23/03/2018 - Saifedean Ammous

⏪ Önceki Bölüm - Sonraki Bölüm ⏩
Paranın, karşılaştığım tüm tarihsel formları içinde, Bitcoin’in işleyişine en çok benzeyeni bugün Mikronezya Federal Devletleri’nin bir parçası olan Yap Adası’nda Rai taşlarına dayanan çok eski bir sistemdi. Kireç taşından kazınmış büyük yuvarlak taşların paranın işlevini nasıl yerine getirdiğini anlamak, 8. Bölüm’de açıklayacağımız Bitcoin’in işleyişini anlamamıza yardımcı olacaktır. Rai taşlarının parasal rollerini nasıl kaybettiklerine dair kayda değer hikâyeyi anlamak da paranın sağlamlığını yitirince parasal konumunu nasıl kaybettiğine dair nesnel bir derstir.
Parayı oluşturan Rai taşları, ortasında bir delik olan ve 4 metrik ton ağırlığa kadar ulaşan çeşitli ebatlardaki dairesel disklerden ibaretti. Bunlar hiç kireç taşı bulunmayan Yap Adası’na özgü değildi ve Yap Adası’nın taşları komşu Palau veya Guam’dan getiriliyordu. Bu taşların güzelliği ve nadirliği, onları Yap Adası’nda arzulanan ve kıymetli bir meta yapıyordu. Ama onları temin etmek çok zordu, çünkü zahmetli bir taş ocakçılığı sürecinin yanında sal ve kanolarla da sevkiyat yapılması gerekliydi. Bu kayaların bazılarının taşınması için yüzlerce insan gerekirdi ve Yap’a geldikleri anda herkesin kolayca görebileceği belirgin bir yere konurdu. Taşın sahibi onu taşımak zorunda kalmaksızın bir ödeme yöntemi olarak kullanabiliyordu: Tek yapması gereken, tüm ahaliye taşın mülkiyetinin artık onu alan kimseye ait olduğunu ilân etmekti. Tüm kasaba taşın mülkiyetini tanır ve sonrasında alan kişi onu istediği zaman bir ödeme yapmak için kullanabilirdi. Taşın çalınmasının etkili bir yolu yoktu çünkü mülkiyetinin kime ait olduğu herkes tarafından biliniyordu.
Yüzyıllar ve hatta belki de bin yıl boyunca, bu para sistemi Yaplılar için sorunsuz çalıştı. Taşlar hiç hareket etmediğinden adanın herhangi bir yerinde ödeme yapmak için kullanılabiliyordu, yani mekânlar arası satılabilirliği vardı. Değişik boyutlardaki farklı taşlar ve hatta bir taşın parçalarıyla ödeme imkânı, ölçekler arası satılabilirlik sağlıyordu. Taşların zaman içinde satılabilirliği yeni taşların elde edilme zorluğu ve yüksek maliyeti ile yüzyıllarca güvence altına alınmıştı çünkü bunlar Yap Adası’nda bulunmuyordu ve Palau’dan nakliyeleri de kolay değildi. Yap’a yeni taşlar tedarik etmenin aşırı yüksek maliyeti, mevcut taş arzı herhangi bir zaman diliminde üretilebilecek arz miktarının çok üstünde olması anlamına geliyordu. Bu da ödeme biçimi olarak kabul görmelerine sebep oluyordu. Başka bir deyişle, Rai taşları çok yüksek bir stok-akış oranına sahipti ve ne kadar arzu edilir olursa olsun, yeni taşların getirilmesiyle taş arzını şişirmek hiç de kolay değildi. Ta ki 1871’de David O’Keefe adında İrlandalı-Amerikan bir kaptanın gemisi Yap kıyılarında karaya oturup yerliler tarafından kurtarılana kadar.¹
O'Keefe adadan Hindistan cevizlerini alıp, Hindistan cevizi yağı üreticilerine satarak elde edebileceği kâr fırsatını gördü. Ancak yerlileri kendisi için çalışmaya ikna edebileceği hiçbir yol yoktu. Çünkü tropik cennetlerindeki hayatlarından memnundular ve kaptanın teklif edebileceği herhangi bir para biçimi için kullanım alanı yoktu. Fakat O’Keefe “hayır”ı bir cevap olarak kabul etmeyerek Hong Kong’a yelken açtı. Büyük bir tekne ile patlayıcı madde alarak Palau’ya götürdü. Patlayıcılar ve modern araçlar yardımıyla birkaç büyük Rai taşı çıkarttı ve bu taşları Yaplılara Hindistan cevizlerine karşılık ödeme yapmak için götürdü. O’Keefe’nin beklentilerinin aksine, köylüler taşlarını almaya istekli değillerdi ve köy şefi kasaba halkına taşlar karşılığında çalışmayı yasakladı ve O’Keefe’nin taşlarının çok kolay toplanması sebebiyle değersiz olduğuna hüküm verdi. Yalnızca Yaplıların ter ve kanıyla ıslanmış, geleneksel yöntemlerle çıkarılan taşlar Yap Adası’nda kabul edilecekti. Fakat adada yaşayan diğer insanlar bu fikre katılmadı ve O’Keefe’ye istediği Hindistan cevizlerini tedarik ettiler. Bu da adada çatışmayla ve zaman içinde Rai taşlarının para olarak ölümüyle sonuçlandı. Artık günümüzde taşlar adada daha törensel ve kültürel bir rol oynamaktadır ve modern hükümet parası en yaygın kullanılan parasal araçtır.
