top of page

Roma İmparatorluğunda Ekonomik Büyüme ve Kriz I H. J. Haskell

06/10/2011 - H. J. Haskell

[The New Deal in Rome (1939; 2009)]

Augustus hükümetinin en büyük başarısı Roma barışıydı. O ve halefleri yönetiminde nerdeyse 400 yıl boyunca İmparatorluk, Batı medeniyetini yıkmakla tehdit eden barbar sürülerini sınırlarından uzaklaştırdı. Bu süreçte Yunan-Roma kültürü kesin olarak oluştu ki kendisinin garantisi olan imparatorluk parçalansa dahi hayatta kalmayı becerdi. Yunanistan ve Roma'nın mirası, böylece modern dünya yaşamının temeli olmak üzere devredildi.


Çağdaşları tarafından Ausgustus’un ortaya çıkışı insanlık tarafından yeni ve yüce bir şey olarak karşılandı. Zalimlik dolu bir karmaşalı yüzyıldan sonra insanlık bir kabustan uyanır gibiydi. Cumhuriyet rüyasını hâlâ besleyen kinik Tacitus, yeni hükümdarın "insanların zihinlerini barışın nimetleriyle cezbettiğini" söyledi. Cicero'nun savunucusu Velleius Paterculus, Augustus'un "Cumhuriyet, Roma halkı ve dünya için" yaptığını anlatır.


“İç savaşlar” hakkında şunları söyledi,

“Yirmi sene sonra bittiklerinde; sınırlardaki savaşlar bastırılmıştı, barış sağlanmıştı, silahlanma çılgınlığı dinlenmeye çekilmişti. Geçerlilik yasalara, yetki mahkemelere ve saygınlık Senatoya iade edildi. Çiftçiler tarlalarına geri döndü, dine saygı; insanlığa kasvetten kurtulma özgürlüğü ve her bir vatandaşın mülkiyet hakkı garantilenmişti. Eski kanunlar yararlıca anıldı ve herkesin iyiliği için yeni kanunlar onaylandı ”

Aynı duyguya Horace ve Virgil tarafından kalıcı bir şiirsel biçim verildi. Görünüşe göre, Roma şehrinde ifade edilen rejim coşkusu, imparatorluğa mantıklı bir şekilde nüfuz etti. Eyaletlere, Colonialara ve bağlı krallıklara büyük ölçüde otonomi bahşedilmişti.


“Büyük fayda” F.E. Adcock yazısında,

“Akdeniz üzerindeki bölgeler kendi yaşamını yaşama ve kendi çeşitli örf ve törelerini koruma özgürlüğüne sahipti. (İmparatorluk barışının) Ana noktası Roma’ya bağlılıktı ve Roma’ya bağlılığın bir rakibi olmadığı için değil ama bunu hakkettiği için bağlıydılar. ”

Bir gerçek vardır ki o da John Buchan’ın Ausgustus eserindeki sözleriyle Akdeniz havzasının çoğu bölgesinde -Suriye ve Filistin’de, Anadolu’da, Trakya ve Makedonya'da- Ausgustus hakimiyetinde, bugün dahi ulaşılamamış bir refah ve güvenlik standardı vardı. Dönemin daha sonraki zamanlarında köle olarak doğmuş Epictetus’dan bir övgü vardır:

“Sezar (Ausgustus) bizim için büyük bir barış kazandı. Ne savaşlar ne de hırsızlar ya da korsanlar var. Her zaman seyahat edebilir ve doğudan batıya yelken açabiliriz.”

Hala Anadolu'daki küçük bir kasabadaki (Myra) yazıtta Augustus'un “Denizlerin ve karaların hakimi; Tüm kozmozun hayırseveri ve kurtarıcısı.” olarak kutlandığını okuyabiliriz.


