23/03/2018 - Saifedean Ammous

⏪ Önceki Bölüm - Sonraki Bölüm ⏩
Altınla takasın narin bağı, ABD hükümetinin enflasyonist politikası için sinir bozucu bir detaydı ve iki belirti hâlinde ortaya çıktı. Birincisi, küresel altın piyasası enflasyon gerçekliğini her zaman daha yüksek altın fiyatıyla yansıtmak istiyordu. Bu sorun hükümetlerin rezervlerinde tuttukları altınları piyasaya sürerek fiyatını düşürmeyi amaçlayan Londra Altın Havuzu’nun (Londra Gold Pool) kurulmasıyla ele alındı. Çözüm geçiciydi. 1968’de ABD doları yıllar boyu maruz kaldığı enflasyonu kabullenmek için altına oranla yeniden değer kazanmaya başladı. İkinci sorun ise, bazı ülkelerin kendi kâğıt paralarının azalan alım gücünü fark etmeleriyle beraber ABD’de bulunan altın rezervlerini ülkelerine geri getirmeye çalışmalarıydı. Hatta Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle, ülkesinin altınını geri almak için New York’a bir Fransız uçak gemisi gönderdi ancak Almanlar altınlarını geri istemeye kalkıştığında, ABD artık bu işten usanmıştı. Altın rezervleri eriyordu ve Başkan Richard Nixon 15 Ağustos 1971’de doların altınla itfasının son bulduğunu açıklayarak, altın fiyatının piyasada serbestçe dalgalanmasına izin verdi. Aslında ABD dolarlarının altınla itfa edileceği taahhüdünde acze düşmüştü. IMF’nin sürdürmekle görevlendirildiği dünya para birimleri arasındaki sabit döviz kurları, artık malların ve sermayenin sınırlar boyunca hareketiyle ve her zamankinden daha gelişmiş olan döviz piyasalarında belirlenecek şekilde serbestlik kazanmıştı.
Altınla itfa bahanesinin son kısıtlamalarından kurtulan ABD hükümeti, para politikasını daha önce görülmemiş bir ölçekte genişleterek doların alım gücünde büyük bir düşüşe ve tüm fiyatlarda artışa sebep oldu. ABD hükümeti ve iktisatçıları fiyatlardaki yükseliş için, tek gerçek sorumlu olan ABD dolarının arzındaki artış haricinde, herkesi ve her şeyi suçluyordu. Diğer para birimleri çok daha kötüye gitti çünkü dayanakları olan ABD dolarının enflasyonuna kurban gittikleri gibi bir de kendi merkez bankalarının enflasyonu vardı.
Başkan Nixon’ın yaptığı bu hareket sayesinde Birinci Dünya Savaşı ile başlayan dünya ekonomisini küresel bir altın standardından birkaç hükümet parasına dayanan standarda dönüştüren süreç tamamlanmış oldu. Ulaşım ve telekomünikasyon alanındaki gelişmelerle artarak küreselleşen bir dünya için serbest dalgalanan döviz kurları, Hoppe’nın “kısmî bir takas sistemi”¹ olarak adlandırdığı şeyi oluşturuyordu. Hayalî hudutların öbür tarafında yaşayan insanlardan bir şeyler almak şimdi birden fazla takas aracı kullanmayı gerektiriyordu ki bu da çağlar öncesinin “isteklerin çakışması sorununu” yeniden canlandırdı. Satıcı alıcının elindeki para birimini istemiyordu, bu durumda alıcı önce başka bir para birimi alıyor ve dönüşüm maliyetlerine maruz kalıyordu. Ulaşım ve telekomünikasyondaki gelişmeler küresel ekonomik entegrasyonu artırdıkça bu verimsizliklerin maliyeti de büyümeye devam etmektedir. 5 trilyon dolarlık kambiyo piyasası yalnızca tek bir küresel homojen para birimi bulunmayışının getirdiği verimsizlikten dolayı mevcuttur.