O’Keefe’nin hikâyesi, son derece sembolik olsa da Rai taşlarının ölümü, modern endüstriyel medeniyetin Yap Adası ve sakinlerine tecavüzünün habercisiydi. Modern araçlar ve endüstriyel yetenekler bölgeye ulaştıkça, taşların üretiminin eskisinden çok daha az masraflı hâle gelmesi kaçınılmazdı. Yerli ve yabancı pek çok “O’Keefe” türeyecek ve artan yeni taş akışıyla Yap Adası’nı besleyebilecekti. Modern teknolojiyle, Rai taşlarının stok-akış oranı şiddetli bir şekilde azaldı. Her yıl bu taşların çok daha fazlasını üretmek mümkündü. Bu da adanın hâlihazırdaki stokunu devalüe ediyordu. Bu taşları bir değer saklama aracı olarak kullanmak artık akıl kârı değildi ve zaman içinde satılabilirlik özelliği kalmadığından, bir değişim aracı olma özelliğini de kaybettiler.
Detaylar farklılık gösterebilir ancak stok-akış oranındaki düşüşün temel dinamiği, parasal rolünü yitirmiş olan her para birimi için aynı olmuştur. Bu satırlar yazılırken gerçekleşen Venezuela bolivarının çöküşüne kadar.²
Benzer bir hikâye, Batı Afrika’da yüzyıllardır para olarak kullanılan aggri boncuklarının da başına geldi. Batı Afrika’daki bu boncukların tarihi tam olarak bilinmemekle birlikte, dünyaya çarpan meteorit taşlardan yapıldıkları veya Mısırlı ve Fenikeli tüccarlardan geldiği iddia edilmektedir. Ancak bilinen bir şey var ki bölgede cam yapımı teknolojisi pahalı ve pek yaygın değilken değerliydiler. Yüksek bir stok-akış oranına sahiptiler ve bu sayede zaman içinde satılabilirlikleri vardı. Küçük ve değerli olan bu taşlar, ölçekler arası satılabilirliğe de sahiptiler. Çünkü zincir, gerdanlık veya bileklik hâline getirilebiliyorlardı. Tek standart birimden ziyade pek çok farklı boncuğun olması sebebiyle, yine de ideal olmaktan çok uzaktılar. Taşınmaları kolay olduğundan mekânlar arası satılabilirlikleri de mevcuttu. Tüm bunların aksine, cam boncukların Avrupa’da hiçbir parasal rolü yoktu. Çünkü para birimi olarak kullanılırsa, cam yapımı teknolojisinin yaygınlığı sebebiyle üreticiler piyasayı cam boncuğa boğabilirdi. Diğer bir deyişle, düşük bir stok-akış oranı mevcuttu.