Tartışmalı biyograf Suestonius, Ausgustus’un son yolculuğunun kapri kıyılarına olduğunu ve onun, İskenderiye'den yeni gelen bir gemiden, "O'nun aracılığıyla yaşadılar, onunla yelken açtılar, özgürlüklerini ve sahip oldukları tüm zenginliklerin tadını çıkardılar" bağırışlarını işiterek neşelendiğini söyler.


Bu aydınlanmış saltanat 45 yıl sürdü. Bu sanki 1885'te göreve başlayan Grover Cleveland’un, 1930'da Herbert Hoover yönetiminin ilk dönemlerine kadar artan bir güçle göreve devam etmiş olsaydı olacaklara benziyor. İnsanlar imparatorluğun sonsuza kadar süreceğini varsayıyordu. Şair Tibullus kalıcı bir tabir olan "Ebedi Şehir"i ortaya attı.


Birkaç yıl sonra Roma paraları "Aeternitas" sloganını taşıyordu ve Küçük Asya'da bulunan bir yazıt, "Romalıların imparatorluğunun sonsuzluğu tarafından" garanti edilen bir yazıttan bahsediyordu.


Burada bir hatırlatma yapılmalıdır. Augustus'un saltanatından başlayan Roma barışından söz ediyoruz lakin yönetici için bunun barış gibi gelmediği kesin. Asi halkları boyun eğdirmek için sık sık askeri seferler gerekiyordu. İmparatorluğun çevresinde sınır savaşları vardı. Ölümünden birkaç yıl önce Balkan yarımadasında çıkan bir isyan o kadar ürkütücüydü ki, artık yıllar içinde ilerlemiş olan yorgun hükümdarın intiharı tasarladığı bildiriliyor. Bunu, Ren'in ötesinde Almanlara karşı, Romalı general Varus'un üç lejyonunu kaybettiği ve kendi canına kıydığı feci bir sefer izledi. Bu, Augustus'un gururu için korkunç bir darbeydi ve onun Romalı biyografi yazarı, bundan sonra aylarca, "Varus, bana lejyonlarımı geri ver" diye bağırarak nasıl ileri geri yürüdüğünü anlatıyor.


Savaşın sonucu dehşet vericiydi. Ordu Ren gerisine çekildi ve İmparator, haleflerine o nehrin ilerisine ilerlememeleri üzerine ciddi bir uyarıda bulundu. Bu politikanın ekonomik gerekçeleri ve imparatorluğun halihazırda elde edilmiş olan çalkantılı topraklarını organize etmek ve absorbe etmek için barışa ihtiyacı olması vardı. Bu nedenler, daha fazla macera için hem zevkini hem de enerjisini kaybetmiş, hayal kırıklığına uğramış yaşlı bir adama özellikle çekici geldi. Ancak Roma, Hamburg'daki Elbe'ye ve ardından Danzig'deki Vistula'ya ilerlemiş olsaydı neler olabileceği konusunda spekülasyon yapmak büyüleyici. Kuzey Denizi'nde Ren'in ağzından Karadeniz'de Tuna'nın ağzına kadar iki katı uzunlukta bir sınır yerine, Baltık'tan Karadeniz'e kadar yalnızca 800 millik bir sınırı savunmak zorunda kalacaktı. Doğuya doğru böyle bir genişleme, Prusya'yı Roma uygarlığının etkisi altına alacaktı. O zaman, Roma tarafından Güney Almanya ve Avusturya'nın Medenileştirildiği gibi, Kuzey Almanya da Medenileştirebilirdi ve sonuçları günümüze kadar ulaşırdı.


