21/10/2021 I Ludwig von Mises
[İnsan Eylemi, Ekonomi Üzerine Bir İnceleme, pp. 1-4'den alıntıdır.]
İktisat tüm bilimlerin en gencidir. Son iki yüzyılda, Kadim Yunanlıların aşina oldukları disiplinlerden bir çok yeni bilimin doğmuş olduğu da bir gerçektir. Ancak, burada asıl gerçekleşen şey, eski öğrenme sisteminde zaten yerini almış olan bilgi parçalarının özerk bir statü kazanmış olmalarıdır. Çalışma alanı gayet uygun biçimde daha alt gruplara ayrılmış, yeni yöntemler uygulanmaya başlanmıştır. Şimdiye kadar fark edilmeyen bilgi alanları keşfedilmiş, insanlar etraflarındaki şeyleri kendilerinden önceki kuşaklardan daha farklı açılardan görmeye başlamışlardır. Çalışma alanlarının bizzat kendisi genişlemiş değildir. Fakat, iktisat, beşeri bilimlere daha evvel düşünülmemiş ve önceden erişilebilir olmayan bir alanın kapılarını aralamıştır. Piyasa fenomenindeki karşılıklı bağımlılık ve ardışık düzenlilikler geleneksel öğrenme sisteminin sınırlarını aşmıştır. Sunduğu bilgi ne mantık, ne matematik, ne psikoloji, ne fizik, ne de biyoloji olarak düşünülebilecek bir bilgidir.
Filozoflar çok uzun zamandan beri insanlık tarihinin gidişatında Tanrı'nın veya Doğa'nın gerçekleştirmeye çalıştığı amaçları kesin olarak tespit edebilmek arzusuyla yanıp tutuşuyorlar, insanlığın kaderinin ve evriminin kanunlarını araştırıyorlardı. Ancak, bu düşünürlerin teolojik eğilimlerden bağımsız olanları bile, hatalı yöntemlere bağlılıklarından dolayı bu gayretlerinde son derece başarısızlığa uğramışlardır. İnsanlıkla bir bütün olarak, veya ulus, ırk, ya da kilise gibi bütüncül kavramların penceresinden bakarak ilgilenmişler, bu tür bütüncül yapıların davranışlarına rehberlik etmek durumunda olan amaçları oldukça keyfi bir şekilde kurmuşlardır. Fakat, bütünün değişmez evrimi tarafından yönlendirildiği şekilde hareket eden farklı bireyleri, hangi unsurların öyle davranmaya zorladığını açıklamakta yetersiz kalmışlar, çaresizce yüzlerini farklı yönlere çevirmişlerdir. Yöneldikleri olgular arasında Tanrı'nın vahiyle veya Tanrı tarafından gönderilen peygamberler ve kutsal liderler vasıtasıyla mucizevi müdahalesi; önceden kurulmuş olan sosyal harmoni; kader; veya mistik ve olağanüstü "dünya ruhu" veya "ulusal ruh"un operasyonu gibi şeyler bulunmaktadır. Diğer bazıları insanın benliğine yerleştirilmiş olan ve kendisini farkında olmadan Doğa'nın onu götürmek istediği yere yönlendiren "doğa kurnazlığından" bahsetmişlerdir.
Başka bazı filozoflar bu konuda daha gerçekçi idiler. Tanrı'nın veya Doğa'nın tasarımlarını tahmin etmeyi denemeyip, insani olgulara devletin perspektifinden baktılar. Devlet ve devlet adamlığının tekniğini, bir anlamda siyasi eylemin kurallarını koymayı amaçladılar. Spekülatif zekalar toplumun esaslı bir şekilde yeniden inşası ve reformu için hararetli planlar çizdiler. Daha ılımlı olanları tarihsel tecrübelerin verilerinin toplanması ve sistematikleştirilmesi ile tatmin buldular. İnsan muhakemesinin işleyişinde ve doğal olguların ardışıklığında olduğu gibi sosyal olayların gidişatında düzenliliğin olmadığı ve fenomenin değiştiği konusunda hepsi ikna olmuşlardı. İnsanoğlunun toplumu istediği gibi örgütleyebileceğini düşündüklerinden dolayı, toplumun birlikte çalışma kurallarını araştırma ihtiyacını hissetmediler. Eğer toplumsal şartlar reformcuların isteklerini yerine getirmezse, ütopyalarının gerçekleşmeyeceği kanıtlanmışsa, hata insanın manevi başarısızlığında görülüyordu. Toplumsal sorunlar ahlaki problemler olarak görülmekteydi. İdeal toplumu oluşturmak için gereken şeyin iyi prensler ve erdemli vatandaşlar olduğunu düşündüler. Fazilet sahibi insanlarla her türlü ütopya gerçekleştirilebilirdi.
Piyasa fenomeninin kaçınılmaz karşılıklı bağımlılığının keşfi, bu görüşü yıktı. Şaşkınlığa uğramış bir şekilde, insanlar yeni bir toplumsal bakış açısı ile yüzleşmek zorunda kaldılar. İnsan eyleminin iyi ve kötü, adil ve adil olmayan, haklı ve haksız olmaktan daha farklı bir şekilde görülebileceğini şaşkınlıkla öğrendiler. Sosyal olayların gidişatında, başarılı olmayı dileyen insanın, hareketlerini ayarlaması gereken bir olgu düzenliliği vardır. Oldukça keyfi standartlar ve öznel değer yargılarıyla onaylayan veya onaylamayan bir sansürcünün davranışlarıyla toplumsal gerçeklere yaklaşmak, beyhude bir çaba olacaktır. İnsan eyleminin kanunları ve toplumsal işbirliği, aynen bir fizikçinin doğa kanunlarını çalıştığı gibi çalışılmalıdır. Veri ilişkiler biliminin amacı olarak görülen insan eylemi ve toplumsal işbirliği, artık olması gereken şeylerin normatif disiplini değildir. Bu, hem bilgi ve felsefe açısından, hem de toplumsal eylem açısından muazzam sonuçları olacak bir devrimdir.