Avrupalı kaşifler ve tüccarlar 16. yüzyılda Batı Afrika’yı ziyaret ettiklerinde, bu boncuklara verilen değeri fark ettiler ve Avrupa’dan büyük miktarlarda ithal etmeye başladılar. Sonrasında olanlar O’Keefe hikâyesinin benzeriydi fakat boncukların küçük boyutları ve nüfusun daha büyük olması sebebiyle, süreç daha ağır ve örtülü bir şekilde ilerleyerek daha büyük ve daha trajik sonuçlara yol açtı. Yavaş fakat emin adımlarla Avrupalılar memleketlerinden çok ucuza getirdikleri cam boncuklarla Afrika’dan değerli kaynakları büyük miktarlarda satın alabilmekteydi.³ Avrupalıların Afrika’yı istilası bu boncukları sağlam paradan ucuz paraya çevirdi. Zaman içinde bu boncuklara sahip olan Afrikalıların elindeki boncukların alım gücünü erozyona uğrattı ve satılabilirliklerini yok etti. Afrikalılar ellerindeki servetlerini bu cam boncukları kolaylıkla elde edebilen Avrupalılara transfer ettiler. Avrupalıların ve Kuzey Amerikalıların Afrikalı köle ticaretinde kullanmaları sebebiyle bu boncuklar daha sonra “köle boncukları” olarak anılmaya başlandı. Bir parasal aracın tek seferde çöküşü trajiktir ama en azından hızlıca biter ve tasarruf sahipleri yeni bir para birimiyle ticarete, tasarrufa ve hesaplamaya yeniden başlayabilirler. Fakat zaman içinde parasal değerinin yavaşça tükenmesi, tasarruf sahiplerinin servetlerini, değişim aracını düşük maliyetle üretebilenlere yavaşça aktarır. Çıkarılan bu ders, hükümet parasının sağlamlığını tartışacağımız kitabın ilerleyen bölümlerinde hatırımızda olmalıdır.
Deniz kabukları, Kuzey Amerika’dan Afrika ve Asya’ya kadar dünyanın birçok yerinde yaygın olarak kullanılan başka bir parasal araçtır. Bulunması daha zor ve daha nadir olan deniz kabuklarının daha satılabilir olduğu rivayet edilir. Çünkü kolay bulunanlardan daha fazla değere sahiptiler.⁴
Amerikalı Yerliler ve erken dönem Avrupalı yerleşimciler, mermi kovanları ile aynı sebeplerden ötürü yaygın olarak wampum⁵ kabukları kullandılar: Onları bulmak zordu, bu da onlara muhtemelen mevcut olan dayanıklı tüketim malları arasında en yüksek stok-akış oranı sağlıyordu. Deniz kabukları ve aggri boncuklarının ortak dezavantajı üniform birimler olmamalarıydı. Fiyatların ve oranların kolaylıkla hesaplanarak üniform bir şekilde ifade edilememesi, uzmanlaşma seviyesinin ve ekonomik büyümenin önünde büyük engel yaratır.
Amerika kıtasına ilk yerleşen Avrupalılar, deniz kabuklarını 1636’dan beri yasal ödeme aracı olarak kabul ettiler. İngiliz altın ve gümüş paralar Kuzey Amerika’ya akmaya başladıkça, üniform olmaları ve daha iyi ve daha eşit fiyat ölçüsüne imkân vermeleri sebebiyle tercih ediliyordu. Bu da bu paralara daha yüksek satılabilirlik sağlamaktaydı. Üstelik, denizden deniz kabuklarını toplamak için daha gelişmiş tekneler ve teknolojiler kullanıldıkça, deniz kabuğu arzı yüksek enflasyona uğrayarak zaman içinde değerini ve satılabilirliğini kaybetti. 1661 yılına gelindiğinde, deniz kabukları yasal ödeme aracı olmaktan çıktı ve sonunda tüm parasal rolünü kaybetti.⁶
Bu yalnızca Kuzey Amerika’daki deniz kabuklarının kaderi değildi. Deniz kabuğu kullanan toplumlar üniform madenî paralara erişim sağladıkça, bu paraları kabul ederek dönüşümden faydalandılar.
Ayrıca, fosil yakıtla çalışan tekneler ile endüstriyel uygarlığın gelişi, denizlerde didik didik deniz kabuğu aramayı kolaylaştırmış, üretim akışını artırmış ve stok-akış oranını hızla düşürmüştür.