Tüm bu sınır sorunlarına rağmen imparatorluğun çoğunluğuyla birlikte İtalya barış içindeydi. Dünya, barışı nasıl devam ettireceğini erken dönem Roma imparatorlarının başarısına yakın bir şekilde öğrenemedi. Roma hakimiyetindeki halkların memnuniyeti, Augustus tarafından kurulan hükümetin adaletine ve verimliliğine büyük bir takdirdir. Örnek olarak Galya’da, Erken İmparatorluk Dönemi'nde genişletilmiş yol sistemleriyle ticaret süratle gelişmiş ve halkın refahı artmıştır. Önceki kabile savaşlarının zararıyla karşılaştırıldığında Roma’ya ödenen haraç da oldukça azdı. Britanya 2. yüzyılda bir Roma eyaleti olarak yerleştikten sonra, orada ihtiyaç duyulan tek birliğin onu işgalden korumak için orada bulunması önemliydi. Diğer eyaletlerin insanları, imparatorluğun vatandaşları olmaktan gurur duyuyorlardı.


Bir Alman bilim adamı olan Profesör F. Oertel, Cambridge Antik Tarihi'nde "Dünyanın her yerinde" diye yazıyor,

Bir tedahül, farklılıkların daha önce düşünülmeyecek ölçüde kaybolması vardı… Gerçekleri imparatorluk perspektifinden bakarsak, abartılı bir kapitalizmin içinde barındırdığı tüm tehlikelere rağmen, kararımız şu olmalıdır: Sanayi ve ticaret Augustus'un kendilerine yüklediği görevi, imparatorluğu bir birlik haline getirme görevini, yerine getirdiler ve böylece yüzyıllar boyunca imparatorluğun varlığını sürdürmesini mümkün kıldı.

Augustus'la ilişkilendirilen refah, doğal olarak adına yatırılan prestije katkıda bulundu. İş dünyası, cumhuriyetin son yıllarının genel kargaşası yüzünden büyük ölçüde sekteye uğramıştı. Dürüst ve yetkin bir hükümet altında sağlam bir barışın kurulması ve imparatorluk genelinde neredeyse serbest ticaret ile - küçük liman vergileri korumacı bir politika değildi - bir iş canlanması kaçınılmazdı. Ancak Augustus, Actium'dan sonra başkente döndüğünde, Roma'yı yoksullaşmış ve ekonomik yapısının iç savaş yüzünden dağınık olduğunu gördü. Durumu rahatlatmak için ABD'nin 1920'lerde aşina olduğu bir politikaya yöneldi. Coolidge yönetimi, biraz benzer koşulları karşılamak için kolay paranın çaresine başvurdu. Faiz oranları, borçlanmayı teşvik etmek ve işleri yükseltmeye devam ettirmek için yapay olarak düşük tutuldu. Bu politika, 1929 paniği ve ardından gelen bunalımda doruğa ulaşan büyük patlamayı mümkün kılan banka kredilerinin aşırı genişlemesine yol açtı. Daha mütevazı bir ölçekte, Augustus kolay para politikasını benimsedi. Sonuçlar Coolidge altındakilerle aynıydı. Politika, enflasyonist bir patlamayı, ardından deflasyonist zor zamanları ve MS 33 paniğini destekledi. Her iki durumda da patlama bir yönetimde başlarken, meyveleri başka bir yönetimde ortaya çıktı.


Roma'nın ekonomik tarihinin herhangi bir araştırmacısı, hükümet raporlarının ve iş istatistiklerinin yokluğunun şaşırtıcı handikapına boyun eğmelidir. Bilgi, ekonomiye az ilgi duyan çağdaş yazarların şans eseri ve çoğu zaman çileden çıkaran belirsiz yorumlarından sabırla toplanmalıdır. Cicero'nun yükümlülükler üzerine incelemesi gibi ümit vaat etmeyen bir kaynak bile, geçmişin bazı ekonomik politikalarına atıfta bulunan tesadüfi örnekler için aranmalıdır. Neyse ki, düzenli Augustus, mali işlemlerinin son derece yararlı bir kaydını bıraktı. Ölümünden birkaç ay önce, yönetiminin özetini, mozolesinin önüne konacak bronz tabletlere yazılması talebiyle Senato'ya okunan bir Veda Konuşması olarak hazırladı. Bu tabletler ortadan kayboldu, ancak belge imparatorluk boyunca birçok tapınağın duvarlarına kopyalandı. Bize ulaşan en iyi kopya Ancyrean yazıtı olarak bilinir - Mommsen buna "yazıtların kraliçesi" der. Bu, Küçük Asya'da Ancyra'daki bir tapınağın duvarlarında hem Latince hem de Yunanca olarak bulundu. Bundan, Roma barışının kurulmasını doğal olarak takip eden Roma'daki refaha geçici olarak katkıda bulunan devasa hükümet harcamalarının izini sürebiliriz.


