Kopya çekmek istisnasız herkes tarafından ahlaksızlık olarak dile getirilir. Bir sınavda, sınavın kurallarına karşı gelerek başka bir kaynağa bakmak, ilk bakışta yapılmaması gereken bir eylem olarak gözükebilir. Çünkü hem sınavın kuralları çiğnenmiş hem de sınava giren diğer öğrencilere karşı haksız bir kazanç sağlanmış olur. Bu nedenle kopya çekmenin tasvip edilecek bir şey olmadığı söylenebilir. Fakat gerçek şudur ki kopya çekmek çoğu zaman bir haktır. Kişi bu hakkını kullanıp kopyaya başvurabilir ve yanlış bir şey yapmış olmadığı gibi suç da işlemiş olmaz. Yazının devamında ise kopya çekme hakkının nereden geldiğini, hangi durumlarda kopya çekmenin hak olduğunu ve olmadığını anlatacağım.
Kopya çekme hakkının doğuşu, sözleşme özgürlüğünün ihlalinden kaynaklanır. Şöyle ki bir insan kendi bedenin sahibidir. Elleri, kolları, bacakları ve düşünceleri kendisine aittir. O halde kişi kendisi üstünde mutlak mülkiyet hakkına sahiptir ve kendisinin sahibidir. ‘’…her bireyin yaşamını sürdürebilmek ve inkişaf edebilmek için, düşünmesi, öğrenmesi, hayattaki amacını ve bu amaçlara ulaştıracak araçları seçmesi gereklidir. Kendi kendisinin sahibi olma hakkı, insana, bu hayati eylemleri cebri bir müdahaleye uğramaksızın yerine getirme imkânı sağlar.’’(alıntılayan Taner, 2010, s.102). Her kişi, başkasından izin almadan ve başkalarının kısıtlamalarına tabi olmadan kendi haklarının sınırları içerisinde dilediği şeyi yapması mümkündür. Bunu bir adım daha ilerletirsek, yine kişi kendisine sahip olmasından dolayı, kendi emeğinin de sahibidir. Emeğini isterse satabilir ve isterse karşılıksız olarak verebilir. Bu durumda tamamen sahibi olduğu hakkı kullanmış olur ve başkasının hakkını ihlal etmiş olmaz. Örneğin A kişisi, B ile mübadeleye girerek dans etmesi karşılığında para talep edebilir. Bu durumda kişi tamamen kendi bedeni üstündeki mülkiyet hakkına dayanarak bir eylemde bulunmuş olur. Başka birinin kısıtlamasına tabi olması hukuksuz ve anlamsızdır olacaktır. Aynı şekilde A, C ile anlaşması karşılığında ona avukatlık yapmayı üstlenebilir. Bu durumda A kendi bedeni üstündeki mülkiyet hakkına dayanarak, emeği karşılığında para talep etmiştir. Yine bu durumda da başka bir kimsenin hakkı ihlal edilmiş olmaz. Özetlersek, kişi kendi üzerindeki öz sahipliğe dayanarak, yine tamamen kendisine ait olan emeğini mübadeleye sokabilir. Bahsettiğim iki durumda da hiçbir hakka yönelik saldırı olmadığından ortada bireysel hakların savunulması için de bir sebebin olduğu söylenemez. Fakat örneğin D, A’nın B’yi iyileştirmesi için önce kendisinden izin alması gerektiğini belirtirse A’nın sözleşme özgürlüğü ihlal edilmiş olur. O halde D, başkasının hakkını ihlal ederek kendisini hukuk sınırlarının dışına itmiştir. Akabinde her hak ihlalinde olduğu gibi A’nın ihlal edilen hakkı çerçevesinde meşru savunma hakkı doğar. Bu durumda A ve B’nin, D’nin koyduğu kurala uymamaları veya bir şekilde o kuralın etrafından dolanmaya çalışmaları onların hakkıdır.