Çoğu hükümet kendi para birimlerini bassalar bile, diğer hükümetlerin rezerv olarak kullandığı esas rezerv para birimini basan ABD hükümetiydi. Bu, insanlık tarihi boyunca tüm gezegenin hükümet parası ile işlem gördüğü ilk dönemdi. Pek çok akademik çevrede böylesine bir fikir normal ve sorgulanamaz kabul edilse bile, bu baskın para formunun sağlamlığı incelemeye değer.
Suni olarak kıt bir ürün yaratıp onu parasal rol ile donatmak teorik olarak mümkündür. Hükümetler de altın standardını terk ettikten sonra aynen böyle yaptılar. Bitcoin’in yaratıcısı da aynı şeyi yaptı fakat ortaya zıt sonuçlar çıktı. Altınla itibari paranın (fiat money) arasındaki bağ koparıldığında, kâğıt paraların altına kıyasla arz oranı daha yüksekti ve sonuç olarak altına oranla değerlerinde bir çöküş görüldü. ABD’nin para arzının toplam M2 ölçümü 1971’de 600 milyar dolar civarındaydı, bugün yaklaşık 12 trilyon dolar olan bu ölçüm yıllık %6,7 oranında büyümektedir. Aynı şekilde, 1971 yılında 1 ons altın 35 dolarken bugün 1200 dolar üzerinde seyretmektedir.
Hükümet parasının geçmiş performansı incelendiğinde zaman içinde farklı para birimlerinin stok-akış oranı hakkında karışık bir tablo ortaya çıkmaktadır. Gelişmiş ülkelerin nispeten istikrarlı ve güçlü para birimleri genellikle tek haneli büyüme oranlarına sahiptir. Ancak deflasyonist resesyonlar sırasında arzdaki daralmalar da dâhil olmak üzere çok daha yüksek bir varyansa sahiptirler.² Gelişmekte olan ülke para birimleri çoğu zaman tüketilebilir mallarınkine yakın bir arz büyüme oranına sahiptir, bu durum felakete yol açan hiperenflasyona ve tasarruf sahiplerinin servetlerinin yok olmasına neden olur. Dünya Bankası, 1960 ile 2015 yılları arasındaki dönemde 167 ülke için geniş para artışına ilişkin veri sağlamaktadır. Tüm ülkeler için yıllık ortalama verileri Şekil 1’de çizilmiştir. Veriler tüm ülkeler ve tüm yıllar boyunca tamamlanmamış olsa da ortalama para arzı büyümesi ülke başına yıllık %32,16’dır.

Şekil 1: 167 para birimi için 1960-2015 yılları arasında geniş para arzlarının ortalama yıllık büyüme oranı
Bu %32,16’lık oran para birimlerinin yok olarak yenisiyle değiştiği hiperenflasyon yaşanan birkaç yılı kapsamamaktadır. Dolayısıyla bu analizin sonuçları hangi para biriminin daha kötü performans gösterdiğini kesin bir biçimde gösteremez çünkü en önemli verilerin bazıları kıyaslanamamaktadır. Ancak para arzlarında en yüksek ortalama artış gören ülkelere baktığımızda, bu bize kapsanan dönem içinde reklamı bolca yapılan enflasyonla mücadele eden ülkelerin listesini verecektir. Tablo 1,³ para arzındaki en yüksek yıllık ortalama artışa sahip on ülkeyi göstermektedir.