İlk 20 yılını Augustus cömertçe geçirdi. Caesar'ın şansından yararlanmıştı ve bu, Mısır'da el konulan zengin hazineyle desteklendi. Suetonius'un dediği gibi, "Mısır'ın kraliyet hazinelerini Roma'ya getirdiğinde, para o kadar bollaştı ki, faiz oranı düştü ve gayrimenkulün değeri büyük ölçüde arttı.".


Başka bir otorite olan Dio'dan, faiz oranlarının yüzde 12'den 4'e düştüğünü ve "malların fiyatının yükseldiğini" - kolay paranın tanıdık etkileri olduğunu öğreniyoruz.

İtalya'da vergiler düşüktü. Augustus bir emlak vergisi istedi, ancak emlak sahiplerinin muhalefeti plandan vazgeçmesine neden oldu. Bununla birlikte, müzayede satışlarına yüzde 1, kölelerin satışına yüzde 4, kölelerin serbest bırakılmasına yüzde 5 ve 5 bin doların üzerindeki dolaylı miraslara yüzde 5 veraset vergisi uygulayabiliyordu.


Yaptığı harcamalar Ancyrean yazıtında ayrıntılı olarak verilmiştir. Eski askerlerinin arazisi için 30 milyon dolar ödedi. Tekrar tekrar yoksullara, belki de iş ararken onları toparlamak umuduyla para hediyeleri verdi. Buna ek olarak, kısmen işsizlere iş yardımı için, kısmen de görkemli yapılara olan doğal sevgisinden dolayı büyük kamu işleri kurdu. Onun bayındırlık işleri İtalya'daki tüm yolları ve Roma'daki sokakları onardı. Birçok şehre su kemerleri, hamamlar, tapınaklar ve kamu binaları hediye ederek yardım etti. İş yardımı o kadar ciddiye alındı ki, 1. yüzyılın ikinci yarısında hükümet, büyük sütunları Roma'ya taşımak için yeni bir buluş kullanmayı reddetti çünkü emek tasarrufu sağlayan cihazın insanları işsiz bırakacağından korkuluyordu.


Profesör Frank, dört yıl içinde halka 50 milyon dolarlık yeni para aktığını tahmin ediyor. Bütün İtalya refahı paylaşmıştı. Şehirlerde hem özel hem de kamuya ait kapsamlı inşaat faaliyetleri devam etmişti. Kuşkusuz dönemin yeni servetlerinin birçoğunun kaynağını, yeniden kurulan barışla birlikte artan emlak değerleri ve kolay krediler, artan dolaşım ve mülk sahipliğindeki güvenlik duygusu nedeniyle şehirlerin hızla genişlemesinden almıştır. Bütün bunlar merakla Amerika'daki canlılık yıllarında olanlara benziyor.


Bir başka paralellik, Coolidge'in banka kredilerini bol ve ucuz tutma politikasını hatırlatan Augustus'un para politikasında bulunur. Devlet altın ve gümüş madenlerine sahipti. Ürün, madeni para için mevcuttu. Rejimin ilk 20 yılı boyunca İspanya'da birkaç darphane açıldı, büyük bir tanesi Galya'daki Lyons'taydı ve Roma'daki darphanede büyük bir para basma işlemi vardı. Kuşkusuz bu politika iş dünyasının genişlemesine ve büyümeye(boom) katkıda bulundu.


