top of page

Sınırlı Hükümet, Kadiri Mutlak Hükümete Karşı

23/03/2018 - Saifedean Ammous
Önceki Bölüm - Sonraki Bölüm

Batı uygarlığının beş yüzyıllık tarihini taradığı From Dawn to Decadence adlı eserinde Jacques Barzun, Birinci Dünya Savaşı’nın sonunu Batı’nın çöküşünün, çürümesinin ve ölümünün başladığı bir dönüm noktası olarak tanımlar. Liberalizmin, Barzun’un “Büyük Değişim” olarak adlandırdığı liberalizm kılığında kendini gizleyip aslında tam da aksi olan liberalite (liberality; liberallik) ile değiştirilmesi Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra gerçekleşti.¹


Liberalizm, en iyi hükümetin en az yöneten hükümet olduğu ilkesiyle zafer kazanmıştı; şimdi tüm batı uluslarında geçerli olan siyasî akıl, bu özgürlük idealini liberaliteye dönüştürdü. Bu kaymayla birlikte sözcük dağarcığı da altüst oldu.

Liberalizm, hükümetin rolünü, bireylerin özgürlük içinde yaşamalarına ve eylemlerinin faydalarından yararlanmalarına veya sonuçlarına katlanmalarına izin vermek olarak görürken, liberalite, hükümetin rolünün, bireyleri sonuçlarından korurken tüm arzularını yerine getirmelerine izin vermek olduğu şeklindeki radikal düşünceydi. Sosyal, ekonomik ve politik olarak, hükümetin rolü dilekleri yerine getiren bir cin olarak yeniden tanımlanmıştı ve halk istediklerinin yerine gelmesi için sadece oy vermek zorundaydı.


Fransız tarihçi Élie Halévy, 1914’te Birinci Dünya Savaşı ile başlayan ve dünyanın en büyük güçlerinin iktisadî ve entelektüel millîleşme yoluna gittiği dönemi Tiranlar Dönemi olarak tanımlamıştır. Üretim araçlarını millîleştirdiler ve toplumsal düzeni sendikacı ve şirketçi bir yapıya bürüdüler, hepsi millî çıkarların aksine gördükleri fikirleri bastırırken aynı zamanda Élie Halévy’nin “coşku örgütü” olarak tanımladığı milliyetçiliği yücelttiler.²


Hükümetin bu klasik liberal tanımı yalnızca hükümetin otoriter ve aşırı erişimli olmasının önünde doğal bir kısıtlayıcı olan sağlam paranın olduğu bir dünyada mümkün olur; hükümetin kendi operasyonlarını finanse etmek için halkını vergilendirmek zorunda olduğu sürece, faaliyetlerini vatandaşlarının tahammül edebileceği alanlarda sınırlandırmak zorunda kalır. Yani, hükümetler vergi gelirlerini aşmayacak şekilde tüketimi sınırlandırarak dengeli bir bütçe tutmak zorunda kalırdı. Bir sağlam para toplumunda hükümet, faaliyetlerini finanse edebilmek için vatandaşlarının rızasına dayanır. Hükümet eylemine yönelik her yeni teklif, derhâl vergilerle ya da uzun vadeli olarak hükümet bonolarıyla ödenmek zorunda kalacak, böylelikle vatandaşlarına bu stratejinin gerçek maliyetini ölçerek, faydalarıyla kolaylıkla kıyaslayabilme imkânı tanıyacaktır. Meşru millî savunma ve altyapı projeleri için finansman arayan bir hükümet, faydaları halk tarafından gözler önünde olan bu hususlarda vergi toplarken veya bono satarken herhangi bir zorlukla karşılaşmayacaktır. Ancak monarkın müsrif yaşam tarzını fonlamak için vergileri artıran bir hükümet, halk tarafından öfkeyle karşılanacak, hükümdarlığının meşruluğunu tehlikeye atarak daha kırılgan hâle getirecektir. Hükümetin vergileri ve yaptırımları ne kadar ağırsa, halk vergi ödemeyi o kadar reddedecek, vergi toplama maliyetleri önemli derecede artacak ya da halk hükümete karşı ayaklanacak, hükümeti ya oy pusulasıyla ya da silah zoruyla devirmeye çalışacaktır.


Sağlam para, hükümetlere bir şeffaflık ve dürüstlük ölçüsünü zorunlu kılarak hükümeti halkı tarafından arzu edilen ve hoş görülen işlerle sınırlandırmıştır. Toplum çapında maliyetlerin ve eylemlerin faydalarının dürüstçe hesaplanabilmesine olanak sağlamış, herhangi bir organizasyon, birey ya da canlının hayatta başarılı olabilmesi için şu ekonomik sorumluluğu yüklemiştir: Tüketim üretimden sonra gelmelidir.


