
Çoğu kişi için Avrupalı devletlerin sahip olduğu zenginlik, çoğunlukla 18. ve 19. yüzyıllarda sömürdüğü devletlerden gelmektedir. Aynı argüman üçüncü dünya ülkelerindeki fakirliğin sebebini, Avrupa tarafından sömürgeleştirilmiş ve zenginliklerinden yoksun bırakılmış olmasına bağlamaktadır. Yani iddiaya göre, başka bir ülkenin kaynaklarını zor kullanarak ele geçirmek, kaynaklar ele geçiren ülkeyi zenginleştirirken, sömürülen ülkeyi ise fakirleştirmektedir. Fakat yazıda bahsedileceği gibi sömürgecilik hem sömüren hem sömürülen ülkeyi fakirleştirir. Sömürgeciliğin ahlâkî olmadığı açıktır. Bir başkasını köle yapmak onun özgürlüğüne saldırıyken, o kişinin mülkiyetine el koymak ise hırsızlıktır. Fakat sömürgeciliğin ahlâkî olup olmadığından bağımsız olarak, maddî anlamda da getirisi yoktur ve hatta zararı vardır. Bu yazıda, yaygın olarak inanılan, sömürgeciliğin zenginleştirdiği iddiasını çürütmek için köleliğin verimsiz olduğunu, sömürgeciliğin maliyetleri ve koloni devletlerin günümüzdeki durumu üzerinde duracağım.
Kölelik
Kölelik ekonomik olarak verimsizdir. Köle sahipleri, duygularıyla karar vermek yerine tamamen ekonomik çıkarlarla karar verselerdi, bu uygulama muhtemelen birçok biçiminde var olmayacaktı. Bir köle sahibi, kölelerinin yiyecek, giyecek ve tıbbî bakımları için ödeme yapmak zorundadır. Elbette, bu inanılmaz derecede asgari düzeyde olabilir ancak yine de onlara canlı mülk olarak davranmasaydı masrafları olmayacaktı. Köleler özgür emekleriyle çalışsalardı da hayatta kalabilmek için bu ihtiyaçlarının karşılanması gerekecekti. Fakat köle sahibi, bir işverenden farklı olarak, kölelerini 24 saat gözetim altında tutmak ve kaçmalarını önlemek zorundadır. Bu gereksiz harcamalar zincir, tel, duvar veya köleleri gözetim altında tutacak personeli kapsayabilir. Bu maliyetler toplandığında ağırlık kazanmaya başlar. Uzun vadede düşebilirler, ancak yine de serbest piyasa işgücü için verimli yatırımı aşan devam eden maliyetlerdir.
Ayrıca dikkate alınması gereken bir fırsat maliyeti de vardır. Bu fırsat maliyeti, eğer köle sahibi köle yerine gönüllü bir şekilde işe aldığı işçi çalıştırsaydı, elinde fazladan kalacak olan paranın kullanım alanını kapsardı. Köleleri gözetim altında tutmak için para ödemeseydi, daha fazla sermayeye, daha kaliteli girdilere ve daha iyi tesislere sahip olabilirdi. Böylelikle daha fazla işçi çalıştırabilir, daha fazla üretim yapabilir ve kazancını artırabilirdi.
Dahası, kölelerin daha çok veya daha iyi çalışmaya iten teşvikleri yoktur. Aslında büyük ihtimalle köle olmaktan ve işinden nefret ediyorlardır. Bu ise mümkün olduğunca verimli çalışmayacakları anlamına gelir. Diğer bir deyişle kölelerin çalışma azimleri, sahibinin kendisine ceza vermeyeceği, fakat aynı zamanda verimli olmayacak kadar düşük bir seviyededir. Köle sahibi, kölesini cezalandırsa bile bu muhtemelen fiziksel zarar gören veya aç bırakılan kölenin daha verimsiz çalışacağı anlamına gelir. Ayrıca köle emeğinin patrona yenilikler, fikirler ve serbest piyasalarda yaygın olan zamandan veya kaynaklardan tasarruf etmeye yönelik daha iyi ürünler veya teknikler için ipuçları ile gelmesi olası değildir. Bu sebeple köleliğin üretim verimliliğini düzenli bir şekilde artırması mümkün değildir.