Nüfusun bir sınıfı genel refaha ulaşamadı. Roma'nın yeterli bir endüstriyel gelişme sağlayamaması ve şehirde çok sayıda kölenin varlığı, işsizliğin devam etmesine neden oldu. İşsizlerin ve çalıştırılması için gerekli vasıfları olmayanların durumu acil bir sorundu. Bayındırlık işlerinde veya yeni eyalet yerleşimlerinde iş bulunamazsa, onlarla ilgilenmeleri gerekiyordu. İç savaşlar sırasında bile, ücretsiz tahıl dağıtımına devam edilmesi gerekliliği ortaya çıktı. Gerçekten de, Caesar'ın ölümünden sonra, yardım defterindeki sayılar, belirlenmiş 150.000'den 320.000'e yani eski rakamlarına tırmanmıştı.


Augustus bir kez daha bir gelir testi başlattı ve sayıları 200.000'e indirdi. Suetonius, hükümetin yardım masraflarını azaltmak için doktorlar ve öğretmenler dışındaki yabancı sakinleri sınır dışı ettiğinde bir kriz yaşandığından bahseder. Bu kadar akıllı bir devlet adamı, sistemin yoksullaştırıcı etkilerini fark etmekten kaçınamazdı.


Biyografi yazarı şunu dedi,

Halkın buna dayanmaya başladığı ve tarlaları işlemeyi bıraktığı için, tahılın kamusal dağıtımını sonsuza dek ortadan kaldırmayı düşünmüştü; ama bu konuda daha ileri gitmemişti, çünkü insanları memnun etme arzusuyla bunun bir gün ya da başka bir zamanda yeniden canlandırılacağından emindi.

Başka bir deyişle, durum kontrolden çıkmıştı. Pek çok kişi yardımları ücretlere tercih etti. Bundan sonra, imparatorluk refahı sırasında yardım sayısı yaklaşık 200.000'de devam etti. Yaklaşık 300 yıl sonra işsizlik parası alanların sayısı artırıldı ve kalıtsal hale getirildi. Başvuru yapan tüm kayıtlı vatandaşlara günlük bir kilo ekmek dağıtıldı. Ayrıca domuz eti, zeytinyağı ve tuz düzenli aralıklarla ücretsiz olarak dağıtıldı. Konstantinopolis kurulduğunda, inşayı teşvik etmek için yeni evlere yardım hakkı bağlandı.


Augustus dönemindeki piyasa canlılığı, daha önce de söylendiği gibi, kısmen yoğun bir harcama programının sonucuydu. Bu, öncelikle Mısır'da toplanan ganimetler sayesinde mümkün olmuştur. Ama sonunda para bitti. Daha sonraki yıllarda Augustus, kamu binalarına ve popüler eğlencelere önceki yıllarından çok daha az para harcadı. Yukarıda sözü edilen savaşlar, ağır bir mali yük getirmişti. Zenginler tarafından ithal edilen lüks malları ödemek için büyük meblağlar eyaletlere gitti. Madenlerin tükenmesi ile darphanelere altın ve gümüş akışı kontrol edildi. Profesör Frank'in tahminine göre madeni para, eski oranının yaklaşık yüzde 5'ine düştü. Bu bir deflasyon oldu. Faiz arttı ve fiyatlar düştü. Bir sonraki imparator Tiberius, katı bir ekonomiyle sonunda bütçeyi vergileri artırmadan dengelemeyi başardı; bazı durumlarda onları azaltmayı başardı. Mısır'daki temsilcisi, düzenli imparatorluk vergilerinden ödenmesi gerekenden daha fazla para verdiğinde, imparator, koyunlarının kırkılmasını ama tıraş edilmemesini söyleyerek geri gönderdi. Son derece vicdanlı bir adam olan -düşmanları tarafından yayılan skandal hikayelerine rağmen- Tiberius, selefinin insanları iyi bir ruh halinde tutmak için gerekli olduğunu düşündüğü pahalı halk gösterilerini yapmayarak başkentte popüler olmama riskini aldı.