Diğer taraftan ucuz para, hükümetlerin vatandaşlarına faturasını göstermek zorunda kalmadan rağbet gören hedeflere ulaşmak için sadakat ve popülerlik satın almasını sağlar. Hükümet uydurduğu kuş beyinli düzeni finanse etmek için sadece para arzını artırır ve bu düzenin gerçek maliyeti para arzı enflasyonun fiyatların yükselmesine sebep olmasıyla hissedilir, bu noktada artık paranın değer kaybı sayısız sebebe bağlanabilir, genelde de hain dış mihraklar, bankacılar, yerel etnik azınlıklar, geçmiş ya da gelecek hükümetler mesul tutulur. Ucuz para özellikle de sürekli yeniden seçilme endişesi taşıyan modern demokratik hükümetlerin elinde tehlikeli bir araca dönüşür. Günümüz seçmeni, genellikle getirecekleri düzenin fayda ve maliyetleri konusunda dobra olan adaylardan pek hoşlanmaz, bunun yerine bedava köfte vadeden ve kendinden öncekilerin veya hain komplocuların hesabı ödemeden kaçtığını iddia eden sahtekârlara oy verirler. Böylelikle demokrasi, insanların ekonominin kuralları hiçe sayılarak kendilerine vaat edilen bedava köfteye oy verdikleri toplu bir akıl tutulmasına ve hesap masaya enflasyon ya da ekonomik resesyon olarak döndüğünde günah keçilerine karşı şiddetli bir öfke nöbeti geçirmelerine neden olan bir manipülasyona dönüşür.


Ucuz para pek çok seçmenin ve lisans seviyesinde makroekonomi dersi alan bahtı karaların inandığı şu modern yanılgının merkezindedir: Hükümet eylemlerinin fırsat maliyetleri yoktur ve hükümet, yaratmak istediği gerçeklik için kadiri mutlak bir sihirli değnekle hareket edebilir. Bu ister yoksulluğun azaltılması, ahlâkî yaptırım, sağlık, eğitim, altyapı, ister diğer ülkelerin siyasî ve iktisadî kurumlarının yeniden şekillendirilmesi veya duygusal olarak önemli bir mal için arz ve talebi geçersiz kılma olsun, bu amaçlara ulaşılması için gereken tek şey “siyasî irade”, “güçlü liderlik” ve yolsuzluğun bulunmayışıdır. Ucuz para, bireylerin aklından kamusal ilişkilerde ödünleşme ve fırsat maliyeti kavramlarını kökünden söküp atmıştır. Ortalama bir vatandaş kendisine ürkünç gerçek gösterildiğinde şok olur: İstediğin tüm bu güzel şeyler en sevdiğin siyasetçi ya da onun en güçlü rakibi tarafından, maliyetsiz olarak hiç yoktan var edilemez. Tüm bunlar -sabah kalkıp sahip olmayı istediğin şey için yıllarca kendi tercih ettikleri şeyi üretme şansından vazgeçip ırgat gibi çalışan- gerçek insanlar tarafından sağlanmalıdır. Hiçbir siyasetçi bu gerçek kabul edilerek seçilmese de seçim sandığı insan zamanının kısıtlılığını tersine çeviremez. Hükümet bir şey sağlamaya karar verdiğinde ekonomik çıktı artmaz, bu yalnızca öngörülebilir sonuçlarla ekonomik çıktının daha fazla merkezî olarak planlanması anlamına gelir.³


Ucuz para, fayda-maliyet gerçeğinden kaçınıp, önce kendi projelerini finanse edip halkı, satın alma gücü ve serveti buharlaşırken sonuçlara katlanmak zorunda bırakan tiranlara, baskıcı rejimlere ve gayrimeşru hükümetlere sunulmuş bir lütuftu. Tarih yoktan var ederek para basma yetkisi bulunan hükümetlerin neredeyse her zaman bu imtiyazı suistimal ederek kendi halklarına karşı kullandıkları örneklerle dolup taşmaktadır.