Yukarıda verdiğim örnekte kişilerin mevkilerini değiştirsek de sonuç değişmeyecektir. Çünkü herkesin sözleşme yapma hakkı kendisine aittir ve hiçbir kısıtlamaya tabi tutulamaz. O halde D’nin devlet olduğunu varsayalım. Devlet; tarifeler, ticaret yasaları, ithalat kotaları, üretim kotaları ve mesleki ruhsatlandırma getirdiği zaman sözleşme özgürlüğünü ihlal etmiş olur. ‘’Ruhsatlandırma, bireyin bir mesleğe girmek için kabul edilmiş bir yetkili merciden ruhsat almasını öngören düzenlemedir…görünüşte yeterliliğin kanıtlanması için tasarlanmış bazı sınavların verilmesini gerektirir; bunun yanında ruhsatı olmayan herhangi bir insanın uygulamaya girişme yetkisi olmadığı gibi, kişi eğer bir uygulamaya girişirse, para ya da hapis cezasına çarptırılır.’’(Friedman, 2018, s.214). Devletin bir öğrencinin kendisine ait olan emeğini satması için ona ruhsat sahibi olması gerektiğini bildirmesi aynı şekilde sözleşme yapma hakkının ihlalidir. Şu durumda devlet; avukatlık yapmak için hukuk fakültesi mezunu, doktorluk yapmak için tıp fakültesi mezunu, mimar olmak için mimarlık fakültesi mezunu olmak vb. şartlarlar koştuğunda sözleşme yapma özgürlüğü saldırı altında olmuş olur. ’’Başkalarının kişilik hakkını veya mülkiyet hakkını ihlal eden kimse, bu eylemi ile kendi iradesini mağdurun doğal mülkiyeti üzerinde zorla kabul ettirmekte, o kimsenin özgürlüğünü ve kendi bedeni üzerindeki doğal mülkiyet hakkını kullanmasını elinden almaktadır.’’ (alıntılayan Taner, 2010, s.103). O halde ortada bir hakka yönelik saldırı varsa, kişinin meşru savunma hakkı da doğmuş demektir. Kişinin kendisine ait olan emeğini satması için gerekli ruhsata sahip olmak için sırasıyla ilkokul sınavları, ortaokul sınavları, liseye geçiş sınavı, lise sınavları, üniversiteye geçiş sınavı, üniversite sınavları ve eğer varsa mesleğe giriş sınavını geçmesi gerekmektedir. Bu aşamaların her biri geçildiği takdirde, kişinin kendisine sahip olmasından kaynaklanan sözleşme yapma hakkı üstündeki sınırlamalar kalkmış olur. Fakat gerçek şu ki, her insan kendi bedeni üstünde mutlak mülkiyete sahip olduğundan, kendi haklarının da sahibidir ve bu haklarını hiçbir otoriteye bağlı olmadan kullanabilir. Bu durumda ruhsata erişmek için ilkokuldan üniversiteye kadar yapılan bütün sınavlarda kopya çekmek kişinin hakkıdır. Çünkü devlet sözleşme özgürlüğünü kısıtlamaya çalışarak öz sahiplik ilkesine karşı gelmiş ve kendisini hukuk sınırlarının dışına itmiştir. Dahası suçluları cezalandırılması beklenen hukukun cebri kuvvet kullanma gücü, silahını kimsenin hakkını ihlal etmemiş kişilere yöneltilmiştir. Bastiat’a göre (2017), ‘’Hukuk, bireyin meşru savunma hakkının kolektif organizasyonudur’’. Tanımı gayet yerindedir ki hukukun hakları korumaktan başka bir amacının olduğu söylenemez. ‘’Bu misyonun (bireysel hakları korumak) sınırını aşıp ona dinsel, kardeşlikçi sosyal adaletçi, hayırsever, eşitlikçi, sınai edebi ve sanatsal boyutlar eklemeye çalıştığımız takdirde sınırları belirsiz bir arazide kaybolur, her biri hukuku ele geçirerek size dayatan bir ütopya veya daha kötüsü ütopyalar bataklığında boğulursunuz.’’ (Bastiat, 2017, .s71). Eğer hakları korumanın dışında da hukuk kuralı konabileceği kabul edilirse, sözleşme hakkının ihlalinde olduğu gibi, hukuk keyfe keder bir kuvvet kullanma gücüne dönüşür. Fakat şunu kabul etmeliyiz ki kuvvet kullanmak ancak hakları savunmak yani meşru müdafaa içerisindeyken kabul edilebilir. Devletin, sözleşme hakkını ihlaline karşılık ise öğrencilerin meşru müdafaa hakkı doğmuştur ve kendi haklarını korumak için konulan kurallara karşı gelebilir veya etrafından dolanmaya çalışabilirler. O halde şunu söyleyebiliriz ki kopya çekmek, sözleşme hakkı ihlalinden doğan meşru müdafaanın bir görünüş şeklidir.