Tablo 1: En yüksek ortalama yıllık para arzı büyümesine sahip olan on ülke (1960-2015)
Ülke | Ortalama |
Nikaragua | 480,24 |
Kongo Demokratik Cumhuriyeti | 410,92 |
Angola | 293,79 |
Brezilya | 266,57 |
Peru | 198,00 |
Bolivya | 184,28 |
Arjantin | 148,17 |
Ukrayna | 133,84 |
Azerbaycan | 109,25 |
Ermenistan | 100,67 |
Hiperenflasyon dönemlerinde gelişmekte olan ülkelerdeki insanlar ulusal para birimlerini satarak dayanıklı mallar, emtialar, altın ve döviz alırlar. Dolar, euro, yen ve İsviçre frangı gibi uluslararası rezerv para birimleri dünyanın pek çok yerinde karaborsada da olsa mevcuttur ve küresel değer saklama aracı talebinde aslan payına sahiptirler. Bunun sebebi, zaman içinde nispeten düşük olan arz büyüme oranları incelendiğinde ortaya çıkmaktadır. Bu para birimlerinin dünyadaki çoğu insan için ana değer saklama aracı seçeceği olduğunu göz önünde bulundurarak, daha istikrarsız para birimlerinden ayrı olarak arz büyüme oranlarını incelemek gerekir. Forex piyasalarındaki mevcut en büyük 10 para birimi Tablo 2’de yanlarında 1960-2015 ve 1990-2015 dönemlerine ait yıllık para arzı büyüme oranları ile birlikte listelenmiştir.⁴ Uluslararası ölçekte en likit on para biriminin ortalaması 1960-2015 için %11,13 ve 1990-2015 arasındaki dönem içinse %7,79’dur. Bu kitabın analizinin de öngöreceği üzere dünya üzerinde en çok kabul gören ve küresel olarak en yüksek satılabilirliğe sahip para birimlerinin diğer para birimlerine kıyasla daha yüksek stok-akış oranına sahip olduklarını göstermektedir.
Tablo 2: En büyük on küresel para birimi için geniş para arzındaki ortalama yüzde artış
| Yıllık Para Arzı Büyüme Oranı | Yıllık Para Arzı Büyüme Oranı |
Ülke/Bölge | 1960-2015 | 1990-2015 |
ABD | 7,42 | 5,45 |
Euro bölgesi (19 ülke) | - | 5,55 |
Japonya | 10,27 | 1,91 |
İngiltere | 11,30 | 7,28 |
Avustralya | 10,67 | 9,11 |
Kanada | 11,92 | 10,41 |
İsviçre | 6,50 | 4,88 |
Çin | 21,82 | 20,56 |
İsveç | 7,94 | 6,00 |
Yeni Zelanda | 12,30 | 6,78 |
Dalgalı kur (floating national currency) döneminin başlangıcını içeren 1970’ler ve 1980’ler çoğu ülkenin yüksek enflasyona maruz kaldığı yıllardı. 1990’dan sonra işler iyileşti ve ortalama arz artış oranları düştü. OECD verilerine göre OECD ülkelerinin 1990-2015 arasındaki dönemde yıllık geniş para arz büyüme oranı ortalaması %7,17 olarak gerçekleşmiştir.
Dünyanın en büyük ulusal para birimlerinin genel olarak arzlarının tahmin edilebilir şekilde düşük oranlarda büyüdüğünü görüyoruz. Gelişmiş ekonomiler para birimlerinin arzında, yakın tarihte daha hızlı fiyat artışları ve birkaç hiperenflasyon dönemi geçiren gelişmekte olan ekonomilere kıyasla daha yavaş büyümeye sahiptiler. Gelişmiş ekonomilerin geniş paraları genelde %2 ila %8 arasında ortalama %5 büyümüş, nadiren iki haneli rakamlara çıkmış ya da sıfırın altına düşmüştür. Gelişmekte olan ülkeler daha değişken büyüme oranlarına sahiptir. İki haneli, bazen üç haneli değerlere, hatta bazen dört haneli değerlere dalgalanabilirler. Arada bir sıfırın altına da düşebilen bu değerler bu ülkelerin ve para birimlerinin finansal istikrarsızlığını yansıtmaktadır. (Bkz. Şekil 2)⁵

Şekil 2: Japonya, Birleşik Krallık, ABD ve Euro bölgesindeki yıllık geniş para büyüme oranı
Yılda %5’lik büyüme, kulağa pek fazla gelmeyebilir ancak bir ülkenin para arzını yalnızca 15 yılda iki katına çıkaracaktır. Bu, parasal yarışta gümüşün altına karşı kaybetmesinin sebebiydi. Altının büyüme oranının daha düşük olması satın alma gücünün daha yavaş aşındırıldığı anlamına gelmekteydi.