Tarihin en korkunç tiranlarını anlatırken, her birinin hükümet parası kullanan sistemlere sahip olduğunun ve hükümetin işlerinin finanse edilirken paranın sürekli enflasyona uğradığının görülmesi bir tesadüf değildir. Vladimir Lenin, Joseph Stalin, Mao Zedong, Adolf Hitler, Maximilien Robespierre, Pol Pot, Benito Mussolini, Kim Jong Il ve diğer pek çok azılı suçlunun soykırımcı ve totaliter megalomanlıklarını finanse etmek için istedikleri zaman hükümetlerin ucuz para bastırabildikleri dönemlerde hükümdar olmalarının sağlam bir sebebi vardır. Bu kitlesel katilleri doğuran aynı toplumlar, hükümetlerin harcama yapmadan önce vergi toplamasını gerektiren sağlam para sistemlerinde, bunların cürüm seviyesine yaklaşabilecek kimseyi çıkarmamışlardır. Bu canavarların hiçbiri toplu katliamlarını finanse etmek için sağlam parayı ilga etmedi. Sağlam paranın tahribi, içinde çocukların, eğitimin, işçi özgürlüğünün ve millî gururun bulunduğu kendini iyi hissettiren hikâyelerle birlikte daha önceden gelmişti. Fakat sağlam para yok edildiğinde, bu suçlular için gücü ele geçirip ucuz paranın arzını artırarak toplumun tüm kaynaklarını ve yönetimini ele geçirmeleri oldukça kolaydı.


Ucuz para, hükümetin gücünü potansiyel olarak sınırsız yapar, bu her bireyi etkileyen sonuçlar getirir, siyaseti hayatlarının merkezine oturtur ve toplumun enerji ve kaynaklarının büyük bölümünü, kurallarını hükümetin belirlediği sıfır toplamlı bir oyuna yönlendirir. Öte yandan sağlam para, hükümetin biçimini sınırlı sonuçları olan bir sorun hâline dönüştürür. Sağlam para ister demokrasi, ister cumhuriyet veya monarşide olsun, çoğu bireyin özel hayatlarında büyük ölçüde özgürlük tanırken rejimleri sınırlandırır.


İster Sovyet, ister kapitalist bir ekonomi olsun, ekonomik amaçlara ulaşmak için bir hükümetin “işleyişi” ya da ekonomiyi “idaresi” fikri iyi ve gerekli görülür. Burada tekrar John Maynard Keynes’in bu konudaki görüşlerine dönmek insanlığın son birkaç on yıldır katlanmak zorunda kaldığı ekonomik sistemin saiklerini anlayabilmek açısından önemlidir. The End of Laissez-Faire adlı daha az bilinen eserinde Keynes, hükümetin bir toplumdaki rolünün ne olması gerektiği hakkındaki fikirlerini sunar. Keynes kendisinden beklendiği gibi liberalizm ve bireyselciliğe olan karşıt görüşünü ifade eder ama aynı zamanda sosyalizme olan itirazının temellerini de sunar:


19. yüzyıl Devlet Sosyalizmi Bentham’dan, serbest rekabet ve benzerlerinden çıkmıştır. 19. yüzyıl bireyselciliğinin altında yatan felsefenin, bazı yönlerden daha açık ve bazı yönlerden daha muğlak olmak üzere bir versiyonudur. Bir tanesi mevcut özgürlüklerdeki kısıtlamalardan kaçınmak için negatif bir biçimde ve diğeri de doğal veya edinilmiş tekelleri yıkmak için pozitif biçimde olmak üzere her ikisi de eşit derecede özgürlüğü vurgularlar. Aynı entelektüel atmosfere verilen farklı tepkilerdir.

Öyleyse Keynes’in sosyalizmle ilgili sorunu, sonuçta bireysel özgürlüğü artırıyor olmasıydı. Keynes için nihai hedef bireysel özgürlük gibi önemsiz konularla ilgilenmemeli ancak hükümet kendi istediği şekilde ekonomiyi yönlendirmeliydi. Keynes, hükümetin rolünün hayatî önem arz ettiği üç ana alanı özetler: Birincisi, modern merkez bankacılığının temellerini atan “para biriminin ve kredinin bu işe mahsus merkezî bir kuruluş tarafından kontrol edilmesi” inancıdır. İkincisi ve bir öncekine bağlı kalmak üzere Keynes “toplumun hangi ölçekte tasarruf etmesinin arzulanır olduğu, bu tasarrufların ne kadarının yabancı yatırımlar olarak ülke dışına çıkması gerektiği ve mevcut yatırım piyasasının tasarrufları en verimli millî üretim kanallarına gönderip göndermediği” konularında karar verme rolünün hükümete ait olduğuna inanır ve ekler: “Bu meselelerin, şu anda olduğu gibi, tamamen özel yargı ve özel kâr şansına terk edilmesi gerektiğini düşünmüyorum.” Ve son olarak, Keynes, şuna inanıyordu: “Şu andaki nüfustan ister büyük ister küçük olsun, nüfusun büyüklüğü hakkında en önemli olanı göz önünde bulunduran bir ulusal politika tasarlamak hükümetin rolüdür. Ve bu politikayı yerleştirdikten sonra, onu faaliyete geçirecek adımları atmalıyız. Toplum bir bütün olarak gelecekteki mensuplarının sadece niceliğine değil, doğuştan gelen niteliklerine de dikkat etmek zorunda olduktan kısa bir süre sonra bunun zamanı gelecektir.”⁴