Sömürgeciliğin Maliyetleri
Sömürgeciliğin maliyetleri çoğunlukla göz ardı edilir. Bunun nedeni muhtemelen devletin bedavaya çalıştığı inancının oldukça yaygın olmasıdır. Çünkü devletin tek gelir kaynağı olan vergi, çoğu zaman görünmezdir. Örneğin vergi, maaşınız elinize geçmeden önce kesilmiş olabilir ve görülen sadece net maaştır. Aynı şekilde bir ürün aldığınızda görülen fiyatıdır fakat görünmeyen ise fiyatın içine saklanmış vergidir. Bu sebeple devlete doğrudan ödeme yapmayan kişiler için kamu harcamaları bedava gözükmeye meyillidir.
Hollanda'nın, Gana'yı sömürdüğüne ve elmas gibi yer altı kaynaklarına zorla el koyduğuna bakalım. Gana'nın kaynaklarının Hollanda'ya gittiği rahatça görülebilir. Fakat bunun bir de görülmeyen kısmı vardır. Hollanda sömürgecilik faaliyeti için öncelikle asker tutmak, askerlere silah ve mermi temin etmek, askerlerin yaralanmalarına karşı doktor ve hemşire tutmak, tedavi için ilaç satın almak, onların yemek ihtiyaçlarını karşılamak, ulaşım için muhtemelen savaş gemisi temin etmek, geminin yakıtını karşılamak, savaş stratejisi yapmak ve savaşta kazanıp kaybetme ihtimallerine vakit harcamak zorundadır. Bu harcamaların tamamı Hollanda vatandaşlarına yüklenmiş vergilerle karşılanır. Harcamalar karşılaştırıldığında elde edilenden daha fazla harcama yapıldığı ortadadır.
Zira bir Hollanda vatandaşı elmas almak istediği zaman mahallesinde bulunan kuyumcudan para karşılığı bunu satın alabilir, oraya asker göndermez. Eğer kuyumcu başka bir mahalledeyse aynı şekilde yine para karşılığı elmas satın alabilir, oraya asker göndermez. Eğer kuyumcu başka bir kıtadaysa yine elması para karşılığı satın alabilir, oraya asker göndermez. Eğer elmas alacak parası yoksa muhtemelen askerî giderleri karşılayacak parası da yoktur. Ayrıca, sömürdüğü şey elmas yerine günlük kullanıma uygun veya tüketilebilir bir mal da olsa durum değişmeyecektir.
Dahası, göz ardı edilmemesi gereken bir fırsat maliyeti de vardır.
Bu fırsat maliyeti, eğer hükümet askerî harcamalar için vergi almasaydı, insanların elinde kalacak parayı nasıl harcayacağını kapsar. Askere alınan kişiler istihdamdan çekilmiş ve böylelikle faaliyet gösteren daha az iş yeri ve işçi kalmıştır; silahlar ve gemiler için harcanan metaller, bina veya sanayi gibi refah artıran alanlardan çekilmiştir; askerler için harcanan sağlık hizmetleri, Hollanda vatandaşlarının yararlanabileceği sağlık hizmetlerinden çekilmiştir; sömürgecilik için toplanan vergi, halkın kendi ihtiyaçlarını karşılamak için sahip olduğu paradan çekilmiştir. Bunlar da dikkate alındığı zaman sömürgeci devletin zararı, mali olarak tutulan zarardan çok daha fazladır.
Sömürülen ve Sömüren Devletler
Sömürgecilik bitmiş olmasına rağmen, çoğu sömürgeci devlet ve sömürülen devlet günümüzde varlığını devam ettirmektedir. Bu, onların gelirlerini kıyaslamak açısından faydalı olacaktır.