Hiperenflasyon, hükümet parasına özgü bir ekonomik felaket türüdür. Altın veya gümüş standardıyla çalışan ekonomilerde hiçbir zaman hiperenflasyon örneği yaşanmamıştır. Hatta deniz kabukları ve cam boncuklar gibi artifakt paralar, parasal rollerini zaman içinde kaybederken bunu yavaşça gerçekleştirmişlerdir. Yerine gelen para yavaşça eskisinin alım gücünü devralmıştır. Ancak üretim maliyeti neredeyse sıfır olan hükümet parasıyla bir toplum, tamamının para biçimindeki tasarruflarının birkaç ay, bazen de birkaç haftada yok olduğuna tanıklık eder.
Hiperenflasyon sadece birçok insanın ekonomik değerlerini yitirmesinden çok daha kötü bir olgudur. Bir toplumun yüzyıllar, hatta binyıllar boyunca inşa ettiği ekonomik üretim yapısının tamamen çökmesine sebep olur. Paranın çökmesiyle birlikte ticaret yapmak, üretmek ya da yaşam için en temel şeyler dışında bir şeyle uğraşmak imkânsız hâle gelir. Toplumların yüzyıllar içinde geliştirdikleri üretim ve ticaret yapıları tüketicilerin, üreticilerin ve çalışanların birbirlerine olan ödemelerini yapamamaları sebebiyle bozuldukça, insanların çantada keklik saydığı mallar yok olmaya başlar. Sermaye tüketimi finanse etmek için yok olur. Önce lüks mallar gider, bunu hayatta kalmak için olmazsa olmaz temel mallar takip eder. Ta ki insanların kendi başlarının çaresine bakmak zorunda oldukları ve en temel yaşam ihtiyaçları için mücadele etmek zorunda kaldıkları barbarlık düzenine dönene kadar.
Bireyin yaşam kalitesi fark edilir biçimde kötüye gittikçe, umutsuzluk öfkeye döner, günah keçileri aranır ve en demagojik ve fırsatçı siyasîler bu durumu fırsata dönüştürerek insanların öfkesini güç kazanmak için körükler. Bunun en canlı örneği, 1920’lerdeki Weimar Cumhuriyeti’nin enflasyonuydu. Sadece dünyanın en gelişmiş ve başarılı ekonomilerinden birinin tahrip olmasına ve bozulmasına yol açmadı, aynı zamanda Adolf Hitler’in iktidara yükselmesini sağladı.
Ders kitapları para arzının hükümet tarafından idare edilmesinin yararları konusunda doğru olsa bile, dünyanın herhangi bir yerindeki hiperenflasyonun verdiği hasar bu faydaları fazlasıyla götürür. Hükümet parasının yüzyılı tüm bu belalı dönemlerden çok daha kötüydü.
Bu satırlar yazılırken bu rezaleti yaşama ve paranın yok oluşunun tahribatına tanıklık etme sırası Venezuela’daydı. Gerçi bu, fiyat seviyesinde bir aylık süre içinde %50’lik artışı hiperenflasyon olarak tanımlayan Steve Hanke ve Charles Bushnell’in yaptığı araştırmaya göre, Birinci Dünya Savaşı’nın sonundan bu yana 56 defa tekrarlanmış bir süreçtir. Hanke ve Bushnell tarih boyunca 57 hiperenflasyon vakası doğrulayabilmişlerdir.⁶ Bunlardan yalnızca bir tanesi iktisadî milliyetçilik döneminden önce gerçekleşmişti, o da modern hükümet parasının fahri babası John Law tarafından inşa edilen ve hükümet parasından kaynaklanan, Mississippi Balonu’nun ardından gelen 1795 yılında Fransa’daki enflasyon vakasıydı.