Ancak yüzyıldan fazla bir zamandır, muhakeme yöntemlerindeki bu köklü değişikliklerin etkisi, tüm insan eylemi alanının sadece dar bir parçasına, yani pazar olgusuna, hitap ettiği düşünüldüğü için, büyük ölçüde kısıtlanmıştır. Klasik iktisatçılar araştırmaları esnasında ortadan kaldırmayı başaramadıkları bir engelle karşılaşmışlardı: değerin görünen çelişkisi. Değer teorileri kusurluydu; bu da onları bilimlerinin alanını daraltmaya zorladı. On dokuzuncu yüzyılın sonlarına kadar politik iktisat, insan eyleminin "ekonomik" açıdan, bencilliğin ve zenginliğin teorik bilimi olarak kaldı. İnsan eylemi ile-çok yetersiz bir şekilde-sadece kâr güdüsü olarak tarif edildiği kadarıyla ilgilendi. Ele alınması başka disiplinlerin işi olan, diğer insan eyleminin varlığı iddiası dile getirildi. Klasik iktisatçıların başlattıkları düşünce dönüşümü, mükemmelliğine, piyasa fiyatları teorisini insan tercihinin genel teorisine dönüştüren modern sübjektif iktisatçılar tarafından gerçekleştirilmiştir.
Uzunca bir zaman boyunca insanlar, klasik değer teorisinden sübjektif değer teorisine geçişi, daha tatminkar bir mübadele teorisinin daha az tatminkar olanıyla ikame edilmesinden çok daha fazla bir şey olduğunu fark edemediler. Seçim ve tercihin genel teorisi, Cantillon, Hume, ve Adam Smith'ten John Stuart Mill'e kadar olan iktisatçılar tarafından sınırları çizilen iktisadi problemlerin oluşturduğu ufkun ötesine geçmektedir. Bu, insan gayretlerinin "ekonomik yanı" ve insanın mallar için verdiği mücadele teorisinden ve maddi rahatlığının geliştirilmesinin çok ötesine geçen bir şeydir; insan eyleminin her çeşidinin bilimidir. Tercih tüm insan kararlarını belirler. Tercihini yaparken kişi sadece çeşitli materyaller ve hizmetler arasında seçim yapmaz; tüm insani değerler seçenek olarak sunulur. Tüm amaçlar ve araçlar, hem maddi hem de fikri konular, ekabir ve avam, asiller ve asil olmayanlar tek bir sıraya dizilir ve içlerinden bir tanesi seçilip diğerlerinin kenara bırakılacağı bir karar alma sürecine maruz kalırlar. Kişinin amaçladığı veya kaçınmak istediği hiçbir şey, bu derecelendirme ve tercih etme ölçeğinin dışında kalamaz. Modern değer teorisi bilimsel ufku genişletmekte ve iktisadi çalışmaların alanını büyütmektedir. Klasik okulun politik iktisadından insan eyleminin genel teorisi, 'praksiyoloji' doğmuştur. İktisadi veya katalaktik. sorunlar daha genel bilimlerin içine yerleşmiş olup, bu bağlantı noktasından artık hizmet verilememektedir. Uygun iktisadi problemlerin çözüm yolu, tercih davranışıyla başlamadan edemez; iktisat, şu ana kadar çok karmaşık bir parça olmasına rağmen, evrensel bir bilimin, praksiyolojinin, bir parçası olur.
Yazar:
Modern liberteryenizm hareketine büyük etkisi olan Mises, Avusturya Okulu’nun iktisadi dü- şüncesinin lideri olarak kabul edilmiştir. Mises’in iktisat bilimine katkıları “paranın miktar teorisi, ticaret döngüsü, para teorisinin iktisadi teoriyle olan entegrasyonu ve sosyalizmin ekonomik hesaplama sorununu çözemeyeceği için mutlak suretle başarısız olacağı üzerine sunduğu kanıtlar “ olarak sıralanabilir. Ayrıca Mises kendisinin “praxeology” olarak adlandırdığı, ekonominin insan davranış biliminin bir parçası olduğu gerçeğini ilk fark eden bilim adamıdır. Eserleri arasında; “Para ve Kredi Teorisi, Sosyalizm; Ekonomik ve Sosyolojik Bir Analiz, Liberalizm veya Özgür ve Müreffeh Ulus, Müdahaleciliğin Eleştirisi, Bürokrasi, İnsan Faaliyetleri: Ekonomi Üzerine Bir Bilimsel İnceleme, Anti-Kapitalist Zihniyet , Avusturya İktisat Okulunun Tarihsel Süreci” sayılabilir. Avusturya İktisat Okulunun Tarihsel Süreci adlı eserinde, Avusturya ekonomi teorisinin gelişimini gözden geçirmiştir. Eser, Avusturya İktisat Okulunun öncülerinin özellikle Menger ve Böhm-Bawerk’in kısa biyografilerini içerir. Mises; sübjektif ekonominin tümdengelimcilikle nasıl yükselişe geçtiğini ve Avusturya İktisat Okulu’nun önemini anlatmıştır.
Comments