Dünyanın en yüksek refaha sahip devletlerinden olan Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Yeni Zelanda ve Avusturalya bir zamanlar İngiliz sömürgesiydi. Fakat sayılan bütün bu ülkeler, şu anda dünyanın en zengin ülkeleri arasındadırlar. Öyle ki 2019 yılı verilerine göre Kanada, Yeni Zelanda, ABD ve Avusturalya'nın kişi başına düşen milli gelirleri sırasıyla 46.194$, 42.084$, 65.297$, 54.907$'dır. Aynı şekilde Hong Kong, 1997 yılına kadar İngiltere'nin bir kolonisiydi. Yine 2019 yılı verilerine göre Hong Kong'da kişi başına düşen milli gelir 48.713$ olmasına rağmen, bir zamanlar sömürgeci devlet olan İngiltere'de kişi başına düşen milli gelir ise 42.330$'dır. Sömürgeciliğin öncü devletlerinden olan İspanya'da ise kişi başına düşen milli gelir 29.614$'dır.
Öte yandan, Etiyopya, Liberya, Tibet ve Nepal hiçbir zaman koloni olmadılar ya da sadece birkaç yıldır öyleydiler ve dünyanın en fakir ve en geri ülkeleri arasında yer alıyorlar.
Görüldüğü gibi bir devletin sömürülmesi, onu ebediyen fakir bırakmamaktadır. Günümüzde birçok örnekte olduğu gibi sömürülen ülke, sömürgeci devletinden daha zengin durumdadır.
Sonuç
Toparlamak gerekirse sömürgecilik iktisadî olarak verimsizdir. Sömürülen ülkedeki insanların köle olarak çalıştırılmasının verimi, onların serbest piyasadaki çalışma verimliliklerine kıyasla oldukça düşüktür. Aynı şekilde bir köle sahibinin, serbest piyasadaki bir patrona kıyasla çok fazla gereksiz harcaması vardır ve daha kaliteli iş yapması için gereken yeni fikirlerden mahrumdur. Bunlara ek olarak askerî harcamalar ise kazanılan malların maliyetinden çok daha fazladır. Böylelikle anlaşılmalıdır ki Avrupalı devletler sömürgecilik sayesinde değil, sömürgeciliğe rağmen refahlarını artırmayı başarmışlardır. Kaldı ki bir zamanlar sömürülen devletlerin, sömürgeci devletlerinden daha zengin olması, sömürülen devleti ebediyen fakir bırakmadığını da göstermektedir.
Sömürgeciliğin tüm bu olumsuzluklarına rağmen, "O zaman niye sömürgecilik çok yaygındı?" diye sorulabilir. Bunun sebebi muhtemelen ilk etapta sömürgeciliğin maliyetinin hesaplanmamasıdır. Çünkü iktisat diğer sosyal bilimlere kıyasla geç bir tarihte incelenmeye başlanmıştır. Adam Smith'in yazdığı "Milletlerin Zenginliği" çağdaş iktisadın bilinen ilk eseri olarak görülür ve 1776 yılında yayınlanmıştır. O zamana kadarsa Avrupalı devletlerin 15. yüzyıldan itibaren süregelen sömürgecilik faaliyetleri vardır. 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra ise sömürgecilik terkedilmeye başlanmıştır. Örneğin İngiltere kolonilerinin birçoğundan gönüllü olarak ayrılmıştır. Bunların da ötesinde dünyada kendi zararı pahasına da olsa başkasına zarar vermek isteyenler vardır. Aynı şekilde bir insan organizasyonu olan devletin de benzer şekilde hareket etmesi gayet tabiidir. Bu sebeple sömürgeciliğin fakirleştirmesine rağmen birçok farklı sebepten dolayı ortaya çıkması mümkündür.
Yazar: Can Kilercioğlu