Kopya çekmek sözleşme özgürlüğüne bir müdahale olduğunda meşru iken aksi durumda, yani bir hak ihlali olmadığı zamanda ise meşru değildir. Çünkü meşru savunma ancak ve ancak bir hakka yönelik saldırı olduğunda geçerlidir. Kopya çekmenin haksız olduğu durumlara, devletin ruhsatlandırma yapmadığı veya yine devletin sözleşme özgürlüğünü kısıtlamadığı her durum örnek verilebilir. Mesela A şirketinin, X özel kurumunun İngilizce sınavını geçen kişileri işe aldığını varsayalım. Bu durumda A şirketinin sahibi, kendi mülkiyet ve sözleşme yapma hakkının sahibi olduğundan, bu haklarını istediği şartlarda mübadeleye sunabilir. Aynı şekilde X kurumunun sahibi de yine aynı haklara dayanarak, belgelendirme yetkisini kendi şartlarını çerçevesinde mübadeleye sunabilir. Bu durumda başkalarının sözleşme yapma hakkı kısıtlanmamış, kurumlar kendi haklarını yine kendilerinin belirlediği şartlarda kullanıma sunmuşlardır. Herhangi birinin A şirketinin kendisini işe almamasının sözleşme yapma özgürlüğünü ihlal ettiğini ve meşru müdafaa hakkının doğduğunu iddia etmesi ise açıklamaya gerek olmayacak kadar saçma bir iddiadır. O halde herhangi birinin X kurumunun İngilizce sınavında kopya çekmesi haksızdır ve kendisini hukuk kurallarının dışına çıkarır. Böylece X kurumunun kopya çeken kişiyi cezalandırma hakkı da doğmuş olur. Şunu ekleyelim ki ruhsatlandırma yapan özel okullar da meşru müdafaadan nasibini alır.
Özel okullara sözleşmeyle girildiğini, bu sebeple kopya çekmenin haksız olduğu iddiası yanlıştır. Şöyle ki, eğer bütün okullar özel olsa ve devlet yine ruhsatlandırma yapmaya kalksa, öğrencilerin emekleri üstündeki kısıtlamaları kaldırması için zorunlu olarak özel okula gitmeleri gerekir.
Bu durumda da sonuç yine değişmeyecek, kopya çekmek meşru müdafaanın haklı bir sebebine dayanacaktır. Kaldı ki meşru müdafaayı kullanmak için devlet okulu ve özel okul ayrımı yapmak saçmadır çünkü devlet okulları, başkalarının rızası dışında alınan paradan fonlandığı için başlı başına özel mülkiyetin ihlalini oluştururlar. Bu sebeple normal şartlar altında bütün okulların özel olması, özel mülkiyet hakkına dayanarak hukuka uygun olan durumdur. Fakat yine de öğrencilerin sözleşme hakkının üstündeki kısıtlamaların kalkması için herhangi bir özel okula gitmeye mecbur bırakılması, aynı şekilde meşru müdafaa kapsamındadır ve kopya çekilmesini hukuka uygun kılar. Çünkü öz sahiplikten kaynaklanan sözleşme yapma hakkının kullanılabilmesi için herhangi bir özel okula para ödenmesi zorunlu kılınmıştır. Yukarıda da belirttiğim gibi, kopya çekmenin haksız olduğu durumlara devletin ruhsatlandırma yapmadığı veya yine devletin sözleşme özgürlüğünü kısıtlamadığı her durum örnek verilebilir. Bu yüzden devletin, kişinin kendisinin sahip olduğu hakkın üstündeki kısıtlamaları kaldırması için devlet veya özel bir kuruma gitmesini zorunlu kılması, her iki durum için de meşru müdafaayı haklı kılacaktır.
Toparlamak gerekirse, bu yazımda yaygın kanaatin aksine kopya çekmenin bir hak olduğunu savundum. Çünkü kişinin öz sahipliğinden kaynaklanan sözleşme yapma özgürlüğü devlet tarafından saldırıya uğramıştır. Hukuktan suçluları cezalandırmasını beklerken, suç işlememiş kimselere karşı silah zoruyla onların kendi emeğini satmasının engellenmesi hukukun varlık nedeniyle uyuşmamaktadır. Bu durumda hukuk bizzat hak ihlalini kanunlaştırmış olur. Hakkı ihlale uğrayan kişi, hakkını savunduğu takdirde ise hukuk kurallarının dışına çıkmış olmaz. Devletin meslek edinebilmek için ruhsatlandırma getirmesine karşılık, öğrencilerin kendi hakları olan sözleşme özgürlüğünü korumak amacıyla kopya çekmeleri açıkça meşru müdafaa kapsamındadır. ‘’…kendi bedeni üzerinde yegane hak sahibi olan insanın hak ve özgürlüklerine yapılan müdahaleler, insan doğasına karşı bir başkaldırı olup, hiçbir felsefi ve pratik argümanla temellendirilmesi mümkün değildir.’’ (Taner, 2010, s.103). Buna karşılık, sözleşme özgürlüğüne bir müdahale olmadığı durumda kopya çekmek, meşru müdafaa kapsamında olmadığından haksızdır ve cezalandırılması hukuka uygundur.
Yazar - Can Kilercioglu
Kaynakça
Bastiat, F.(2017). Hukuk. Ankara: Liberte Yayınları
Friedman, M. (2018). Kapitalizm ve Özgürlük. Ankara: Liberte Yayınları
Taner, A. (2010). Murray Rothbard Liberal Gelenekte ve Siyaset Felsefesindeki Yeri. Ankara: Liberte Yayınları