Hükümet tarafından basılan parayla ilgili sorun, bu paranın sağlamlığının tamamen yetkililerin para arzını enflasyona uğratmama becerisine bağlı olmasıdır. Sadece politik kısıtlamalar bu paraya sertlik sağlar ve bir hükümetin ne kadar para basabileceğini sınırlayan hiçbir fiziksel, ekonomik veya doğal bir sınırlama yoktur. Büyükbaş hayvanlar, gümüş, altın ve deniz kabukları üretimi büyük çaba gerektirir ve bir çırpıda büyük miktarlarda elde edilemezler, ancak hükümet parasının üretilmesi hükümetin bir buyruğuna (fiat) bakar. Sürekli artan arz, para biriminin devamlı olarak devalüe olmasına sebep olur ve bu, tasarruf sahiplerinin servetini parayı basanların, yani paraya en erken erişenlerin cebine aktarır.⁷ Tarih, hükümetlerin, para arzını enflasyona uğratma isteğine kaçınılmaz olarak yenik düşeceklerini göstermiştir. İster düpedüz yolsuzluk, ister "olağanüstü hâl", isterse de enflasyonist iktisat okullarının istilası nedeniyle olsun, hükümet her zaman daha fazla para basmak için bir neden ve yol bulacak, para sahiplerinin servetini azaltırken hükümetin gücünü artıracaktır. Bakıra olan parasal talebe karşılık daha fazla bakır madeni çıkarılması yukarıdaki durumdan farklı değildir. Parasal malı üreten ödüllendirilirken, o mal ile tasarruflarını korumaya çalışanları cezalandırır.
Eğer bir para birimi güvenilir bir şekilde arzının artırılamayacağını ispatlarsa, hemen önemli derecede değer kazanacaktır. 2003 yılında ABD Irak’ı işgal ettiğinde, Irak Merkez Bankası ve Irak’ın yeni Irak dinarı basma imkânı hava bombardımanıyla imha oldu. Hiçbir merkez bankası artık Irak dinarı basamayacağından dolayı Iraklıların para birimlerine olan güveni bir gecede arttı ve dinar kuru bir gecede sert bir şekilde değer kazandı.⁸ Benzer bir olay merkez bankaları imha olduğunda Somali şilininin de başına geldi.⁹ Para bariz bir biçimde kıtlaştığında, değeri düşürülmeye yatkın olduğundan daha fazla arzulanır hâle gelir.
Hükümet parasını zamanımızın asıl parası olarak tutan bazı sebepler vardır. Birincisi, hükümetler vergilerin kendi para birimleri ile ödenmesini emrederler, bu sebeple bireyler bu parayı kolay kabul ederler, böylece satılabilirlik açısından üstünlüğü vardır. İkincisi, bankacılık sistemi üzerindeki hükümet kontrolü ve düzenlemeleri gereği bankalar yalnızca hükümet güvencesindeki parayla hesap açıp işlem yapabilirler. Böylelikle hükümet parası muhtemel herhangi bir rakibinden çok daha yüksek bir satılabilirliğe sahip olmaktadır. Üçüncü olarak, para kanunları, birçok ülkede ödeme için diğer para biçimlerini kullanmalarını yasadışı hâle getirmektedir. Dördüncüsü, tüm devlet paraları hâlâ altın rezervleriyle ya da altın rezervlerinin desteklediği para birimleriyle desteklenmektedir. Dünya Altın Konseyi verilerine göre, merkez bankalarının şu anda rezervlerinde yaklaşık 33 bin ton altın mevcuttur. Merkez bankası altın rezervleri yirminci yüzyılın başlarında hızla yükseldi çünkü birçok hükümet halkının ve bankaların altınlarına el koydu ve paralarını kullanmaya zorladı. 1960’ların sonlarına gelindiğinde, artan para arzından dolayı zorlanan Bretton Woods sistemiyle birlikte hükümetler altın rezervlerinin bir kısmını elden çıkarmaya başladılar. 2008 yılında bu trend tersine döndü, merkez bankaları altın almaya başladılar ve küresel arz yükseldi. Hükümetlerin, hükümet parası döneminde 1871-1914 yılları arasında altın standardında iken tuttukları altın rezervinden çok daha fazlasını rezervlerinde tutuyor olmaları ironik ve çok çarpıcıdır. Altın açıkça parasal rolünü kaybetmemiştir. Altın borcun nihai itfa aracı, değeri hiçbir kimsenin sorumluluğunda olmayan tek para ve karşı tarafın yükümlülüklerini getirmemesine karşı hiçbir risk içermeyen asıl küresel aktiftir. Ne var ki altının parasal rolü merkez bankalarıyla sınırlandırılmış olup bireyler hükümet parası kullanmaya yönlendirilmiştir.
