında alıcı ve satıcıların özgürce işlem yaptığı ve girişin ve çıkışın serbest olduğu piyasadır. Bugün dünyanın hiçbir ülkesinde bu özelliklere sahip bir sermaye piyasası bulunmamaktadır.


Modern bir ekonomideki sermaye piyasaları, borç verilebilir fonlar için piyasalardan oluşmaktadır. Üretim yapısı daha karmaşık ve uzun vadeli hâle geldikçe, bireyler tasarruflarını kendileri yatırıma yönlendirmez ve çeşitli kurumlar aracılığıyla üretimde uzmanlaşmış işletmelere borç verirler. Faiz oranı, borç verenin parasını verdiği için biçtiği fiyattır ve borçlunun borcu almak için ödediği fiyattır.


Borç verilebilir fonlar için serbest piyasada, tüm arz eğrileri gibi arz edilen bu fonların miktarı faiz oranı arttıkça yükselir. Diğer bir deyişle, faiz oranı arttıkça, daha fazla kişi tasarruflarını koruyup girişimcilere ve firmalara arz etme eğilimi gösterir. Öte yandan borçlara olan talep, faiz oranıyla ters orantılıdır, yani girişimciler faiz oranı yüksek olduğunda daha az borçlanmak isteyeceklerdir.


Sermaye için serbest bir piyasada faiz oranı pozitiftir çünkü insanların pozitif zaman tercihi gelecekte daha fazla kazanamayacağı sürece kimseyle parasını paylaşmayacağı anlamına gelir. Düşük zaman tercihine sahip bireylerin çok olduğu bir toplumun büyük bir tasarruf potansiyeli taşıması muhtemeldir, bu faiz oranını düşürür ve firmalara yatırım yapabilecekleri büyük miktarda fon sağlar ve gelecek için önemli ekonomik büyüme yaratır. Bir toplumun zaman tercihi yükseldikçe insanlar daha az tasarruf eder, faiz oranları yükselir ve üreticiler borç alabilecek daha az sermaye bulabilirler. Huzur içinde yaşayan ve güvenli mülkiyet haklarına sahip olan ve büyük ölçüde ekonomik özgürlüğe sahip olan toplumlar, bireylerin geleceklerinden daha az ödün vermek için güçlü bir teşvik sağladıklarından, zaman tercihinin düşük olması muhtemeldir. Bir başka Avusturyalı ekonomist olan Eugen von Böhm-Bawerk, bir ülkedeki faiz oranının o ülkenin kültürel düzeyini yansıttığını bile iddia ediyordu: Bir halkın zekâsı ve ahlâkî gücü ne kadar yüksekse, o kadar çok tasarruf eder ve o kadar düşük faiz oranına sahiptir.


Ancak bu, merkez bankası ve onun aralıksız müdahaleleriyle en kritik piyasalara karışması yüzünden günümüzün herhangi bir modern ekonomisindeki bir sermaye piyasasının işleme şekli değildir. Merkez bankaları, bankacılık sistemini kontrol etmek suretiyle faaliyet gösteren çeşitli parasal araçlarla faiz oranını ve borç verilebilir fonların arzını belirlemektedir.⁵


Modern finansal sistem hakkında anlaşılması gereken temel bir gerçek, bankaların borç verdikleri her an para yaratmalarıdır. Bugün dünyanın dört bir yanında bulunan kısmî rezerv bankacılık sisteminde bankalar sadece müşterilerinin tasarruflarını değil, aynı zamanda vadesiz mevduatlarını da ödünç verirler. Başka bir deyişle, mevduat sahibi parasını istediği zaman geri alabilir, ancak bu paranın büyük bir yüzdesi bir borçlanana kredi olarak verilmiştir. Banka, parayı mevduat sahibinin kullanımına açık tutması gerekirken borçlanana kredi olarak vererek etkin bir şekilde yeni para yaratır ve bu da para arzında bir artışa neden olur. Bu, para arzı ile faiz oranları arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktadır: Faiz oranları düştüğünde para yaratarak para arzında artışa yol açan kredilerde de bir artış olur. Öte yandan, faiz oranlarındaki artış, kredilerde bir düşüşe ve para arzında daralmaya veya en azından büyümenin oranında bir azalmaya sebep olmaktadır.


