23/03/2018 - Saifedean Ammous

⏪ Önceki Bölüm - Sonraki Bölüm ⏩
Roma İmparatorluğu’nun ekonomik ve askerî çöküşünden sonra feodalizm, toplumun örgütlenmesinin başlıca usulü olarak ortaya çıktı. Sağlam paranın yok oluşu Roma İmparatorluğu’nun eski vatandaşlarının derebeylerin insafına kalan serfler hâline dönüşmelerinde çok önemli bir rol oynamıştır. Altın, derebeylerin elinde toplanmıştı ve Avrupa’da köylülerin erişimine açık olan ana para birimleri, metalurjinin gelişmesi ile birlikte endüstriyel üretimlerinin kolaylaşması sebebiyle kolayca enflasyona uğratılabilen bakır ve bronz sikkelerdi. Bu durum bu paraları çok kötü değer saklama araçları yapıyordu. Gümüş sikkelerin de genelde ayarları düşürülüyor ve hileli olanları piyasaya sürülüyordu. Buna ilâve olarak kıta genelinde bir standardizasyonları olmadığı için bölgeler arası satılabilirliği düşüktü ve ticaretin kapsamını kısıtlıyordu.
Vergilendirme ve enflasyon, Avrupa halkının zenginlik ve tasarruflarını yok etmişti. Avrupalıların yeni jenerasyonları dünyaya geldiklerinde atalarından kalan bir mirasları yoktu. Geniş kabul gören sağlam bir parasal standardın yokluğu ticaretin kapsamını ağır bir biçimde kısıtlamış, toplumları birbirinden izole etmiş ve dar görüşlülük çoğalmıştı. Bir zamanların müreffeh ve uygar tüccar toplumları serfliğin karanlık çağlarına, hastalıklara, darkafalılığa ve dinî zulme boyun eğmişlerdi.
Avrupa’nın Karanlık Çağ’dan Rönesans’a geçişinde aslan payı hep şehir devletlerinin yükselişine verilmiş fakat sağlam paranın bu yükselişteki payı hep es geçilmiştir. Şehir devletlerinde insanların özgürce çalışıp üretebileceği, ticaret yaparak gelişebileceği bir ortam vardı ve aslında bu büyük ölçüde şehir devletlerinin sağlam bir para standardını benimsemiş olmasından ileri geliyordu. Her şey 1252 yılında Floransa’da, Julius Caesar’ın aureus’undan sonraki Avrupa’nın ilk majör sağlam para birimi olan florinin basılmasıyla başladı. Floransa’nın yükselişi onu Avrupa’nın ticaret merkezi hâline getirdi. Parası florin de Avrupa’daki ana değişim aracı oldu ve böylece Avrupa’nın dört bir yanında Floransa bankaları türemeye başladı. 1270 yılında florin ile aynı özelliklere sahip olan ducat’ı basan Venedik, Floransa örneğini ilk takip eden şehir oldu. 18. yüzyılın sonuna kadar Avrupa’da 150’den fazla şehir ve devlet florin ile aynı özelliklere sahip madenî paralar bastırdı. Bu, vatandaşlarına zaman ve bölgeler arası satılabilirliği yüksek sağlam bir parayla servet biriktirip ticaret yapmalarına imkân veren itibar ve özgürlüğü verdi. Avrupa köylülerinin ekonomik liberasyonu ile birlikte İtalyan şehir devletlerinde siyasî, bilimsel, entelektüel ve kültürel gelişmeler başladı ve sonrasında tüm Avrupa’ya yayıldı. İster Roma’da olsun, ister Constantinople’da, Floransa’da veya Venedik’te, tarih gösteriyor ki yokluğunda toplumun barbarlık uçurumunun kıyısında bulunduğu sağlam bir para standardı, insanlığın gelişim göstermesi için elzem bir önkoşuldur.
Florinin ortaya çıkışını takip eden dönem paranın sağlamlığında bir gelişmeye tanıklık etmiştir. Daha çok Avrupalı altın ve gümüşü tasarruf ve ticaret için benimsese de Avrupa’dan dünyaya açılan piyasalarda durum pek de mükemmel görünmüyordu. Hâlâ pek çok hükümdar savaşları finanse etmek ve müsrifçe harcayabilmek için halklarının parasını devalüe ediyordu. Fiziksel olarak kullanıldıklarından, gümüş ve altın birbirini tamamlıyordu. Altının sahip olduğu yüksek stok-akış oranı onu ideal bir uzun vadeli değer saklama aracı yapıyordu. Fakat gümüşün ağırlık başına daha düşük olan değeri daha düşük tutarlı işlemler için kolaylıkla bölünmesine olanak sağlıyordu ve daha kısa vadelerde tasarruf ediliyordu. Bu düzenin faydaları olsa da temelde bir sakıncası vardı. Altın ve gümüş arasındaki dalgalı kur ticaret ve hesaplama sorunlarına sebep olmaktaydı. İki madenin arasındaki kur fiyatını sabitleme teşebbüsleri mevcuttu, fakat yarışı kazanacak parasal avantaja altın sahipti.