Paranın eski biçimlerinden birisi de büyükbaş hayvanlardı. Besleyici değeri sebebiyle el üstünde tutulan ve sahip olunabilecek en kıymetli şeylerden biriydi. Hem de mobiliteleri nedeniyle mekânlar arası satılabilir özelliğe sahipti. Büyükbaş hayvanlar bugün dahi pek çok toplum tarafından, özellikle çeyizlerde, ödeme aracı olarak kullanılmaya devam etmektedir.
Bununla birlikte, sığırların hantal ve kolay bölünemez olmaları, ölçekler arası bölünebilirlik problemlerini çözmekte pek de başarılı olmadığından başka bir para biçimi olan tuz, büyükbaş hayvanlarla birlikte var olmaya devam etti. Tuz, uzun süreler boyunca bozulmadan saklanabiliyor ve gerektiğinde istenilen ağırlığa ve gruba kolaylıkla bölünebiliyordu. Bu tarihsel gerçekler hâlâ İngilizcede kendini göstermektedir. “Para ile ilgili” anlamına gelen pecuniary kelimesi, Latince “para, büyükbaş hayvan” anlamına gelen pecus kelimesinden, “ücret, maaş” anlamına gelen salary kelimesi de Latince “tuz” anlamına gelen sal kelimesinden türemiştir.⁷
İnsanoğlu özellikle metalürji teknolojisi ilerledikçe, hızla bu artifaktların yerini alan daha üstün madenî para biçimleri geliştirdi. Bu metaller deniz kabukları, taşlar, boncuklar, büyükbaşlar ve tuzdan daha iyi bir değişim aracı olduklarını ispatladılar. Çünkü bunlar yüksek değerli üniform birimlere bölünebiliyor ve kolaylıkla taşınabiliyordu. Artifakt paraya son darbeyi de üretim kapasitemizi önemli ölçüde artıran hidrokarbon yakıt enerji kullanımı vurdu. Bu artifaktların arzında (akışında) hızlı bir artışa sebep olan bu gelişme, üretimlerinin zorluğuna dayanan yüksek stok-akış oranını kaybetmelerine yol açtı.
Modern hidrokarbon yakıtlarla, Rai taşları kolayca çıkarılabilir, çok az maliyetle aggri boncukları yapılabilir ve büyük teknelerle deniz kabuğu büyük miktarlarda toplanabilir. Bu paralar sağlamlıklarını kaybettikten hemen sonra, sahipleri önemli bir servet gaspına uğradı ve sonuç olarak toplumlarının dokusu tümüyle parçalandı. O’Keefe’nin ucuz Rai taşlarını reddeden Yap Adası şefleri, çoğu modern ekonomistin kavrayamadığı bir şeyi anlamıştı: Üretmesi kolay bir para aslında para değildir, bir toplumu daha zengin yapmaz; tam tersine, üretilmesi kolay bir şey karşılığında, zorlukla kazanılmış tüm servetini satışa sunarak daha fakir hâle getirir.
Dipnotlar:
1. O’Keefe’nin hikâyesi, 1952’de Laurence Klingman ve Gerald Green tarafından His Majesty O’Keefe adlı bir romanın yazılmasına ilham vermişti. Roman daha sonra 1954’te Burt Lancaster’ın başrol oynadığı gişe rekorları kıran bir Hollywood filmine dönüştü.
2. Biz bu kitabı çevirirken Venezuela’daki ekonomik kriz ve hiperenflasyon sebebiyle 16 Haziran 2018’de parlamento ülkenin petrol rezervine dayanan “Petro” adında bir kripto para birimi kullanılabileceğine karar verdi. İlgili haber için: https://news.Bitcoin.com/venezuela-approves-decree-use-cryptocurrencies (ç.n.)
3. Kârlarını maksimize etmek için, Avrupalılar teknelerini büyük miktarlarda bu boncuklarla doldururlardı ki bu aynı zamanda gemilerini yolculuk boyunca dengede tutmaya da yarardı.
4. Nick Szabo, Shelling Out: The Origins of Money, 2002. https://nakamotoinstitute.org/shelling-out adresinde mevcuttur.
5. Wampum: Amerika Kızılderililerinin para veya süs olarak kullandıkları boncuklar. (ç.n.)
6. A.g.e.
7. Antal Fekete, “Whither Gold?”, 1997.