Dipnotlar:

1. Stephane Courtois, Nicolas Werth, Karel Bartosek, Andrzej Paczkowski, Jean-Louis Panné ve Jean-Louis Margolin, Komünizmin Kara Kitabı: Suç, Terör, Baskı, çevirenler: Bülent Tanatar, Işıl Özcan, Yavuz Topoyan, Doğan Kitap, İstanbul, 2000.

2. Ludwig von Mises, Sosyalizm, çeviren: Yusuf Şahin, Liberte Yayınevi, Ankara 2007.

3. Keynesyen iktisatla ilgili yanlış olan çok şey vardır ama hiçbiri sermaye üretimi yapısının nasıl işlediği hakkında hiçbir görüşe sahip olmaması kadar gülünç değildir

4. Ludwig von Mises, İnsan Eylemi, ss. 703-704.

5. Merkez bankalarının kullandığı başlıca araçlar şunlardır: Federal Fon oranını belirlemek, zorunlu karşılık oranını belirlemek, açık piyasa işlemlerine girmek ve kredi verme yetkinliği kriterlerini belirlemek. Bu araçların işleyiş mekanizmasının ayrıntılı bir açıklaması herhangi bir başlangıç seviye makroekonomi ders kitabında bulunabilir. Özetlemek gerekirse: merkez bankası, 1) kredileri teşvik eden ve para yaratmayı artıran faiz oranlarını düşürerek para arzında genişleme politikasına girer; 2) orunlu karşılık oranını düşürerek bankaların kredi vermelerini ve para yaratımını artırmalarını sağlar; 3) hazine bonosu veya finansal varlık satın alarak para yaratır ve 4) kredi uygunluk kriterlerini gevşeterek bankaların kredi vermelerini ve dolayısıyla para yaratımını artırmalarını sağlar. Para arzının azalmasına ya da en azından para arzındaki büyüme oranının düşmesine yol açan para arzını daraltma politikası ise bu adımların tersine çevrilmesiyle gerçekleştirilir.


 

Yazar: Saifedean Ammous
Dr. Saifedean Ammous, 2003’te Beyrut Amerikan Üniversitesi’nden makine mühendisi olarak mezun olmasının ardından iktisat eğitimi alarak Lübnan Amerikan Üniversitesi’nde ekonomi profesörü ve Columbia üniversitesinde Kapitalizm ve Toplum Merkezi üyesi olmuştur. Columbia Üniversitesi’nde “sürdürülebilir kalkınma” üzerine doktora yapmıştır. Ammous, onlarca dile çevrilen Mart-2018 yayın tarihli The Bitcoin Standard ve Kasım-2021 yayın tarihli The Fiat Standard adlı ufuk açıcı kitapların yazarıdır. Aynı zamanda Avusturya İktisat Ekolü’nden esinle ekonominin ilkeleri üzerine derinlikli bir çalışması da pek yakında basılacaktır. Şu sıralar ekonomi dersleri vermekte ve Saifedean.com adlı web sitesi üzerinden çok kapsamlı bir podcast yayınlamaktadır. Twitter, YouTube, Instagram ve Facebook üzerinden irtibata geçebilirsiniz.

Çevirmen: Evgin Serbest

Editör: Fırat Kaan Aşkın

Bu yazı, her Salı, Perşembe ve Cumartesi akşamları bölüm bölüm paylaşacağımız Bitcoin Standardı adlı eserin Liberus Kitap/Liber Plus Yayınları tarafından yapılan basımından alıntıdır. Kitabın fiziksel kopyasını satın almanızı önem ve ısrarla tavsiye ederiz.
78 görüntüleme0 yorum

Son Paylaşımlar

Hepsini Gör
Yazı: Blog2 Post
bottom of page