Hükümdarlar iki mal arasında kur fiyatını belirlediklerinde tasarruf sahiplerinin elindekileri tutma ya da satma konusunda teşvik ediyorlardı. Bu uygunsuz bimetalizm (çift maden para standardı), Avrupa ve dünya çapında yüzyıllar boyunca devam etti fakat tuz, sığır ve deniz kabuklarından metallere geçişte olduğu gibi, teknolojinin beklenmedik ilerleyişi bu duruma da bir çözüm sağlamak üzereydi.
Avrupa’yı ve dünyadaki diğer ülkeleri fiziksel madenî paralardan uzaklaştırarak gümüşün parasal rolüne son veren neden özellikle şu iki teknolojik gelişme oldu: ilk kez 1837’de ticarî maksatla kullanılan telgraf ve Avrupa’nın dört bir yanına ulaşım sağlayan demiryolu ağının büyümesi. Bu iki inovasyon sayesinde bankaların artan bir şekilde birbirleriyle iletişim kurmaları mümkün hâle geldi. Bölgeler arası ödemeler fiziksel ödeme yapmak yerine hesaplara borç kaydedilmek suretiyle etkin bir şekilde yerine getirilebiliyordu. Bu da senet, çek ve makbuzların altın ve gümüş sikkeler yerine parasal araç olarak kullanılmaya başlamalarına sebep oldu.
Daha çok millet, tamamen banka kasalarında tutulan metallere endeksli olan ve anında itfa edilebilen kâğıt para standardına geçmeye başladı. Bazı milletler altını, diğerleri ise muazzam sonuçlara yol açacak mukadder bir kararla gümüşü seçtiler. İngiltere, dönemin Kraliyet Darphanesi müdürü fizikçi Isaac Newton’un yönlendirmesiyle 1717’de altın standardını benimseyen ilk ülke oldu. Altın standardı imparatorluk içindeki ticaretin gelişmesinde önemli bir rol oynadı. İngiltere 1797’den 1821’e kadar Napolyon Savaşları sırasında askıya alınmasına rağmen, 1914’e kadar altın standardını kullanmayı sürdürdü. İngiltere’nin ekonomik avantajı üstün bir parasal standardı benimsemiş olmasıyla karmaşık bir biçimde iç içe geçmişti ve diğer Avrupa ülkeleri de bunu takip etmeye başladı. Napolyon Savaşları’nın sonu, Avrupa’nın Altın Çağı’nın başlangıcını müjdeledi, Avrupa ülkeleri bir bir altın standartlarını benimsemeye başladılar. Daha fazla millet altın standardını resmen kabul ettikçe altın daha pazarlanabilir hâle geldi, başka milletlerin de katılması için teşvik büyümüş oldu.
Tüm bunlara ilâve olarak, bireyler büyük ve küçük işlemler için altın ve gümüş sikkeler taşımak zorunda kalmak yerine servetlerini bankalardaki altınlarla koruyabiliyor, artık makbuzlar, senetler ve çekler aracılığıyla herhangi bir büyüklükteki bir ödemeyi yapabiliyorlardı. Sahipleri kâğıt makbuzları bizzat ödeme yapmak için kullanabiliyor, senetler bankalarca hesaptan düşülüyor ve çekler onları basan bankalar tarafından nakde çevrilebiliyordu. Bu durum altının ölçekler arası satılabilirliği problemini çözdü ve altını en iyi parasal araç hâline getirdi. Bankalar biriktirdikleri halka ait altınlara karşılık verdikleri makbuz arzını artırmadıkları sürece bu süreç böyle işledi.
Bu parasal araçların tonozlarda saklanan fiziksel altın ile desteklenmesi ve herhangi bir miktar ya da boyutta ödeme yapılmasına izin vermesi ile artık gümüşün küçük ödemelerde gerçek bir rolü olmadığı ortaya çıktı. Fransa-Prusya Savaşı’nın sonunda Almanya Fransa’dan 200 milyon sterlin tazminat elde edip bu parayı altın standardına geçmek için kullanınca gümüş için ölüm çanları çalmaya başladı. İngiltere, Fransa, Hollanda, İsviçre, Belçika ve diğerlerine son olarak katılan Almanya ile birlikte, parasal terazi altının lehine ağır basmaya başladı. Böylece gümüş kullanan bireyler ve milletler alım güçlerinde artan kayıplar üzerine altına geçmek için kuvvetli bir şekilde teşvik edilmiş oldular. Hindistan 1898’de nihayet gümüşten altına geçti, Çin ve Hong Kong ise 1935’te gümüş standardını terk eden son ekonomilerdi.