Başka bir ifadeyle, tüm merkez bankaları tarafından yaygın olarak modern merkez bankacılığı doktrini olarak tutulan ve dünya genelinde yazılan ekonomi ders kitaplarının büyük çoğunluğuna şekil veren devletin Keynesyen anlayışı, yaşamın iki önemli alanının hükümet tarafından idare edilmesini isteyen bir yerden gelmektedir: Birincisi, sermaye tahsisinin totaliter merkezîleşmesi ve serbest bireysel girişimin yok edilmesi anlamına gelen para, tasarruf ve yatırım kararlarının kontrolüdür. İkincisi de nüfus nitelik ve niceliğinin kontrolü, yani soy arıtımı. Ve sosyalistlerin aksine Keynes, bireyler üzerinde bu düzeyde bir kontrolü uzun vadede özgürlüklerini artırmak için değil, uygun gördüğü şekilde daha büyük bir toplum vizyonu geliştirmek için istemiştir. Sosyalistler en azından insanları gelecekte özgürleştirmek amacıyla kendi iyilikleri için köleleştirmek istiyormuş gibi davranma nezaketini gösterebilirken, Keynes nihai amaç olarak insanların devletin kendi iyiliği için köleleştirilmesini istemiştir. Bu durum, Murray Rothbard’ın “Marx’ın tek bir iyi yanı vardı, o da en azından Keynesyen olmamasıydı” demesinin sebebini açıklamaya yardımcı olabilir.⁵


Böyle bir anlayış, yalnızca olumlu sonuçlara yol açacağını hayal eden fildişi kule idealistlerine hitap ederken, gerçekte bu, ekonomik üretim için gerekli piyasa mekanizmalarının tahrip olmasına yol açar. Böyle bir sistemde para, üretim için bir bilgi sistemi olarak değil, bir hükümete sadakat programı olarak işlev görmektedir.


Dipnotlar:

1. Jacques Barzun, From Dawn to Decadence: 1500 to the Present-500 Years of Western Cultural Life, New York: HarperCollins, 2000. 2. Élie Halévy ve May Wallas, “The Age of Tyrannies”, Economica, Yeni Seri, cilt 8, no. 29, Şubat 1941: 77-93.

3. Murray Rothbard, “The End of Socialism and the Calculation Debate Revisited”, The Review of Austrian Economics (1991).

4. John Maynard Keynes, “The End of Laissez-Faire”, Essays in Persuasion, ss. 272-295.

5. Murray Rothbard, “A Conversation with Murray Rothbard”, Austrian Economics Newsletter, cilt 11, no. 2 (Yaz 1990).


 

Yazar: Saifedean Ammous
Dr. Saifedean Ammous, 2003’te Beyrut Amerikan Üniversitesi’nden makine mühendisi olarak mezun olmasının ardından iktisat eğitimi alarak Lübnan Amerikan Üniversitesi’nde ekonomi profesörü ve Columbia üniversitesinde Kapitalizm ve Toplum Merkezi üyesi olmuştur. Columbia Üniversitesi’nde “sürdürülebilir kalkınma” üzerine doktora yapmıştır. Ammous, onlarca dile çevrilen Mart-2018 yayın tarihli The Bitcoin Standard ve Kasım-2021 yayın tarihli The Fiat Standard adlı ufuk açıcı kitapların yazarıdır. Aynı zamanda Avusturya İktisat Ekolü’nden esinle ekonominin ilkeleri üzerine derinlikli bir çalışması da pek yakında basılacaktır. Şu sıralar ekonomi dersleri vermekte ve Saifedean.com adlı web sitesi üzerinden çok kapsamlı bir podcast yayınlamaktadır. Twitter, YouTube, Instagram ve Facebook üzerinden irtibata geçebilirsiniz.

Çevirmen: Evgin Serbest

Editör: Fırat Kaan Aşkın

Bu yazı, her Salı, Perşembe ve Cumartesi akşamları bölüm bölüm paylaşacağımız Bitcoin Standardı adlı eserin Liberus Kitap/Liber Plus Yayınları tarafından yapılan basımından alıntıdır. Kitabın fiziksel kopyasını satın almanızı önem ve ısrarla tavsiye ederiz.
59 görüntüleme0 yorum

Son Paylaşımlar

Hepsini Gör
Yazı: Blog2 Post
bottom of page