Merkez bankalarının büyük altın rezervleri, kriz durumlarında piyasaya satmak veya altın piyasasına kiralamak suretiyle talebin arttığı dönemlerde altın fiyatının yükselmesini engelleyerek, hükümet parasının tekel rolünü korumak için bir acil durum yedeğidir. Alan Greenspan’in bir zamanlar açıkladığı gibi: “Merkez bankaları fiyatı yükselirse artan miktarlarda altın kiralamaya hazırdır.”¹⁰ (Bkz. Şekil 3)¹¹

Şekil 3: Merkez bankası resmî altın rezervleri (ton)
Taşıması çok kolay olan kâğıt para dâhil olmak üzere, çok daha karmaşık para biçimlerini mümkün kılan teknoloji ilerledikçe satılabilirliğin yeni bir problemi ortaya çıktı. Yeni problem, satıcının malını satılabilirliği üzerine kısıtlama koyabilecek herhangi bir üçüncü tarafın müdahalesi olmaksızın satabilme yeteneğidir. Emtia paralar için bu bir sorun değildir. Çünkü fiyatları piyasa tarafından belirlenir ve üçüncü taraflar işleme karışamaz. Büyükbaş hayvanlar, tuz, altın ve gümüş kendi piyasalarına ve istekli alıcılara sahiptir. Emtia olarak değeri göz ardı edilebilecek hükümet parası, basan hükümet tarafından kanunî para olmaktan çıkarılarak satılabilirliği tehlikeye atılabilir. 8 Kasım 2016’da, hükümetin 500 ve 1000 rupi banknotlarının tedavülden geçici olarak kaldırdığını duyan Hindistan halkı, sözü geçen durumla bağlantı kurabilirler. Göz açıp kapayıncaya kadar oldukça satılabilir olan para, değerini kaybetmişti ve önlerinde uzun kuyruklar oluşmuş bankalarda değiştirilmesi gerekiyordu. Dünyanın büyük bölümü artık nakde olan bağımlılığını azaltma yoluna giderken, daha fazla insanın paraları hükümetlerce gözetim altında olan bankalarda durmakta, el koyma veya sermaye kontrolü tehditlerine karşı savunmasız kalmaktadır. Bu prosedürlerin genellikle insanların en çok paraya ihtiyaç duyduğu ekonomik kriz dönemlerinde uygulanması gerçeği, hükümet parasının satılabilirliğine karşı büyük bir engeldir.
Para üzerindeki hükümet kontrolü, parayı değer üretmenin ödülü olmaktan çıkarıp hükümete itaat etmenin ödülü hâline getirmiştir. Bir kimsenin hükümet kabulü olmaksızın hükümet parası ile bir servet yaratması oldukça mantıksızdır. Hükümet kontrol ettiği bankacılık tekelleriyle paraya el koyabilir, parayı enflasyona uğratarak tasarruf sahiplerinin servetlerini eritebilir ve en sadık vatandaşlarını ödüllendirebilir, Drakon vergileri koyabilir ve kaçınanları cezalandırabilir, hatta banknotlara bile el koyabilir.
Avusturyalı iktisatçı Carl Menger’in zamanında en iyi paranın ne olduğunu belirleyen kriterler, satılabilirliğin kavranması ve piyasanın neyi para olarak seçtiğiyle ilgili olduğuna göre, 20. yüzyılda hükümet kontrolünün satılabilirliğin yanında yeni ve önemli bir kriter olduğu anlamı çıkar. Burada bahsedilen satılabilirlik üçüncü bir tarafın değil, doğrudan sahibinin iradesine bağlı olan satılabilirliktir. Yukarıdaki kriterler bir araya getirildiğinde sağlam para kavramı üzerine tam bir anlayışı net bir şekilde ifade eder. Sağlam para, piyasa tarafından serbestçe seçilmiştir ve bu para üçüncü bir tarafın değil, tamamen onu serbest piyasa koşullarında meşru yollarla kazanan kişinin kontrolünde olan paradır.