Tutumlu tavrı, Tacitus'un anlattığı bir olayla gösterilir. Aristokrasi, uygun bir yönetici sınıfı sürdürmek için gerekirse eski ailelerin sübvanse edilmesi gerektiğine inanıyordu. Müsrif bir senatör dört genç oğlunu Senato'ya getirdi ve onlara para bağışlaması için imparatora kamuya açık bir ricada bulundu. Senatörler anlayışlıydı; Verilecek olan onların parası değildi. Tiberius daha sorumlu bir görüş aldı. "Eğer her fakir bu odaya gelip çocukları için para isterse," diye yanıtladı, "talepkârları tatmin edecek bir şey olmayacak ve kamu hazinesi boşaltılacak.".


Ancak, Senato'nun cömert ruh hali karşısında zayıfladı ve her çocuğa 10 bin dolar hibe etti. Olay, verimli yönetiminin onu eyaletlerde kazandığı popülaritenin aksine, Tiberius'un Roma'da sevilmediğine dair bir ipucu veriyor. Sözlerinin kabalığı, cömertliğinin etkisini bozdu. Tacitus, bunların imparatorun "kızgınlığının" bir göstergesi olduğunu düşündü. Zeki Augustus, küskünlük uyandırmadan hediyeyi vermeyi reddedebilirdi. İki Amerikan başkanı için, Benjamin Harrison'ın evet demesiyle düşman edinebileceği, William McKinley'in ise hayır demesiyle bir dost edinebileceği söylenirdi.


Ancak Tiberius'un Augustus deflasyonunda olduğu gibi devam eden bu ihtiyatlı harcama politikası, MS 33 paniğiyle sonuçlanan zor zamanları getirdi. Hikayeyi Tacitus'ta buluyoruz. Julius Caesar'ın tefecilik ve arazi mülkiyeti yasalarının uzun süredir göz ardı edildiğini söylüyor. 33 yılında, belki dalavereciler tarafından kışkırtılan sıkıntılı borçlular, alacaklılarını tefecilik için kovuşturmaya başladılar. O kadar çok dava vardı ki, hükümet suçluların işlerini kanuna göre düzenlemeleri için 18 aylık bir süre tanıdı. Bu bir krizi hızlandırdı çünkü krediler istendi ve arazi değerleri çöktü.


Piyasayı desteklemek için Sezar yasası yeniden düzenlendi ve borç verenlere sermayelerinin üçte ikisini İtalyan topraklarına yatırmaları emredildi. Fermanın etkisi, amaçlananın tam tersi oldu. Düşen bir pazarla birlikte, araziye yeniden yatırım daha düşük fiyatlar için ertelendi ve çöküş devam etti. Bunun üzerine hükümet, modern HOLC (Home Owners' Loan Corporation)olan bir Ev Sahipleri Kredisi Kurumu kurdu. Belki de faaliyetleri daha çok Yeniden Yapılanma Finans Kurumu'nun, RFC'ninkilere benziyordu, çünkü kredileri muhtemelen yalnızca daha büyük operatörlere yönelikti. Hazineden sıkıntılı arazi sahiplerine 3 yıla kadar faizsiz 5 milyon borç verme yetkisi verildi. Bu, piyasayı istikrara kavuşturdu ve krizi sona erdirdi. Karmaşık bir endüstriyel uygarlık değildi. Dolayısıyla paniğin sonuçları, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki canlılık yıllarını sona erdiren paniğin sonucu olarak o kadar yıkıcı ve kalıcı değildi.