Altın ve gümüş doğrudan ödeme aracı olarak kullanıldıklarında, ikisinin de parasal bir rolü vardı ve birbirlerine karşı fiyatları bir ons altın başına 12 ila 15 ons gümüş olacak şekilde genellikle sabit bir oranda kaldı. Bu oran göreli olarak yer altında bulunan iki madenin nadirliği ve çıkarma zorluğuyla aynı aralıktaydı. Ancak bu metaller tarafından desteklenen kâğıt ve finansal enstrümanlar popülerleştikçe, gümüşün para olarak kullanılması için bir sebep kalmamıştı. Bireyler ve milletler altın tasarrufuna başladı, böylelikle gümüşün fiyatı önemli derecede düştü ve bir daha asla eski günlerini göremedi. 20. yüzyılda iki metal arasındaki ortalama oran 47:1 iken, 2017’de bu oran 75:1 oldu. Merkez bankalarının stok yapmasından da anlayabileceğimiz gibi, altın hâlâ parasal rol oynamaktadır, gümüş ise parasal rolünü kaybetmiştir. (Bkz. Şekil 1)¹

Şekil 1: 1687-2017 yılları arasında ons gümüş cinsinden altın fiyatı.
Gümüşün tedavülden kalkmasının o dönemde gümüşü parasal bir standart olarak kullanan milletler üzerinde önemli ölçüde olumsuz bir etkisi oldu. Hindistan parası altına dayalı Avrupa para birimlerine karşı sürekli bir devalüasyonla karşılaştı. İngiliz sömürge hükümeti operasyonunu finanse edebilmek için vergileri de artırınca ülkede huzursuzluk ve İngiliz sömürgeciliğine karşı öfke büyüdü. Hindistan nihayet 1898’de altına dayalı sterlin ile rupiyi destekleme kararı alana kadar, rupiyi destekleyen gümüş Fransa-Prusya Savaşı’nı takip eden 27 yıl sonunda %56 değer kaybetmişti. 1935’e kadar gümüş standardında kalan Çin’i ele alırsak, (çeşitli isim ve biçimlerdeki) Çin gümüşü zaman içerisinde %78 değer kaybetti. Yazarın düşüncesine göre, Çin ve Hindistan’ın tarihi ve 20. yüzyılda Batı ülkelerinin gerisinde kalmaları, bu iki ülkenin paralarını desteklemek için seçtikleri metallerin tedavülden kalkmasıyla oluşan büyük servet ve sermaye tahribatıyla ayrılmaz bir şekilde ilintilidir. Gümüşün tedavülden kalkması Hint ve Çinlileri tıpkı Batı Afrikalıların Avrupalılar geldiğinde aggri boncuğu tutmaya devam ettiklerinde başına gelenlere benzer bir duruma soktu. Yurt içindeki sağlam para, yabancılar için ucuz paraydı ve ucuz para yabancıların sağlam parası tarafından kovulmaya başladı. Böylece yabancılar o dönemde Çin ve Hindistan’ın kaynaklarını kontrol ederek artan miktarlarda bu kaynakları ele geçirmeye başladılar. Yukarıda anlatılan büyük öneme sahip tarihî ders Bitcoin’le uğraşmak zorunda kalmayacağını düşünerek onu reddedenlerin kulağına küpe olmalıdır. Tarih gösteriyor ki yabancılar sizin sahip olduğunuzdan daha sağlam bir paraya sahipse bunun sonuçlarından kaçınmak mümkün değildir.
Gittikçe merkezîleşen bankaların elinde bulunan altın zaman içinde, ölçekler ve bölgeler arası satılabilirlik kazandı. Ancak nakit para olma özelliğini kaybetti. Altınla ödeme yapabilmek, makbuz veren, çek tahsil eden ve altın stoklayan finansal ve siyasî otoritelere bağlı hâle geldi. Altın, zaman içinde, bölgeler ve ölçekler arası satılabilirlik sorununu çözebilmesinin tek yolu merkezîleşme iken, trajik bir biçimde zamanla 20. yüzyıl iktisatçılarının vurguladığı sağlam para problemine yenik düştü: para üzerindeki bireysel egemenlik ve hükümet merkezli kontrole karşı direnci. Böylelikle neden Carl Menger gibi 19. yüzyıl iktisatçılarının paranın sağlamlığını bir piyasa malı olarak satılabilirliği olarak algılarken Ludwig von Mises, Friedrich August von Hayek, Murray N. Rothbard ve Joseph T. Salerno gibi 20. yüzyıl sağlam para iktisatçılarının paranın sağlamlığı üzerindeki analizlerini, sağlam paranın üzerindeki kontrole karşı gösterdiği dirence yoğunlaştırdıklarını anlayabiliriz. 20. yüzyıl parasının Aşil topuğu hükümetin elinde merkezîleşmesi olduğundan, ileride 21. yüzyılda keşfedilen Bitcoin’in öncelikli olarak merkezîleşmiş kontrolden kaçınmak için tasarlandığını göreceğiz.
Dipnotlar:
1. Kaynak: Lawrence H. Officer ve Samuel H. Williamson, “The Price of Gold, 1257-Present”, Measuring Worth, 2017. www.measuringworth.com/gold adresinden edinilebilir.