Ludwig von Mises kendi döneminde altının parasal rolünün kuvvetli bir savunucusu iken, bu parasal rolün altına özgü veya altının yaradılışından gelmediğini kavramıştı. Ekonomide Avusturya geleneğinin en kıdemli üyelerinden biri olan Mises, değerin insan bilinci dışında bulunmadığını, bu metal ve cisimlerin kendilerine parasal bir rol veren yaradılışlarından kaynaklı bir şeyleri olmadığını çok iyi biliyordu. Mises’e göre altının parasal rolü, sağlam para kavramına ilişkin şu kriterleri yerine getirmesinden kaynaklanıyordu:
Sağlam para prensibinin olumlu ve olumsuz olmak üzere iki yönü vardır. Hükümetin para sistemine karışma temayülünü engellerken olumsuzdur.¹²
Öyleyse Mises’e göre sağlam para, piyasa tarafından serbestçe seçilen ve zorlayıcı müdahalelere karşı korunarak sahibinin kontrolü altında kalan paradır. Para, sahibi dışında herhangi biri tarafından kontrol edildiği sürece, kontrol eden kişi sürekli olarak enflasyon ya da el koyma yoluyla kuvvetli bir şekilde paranın değerinden aşırma isteği duyacaktır. Bunu da kendi siyasî hedeflerine ulaşmak için tasarruf sahipleri pahasına siyasî bir araç olarak kullanacaklardır. Aslında bu durum, tıpkı 2. Bölüm’de anlattığımız Avrupalı tüccarların ucuz boncuklara boğmak suretiyle Afrikalı toplumlardan servetlerini aşırdıkları gibi serveti üretenlerin cebinden alıp toplumun değer verdiği şeyleri üretmeksizin parayı kontrol etmekte uzmanlaşmış kişilerin cebine aktarır. Bu şekilde üretim yoluyla zenginleşmek isteyenleri fakirleştirip kolay para peşindeki zenginlere çanak tutarak hiçbir toplum, refah seviyesini yükseltemez. Öte yandan sağlam para toplumun gayretlerini üretim, işbirliği, sermaye birikimi ve ticarete yoğunlaştırarak bu yolla zenginleşmeyi amaçlayan herkese hizmet eder.
20. yüzyıl kadir-i mutlak hükümetlerin ve sağlam olmayan paranın yüzyılıydı. Piyasanın tercihi olan para hükümet diktası ile kovulmuş, yerine şiddet tehdidiyle kâğıt hükümet parası halklara dayatılmıştı. Zaman içerisinde hükümetler bütçe açıkları arttıkça sağlam paradan gitgide uzaklaştılar, para birimleri değer kaybetti ve millî gelirin giderek artan bir oranı hükümet tarafından kontrol edilmeye başladı. Hükümetin yaşamın tüm alanlarına burnunu sokmaya başlamasıyla birlikte, ekonomik kuralların hükümetleri bağlamadığı ve harcadıkça zenginleşeceklerini sandıkları hayalperest bir düşünceyi insanların beynine kazımak için hükümet, eğitim sistemini gittikçe daha fazla kontrol altına almıştır. Modern üniversitelerde öğretilen, hükümet harcamalarının asla maliyeti olmadığı ve yalnızca faydalarının olduğu saçmalığı, John Maynard Keynes gibi iktisadî kaçıkların eseriydi. Ne olursa olsun hükümet, harcamaları konusunda hiçbir engele sahip değildir. Çünkü her zaman para basabilir ve böylece seçmenlerinin kendisine yüklediği herhangi bir amacı gerçekleştirebilir.