Bu süre içinde iki yeni New Deal deneyi daha gelir. Bilinen AAA olan bir Tarımsal Uyum İdaresi, Domitian, MS 91 altında ve birkaç yıl sonra Nerva ve Trajan altında bir Çiftlik Kredi İdaresi, ÇKİ(FCA) kuruldu. İtalyan çiftçiler, özellikle büyük toprak sahipleri, şarap ve yağı buğdaydan daha karlı bulmuşlardı. Bağ ekimi henüz yeni bir endüstriyken, İtalyan çiftlik bloğu, hükümeti çeşitli zamanlarda eyaletlerde üzüm bağlarının dikilmesini kısıtlamaya ikna edebilmişti. Yine de il rekabeti devam etmişti. 91 yılında kötü bir buğday hasadı ve aşırı şarap üretimi vardı. Buğday üretimini teşvik etmek ve aynı zamanda bağ çıkarlarını korumak için Tarım Bakanlığı bir AAA sağladı. İtalya'da artık bağ dikilmemesi ve eyaletlerdeki bağların yarısının yok edilmesi kararlaştırıldı. Amerika, 1933'te pamuğu sürdüğünde Roma örneğini izliyordu. İcra tespit edildi. Profesör Rostovtzeff'in, İtalyan şarap endüstrisine "en azından bir dereceye kadar" yardım edildiği yargısına vardı. Ancak kabul edilen önlemler "genel olarak İtalya'da ilerici tarımı kurtarmayı başaramadı."


Başarısızlık, 2. yüzyılın başında Nerva ve Trajan yönetimindeki hükümetin daha sonraki eylemlerinden çıkarılabilir. Sermayeyi çiftçiliğe çekmeye ve yerleşik çiftçilere ucuz kredilerle yardım etmeye çalıştı. Senatörler, sermayelerinin en az üçte birini İtalyan topraklarına - eski her derde deva - yatırmaya zorlandılar ve bir Çiftlik Kredi İdaresi kuruldu. Bu ÇKİ(FCA) uyarınca, çiftçilerin, kırsal ticaret oranının yarısından daha az olan yüzde 5 oranında ipotek teminatı için hükümetten borç almasına izin verildi.


Trajan, modern Romanya olan Dacia'yı fethetmişti. Ülkenin verimli madenleri ve büyük bir birikmiş hazinesi vardı. Profesör Frank, Trajan'ın elde ettiği ganimeti 100 milyon dolar olarak tahmin ediyor. Dacian'ın beklenmedik etkisinin büyüsü altında hükümet görkemli bir şekilde ilerledi. Roma'da paraya ihtiyaç yoktu. Bu yüzden Rockefeller Vakfı zamanına kadar tarihin en büyük hayırsever fonunu kurmak için kullanıldı.


Yoksul ailelerin hane nüfusu, çocuklara destek olunamadığı için düşmüştü. Bunun yansımaları, daha büyük bir iç pazara ihtiyaç duyan İtalyan endüstrisinde hissediliyordu. Hükümet, nüfusun büyümesini teşvik etmek için umutsuzca endişeliydi. FCA kredilerinin faizinin, çocuklarını desteklemeye yardımcı olmak için yoksul ailelere ödenmek üzere İtalya'daki şehir komisyoncularına gitmesini sağladı. Kayıtlar, bu büyük hayırseverliğe ne olduğunu gösteriyor. Denarius'un tekrarlanan devalüasyonu altında yavaş yavaş eridi. Faiz sadece "yol ve iaşe bürosu"ndaki idari personelin giderlerini karşılamaya yetiyordu.


Henry Joseph "Harry" Haskell (1874-1952), 1928'den 1952'ye kadar Kansas City Star'ın editörüydü. Bu gazetedeki başyazıları için iki kez Pulitzer Ödülü (1934, 1944) kazandı. Ohio'da doğan Haskell, ailesinin bölgenin ilk Protestan evanjelik misyonlarından birini kurduğu Bulgaristan'da büyüdü. Dahası için tıklayınız.


Çevirmen - Mert Halil Bölükbaşı


Bu yazı mises.org sitesinin ''Boom and Depression in Ancient Rome'' adlı yazısının çevirisidir.











215 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


Yazı: Blog2 Post
bottom of page