23/03/2018 - Saifedean Ammous

⏪ Önceki Bölüm - Sonraki Bölüm ⏩
İnsanoğlunun mal üretimi için teknolojik kapasitesi karmaşıklaşıp, metalleri ve emtiayı kullanımımız büyüdükçe, birçok metal yeterince büyük miktarlarda üretilmeye başlandı. Bu metallerin parasal araç olarak kullanılmalarını mümkün kılan ve yüksek satılabilirlik sağlayan büyük bir talep vardı. Metallerin yoğunluğu ve nispeten yüksek değeri, tuz veya sığırlardan daha kolay taşınabilmesi mekânlar arası satılabilirliğini artırdı. Metallerin üretimi başlangıçta kolay olmadı, bu da tedarikini hızlı bir şekilde artırmayı zorlaştırdığı için zaman içerisinde yüksek satılabilirlik sağladı.
Dayanıklılık, fiziksel özellikleri ve yeryüzündeki bağıl bollukları sebebiyle, bazı metaller diğerlerinden daha değerliydi. Nispeten yüksek bollukları ve korozyona karşı hassas olmaları sayesinde demir ve bakır artan miktarlarda üretilebiliyordu. Yeni üretim mevcut stokları gölgede bırakarak değerlerini düşürecekti. Bu metaller nispeten daha düşük bir piyasa değeri geliştirdi ve daha küçük işlemlerde kullanıldı. Öte yandan, gümüş ve altın gibi daha nadir metaller daha dayanıklı ve paslanıp bozulmaya daha az meyilliydi. Bu da onları zaman içinde daha fazla satılabilir ve gelecek için bir değer saklama aracı hâline getirdi. Özellikle altının neredeyse yok edilemezliği, insanların nesiller boyunca onunla değer saklamasına imkân tanıdı, bu da daha uzun geleceğe yönelik ayarlamalar yapabilmemizi mümkün kıldı.
Başlangıçta metaller ağırlıklarına göre alınıp satılmışlardı.¹ Fakat zaman içinde metalurji geliştikçe, üzerlerinde ağırlığı yazan üniform sikkeler basmak mümkün oldu. Sonuçta insanlar artık her defasında bu metalleri tartıp değerlendirmek zorunda kalmadıkları için satılabilirlikleri de çok daha fazlaydı. Altın, gümüş ve bakır bu anlamda kullanılan en yaygın üç metaldi ve Yunan kralı Croesus’tan (Karun) yirminci yüzyıl başlarına kadar geçen yaklaşık 2500 yıl boyunca başlıca para biçimiydi. Altın sikke zaman içinde satılabilirliği en yüksek olan maldı çünkü zaman içinde değerini koruyor, paslanmaya ve çürümeye karşı koyabiliyordu. Küçük miktarlarda büyük değerler sakladığı için kolayca taşınabildiğinden, altın sikke mekânlar arası satılabilirliği en yüksek maldı. Öte yandan gümüş sikke, ölçekler arası satılabilirliği en yüksek olandı. Ağırlık başına altına nazaran daha az değerli olması küçük işlemlerde kullanılmasına imkân tanıyordu. Bronz sikke ise en az değerli işlemlerde kullanışlıydı. Sikkeler, değerleri tanıması kolay birimlere dönüştürüp standartlaştırarak büyük pazarların ortaya çıkmasını sağlamış, böylece uzmanlaşmanın ve küresel ticaretin kapsamını büyütmüştür. Her ne kadar zamanın teknolojik olarak mümkün olan en iyi parasal sistemi olsa da iki dezavantaj mevcuttu: Birincisi, iki veya üç farklı metal para standardı arz ve talebin değerlerini dalgalandırmasından dolayı sahiplerine sorunlar yaşatıyordu. Özellikle gümüş, düşen talep ve artan üretim sebebiyle değer kayıpları yaşadı. İkincisi, sık sık hükümetin ve kalpazanların yaptığı gibi kıymetli metal oranının seyreltilmesi gibi daha ciddi bir kusur sözkonusuydu. Bu durum satın alma gücünün bir kısmını kalpazanlara ve hükümete transfer ederek değerinde düşüşe sebep oluyordu. Sikkelerdeki metalin seyrelmesiyle saflığı bozulan para, sağlamlığını yitirdi.
Ancak 19. yüzyılda bankacılık ve iletişim araçlarının gelişmesiyle, bireyler kâğıt para veya banka ve merkez bankalarındaki altınlara karşılık verilen çeklerle parasal işlem tesis edebilmeye başladı. Bu durum, altına dayalı işlemlerin her ölçekte yapılabilmesine olarak tanıdı ve gümüşün parasal rolünü gereksiz kıldı. Sonuç olarak esas parasal satılabilirlik özelliği altın standardında toplandı. Altın standardı daha önce benzeri görülmemiş global sermaye birikimine ve dünya ekonomisinin çoğunluğunu birleştirerek piyasa tarafından seçilmiş tek bir sağlam parayla ticarete olanak sağlamıştır. Altın standardının trajik kusuru ise, altının bankaların -ve sonraları da merkez bankalarının- kasalarında merkezîleşmesi sonucu hükümetlerin ellerinde bulunan altın miktarından çok daha fazla para arz ederek parayı devalüe etmeleriydi. Son tahlilde de asıl para sahiplerine ait servetin bir kısmının bu yolla hükümetlere ve bankalara aktarılması oldu.
Dipnotlar:
1. Nick Szabo, Shelling Out: The Origins of Money, 2002.