Yirminci yüzyılın totaliter ve toplu katliam yapan pek çok rejimi gibi hükümet gücüne tapan ve totaliter kontrolden zevk alanlar için bu parasal düzenleme, Tanrı’nın bir lütfuydu. İnsan özgürlüğüne, barışa ve insanlar arası işbirliğine değer verenler için ise, ekonomik reformlarla -zaman içinde- ve politik süreçle -sonsuza dek- parasal selameti geri getirme beklentilerinin giderek hayalperest bir rüyaya dönüştüğü buhranlı bir dönemdi. Friedrich Hayek’in söylediği gibi:
Hükümetin elinden çekip almadığımız sürece bir daha iyi bir paraya tekrar sahip olabileceğimize inanmıyorum. Ancak bunu şiddetle yapamayız. Sinsi, dolambaçlı yollardan durduramayacakları bir şey ortaya çıkarmalıyız.¹³
1984’te konuşurken “durduramayacakları bir şey”in aslının ne olduğundan bihaber olan Friedrich Hayek’in bugün bu öngörüsü çarpıcıdır. Hayek yukarıdaki sözleri söyledikten otuz yıl sonra ve hükümetler sağlam para olan altın standardının son kalıntılarını da ortadan kaldırdığı koca bir yüzyılın ardından, bütün dünyada bireyler piyasada özgürce seçilmiş ve hükümet kontrolü dışında yeni bir para biçimi ile tasarruf ve işlem yapma şansı yakaladılar. Bitcoin henüz başlangıçta Menger, Mises ve Hayek’in tüm gerek şartlarını yerine getiriyor gibi görünmektedir. Hükümet müdahalesine dirençli ve oldukça satılabilir bir serbest piyasa seçeneğidir.
Dipnotlar:
1. Hans-Hermann Hoppe, “How is Fiat Money Possible?”, The Review of Austrian Economics, cilt 7, no. 2 (1994).
2. Bu, hükümet parasının önemli ama çoğu kez takdir görmeyen bir özelliğidir. Çünkü bankalar borç verdiklerinde para yarattıklarından, borçların ödenmesi veya borçlunun iflası para arzında azalmaya yol açar. Para arzı, çeşitli hükümet ya da merkez bankası kararlarıyla arttırılıp azaltılabilir.
3. Kaynak: Dünya Bankası.
4. Kaynak: Tüm ülkeler için Dünya Bankası ve Euro bölgesi için OECD İstatistikleri.
5. Kaynak: OECD İstatistikleri.
6. Steve Hanke ve Charles Bushnell, “Venezuela Enters the Record Book: The 57th Entry in the Hanke-Krus World Hyperinflation Table”, Studies in Applied Economics, Sayı 69 (Aralık 2016).
7. Buna on sekizinci yüzyılda bu durumu açıklayan İrlandalı-Fransız iktisatçı Richard Cantillon’dan adını alan Cantillon Etkisi denir. Cantillon’a göre, para arzının genişletilmesinden faydalananlar, yeni paranın ilk alıcılarıdır ve fiyatların artmasına sebep olmadan önce harcayabilirler. O kişilerden bu parayı alan kimseler fiyat seviyesinde küçük bir yükselme ile harcayabilir. Para daha fazla harcandıkça fiyat seviyesi artar, ta ki sonraki alıcılar gerçek bir alım gücü düşüşü yaşayana kadar. Bu, enflasyonun neden en zenginler faydalanırken en fakirlerin zarar gördüğüne yapılabilecek en iyi açıklamadır. En çok faydalananlar hükümet kredilerine en iyi erişime sahip olanlar, en çok zarar görenler sabit gelirli ya da asgari ücretlilerdir.
8. “Dollar or Dinar?”, Mises Daily. https://mises.org/library/dollar-or-dinar adresinden ulaşılabilir.
9. J. P. Koning, “Orphaned Currency: Odd Case of Somali Shillings”.
10. “Borsa Dışı Türevlerinin Düzenlenmesi” (Regulation of OTC Derivatives). Başkan Alan Greenspan’in 24 Temmuz 1998’de ABD Temsilciler Meclisi Bankacılık ve Finansal Hizmetler Komitesi önünde verdiği ifadesi.
11. Kaynak: Dünya Altın Konseyi, Rezerv İstatistikleri. www.gold.org/data/gold-reserves adresinden edinilebilir.
12. Ludwig von Mises, The Theory of Money and Credit, 2. baskı, Irvington-on-Hudson, NY: Ekonomik Eğitim Vakfı, 1971, s. 414-416.
13. 1984’te Freiburg Üniversitesi’nde James U. Blanchard ile yapılan bir video röportajından alıntıdır.