top of page

Fikri Mülkiyet Serbest Piyasaya Nasıl Köstek Olur

Serbest piyasa kapitalizminin savunucuları genellikle fikri mülkiyetin (IP) meşruiyetine inanırlar çünkü IP haklarının özel mülkiyet sisteminin önemli bir parçası olduğu düşünülmektedir.


Ama gerçekten öyle mi? Fikri mülkiyetin aslında mülkiyet olmadığını, özel mülkiyete ve serbest piyasa düzenine aykırı olduğunu düşünmek için iyi nedenler vardır. Fikri mülkiyet derken, ilk olarak patent ve telif hakkını kastediyorum.


Bu kavramların kökenini anlamak önemlidir. Hukuk profesörü Eric E. Johnson'ın belirttiği gibi, “Artık telif hakları ve patentler olarak adlandırılan tekeller, aslen kraliyet kararnamesiyle oluşturulmuş ve bir çeşit iltimas ve kontrol aracı olarak verilmiştir. Monarşinin gücü azaldıkça, bu imtiyazlı tekeller yeniden düzenlendi ve varsayılan olarak, yazarların ve mucitlerin eline geçti."


Patentler, sınırlı bir süre için çeşitli mal ve hizmetleri satmak amacıyla oluşturulmuş özel tekellerdi. Patent kelimesi, Tarihçi Patricia Seed’in belirttiğine göre, açık mektup anlamındaki Latince “patente” kelimesinden geliyor. Patentler, hükümdar tarafından, birisine, bir şey yapma yetkisi veren "açık mektuplar"dı – örneğin, belirli bir bölgede belirli bir malı satan tek kişi, kraliyet adına Yeni Dünya'daki çiftlik arazisine, vb.


İlginçtir ki, IP savunanların çoğu -patent avukatları ve hatta bazı liberteryenler gibi- patentlere veya telif hakkına tekel derseniz sinirlenir. "IP bir tekel değil; mülkiyet hakkı.” derler. "Eğer IP bir tekelse, o zaman arabanızı kullanmanız da bir tekeldir." Ancak patentler, tekel imtiyazlarını Devletin tahsis etmesidir. İlk patent yasalarından biri, adlandırmada dürüstlüğün güzel bir örneği olan İngiltere'nin 1624 Tekel Yasası’dır (England’s Statute of Monopolies of 1624).


Patent vermek, Devletin vergi koymadan para toplamasının bir yoluydu. Bunları dağıtmak, piyasadaki favori şirketin sadakatini güvence altına almaya da yardımcı oldu. Karşılığında, patent sahibi rekabetten koruma aldı. Bu, Devlet ve patent sahibi için harikaydı, ama rekabet veya tüketici için değildi.


Bugünkü sistemde, fikri mülkiyeti demokratikleştirdik ve kurumsallaştırdık. Artık herkes başvurabilir. Krala gitmenize veya onun arkadaşı olmanıza gerek yok. Sadece patent ofisine gidebilirsiniz. Ama aynı şey yine olur. Bazı şirketler sadece kurtları uzak tutmak için patent başvurusunda bulunur. Sonuçta, patentiniz yoksa, birisi size dava açabilir veya kullandığınız fikirlerin aynısını “yeniden icat edip” patentini alabilir. Bir patent deponuz varsa, diğerleri sizi dava etmekten korkar. Bu sebeple, şirketler korunma amacıyla patent almak için milyonlarca dolar harcadı – ve harcıyor.


Büyük şirketler kılıçlarını çıngırdatıyor veya birbirlerine dava açıyor; sonra, örneğin, patentlerini birbirlerine çapraz lisanslamak için bir anlaşma yapıyorlar. Bu onlar için sorun değil çünkü birbirlerinin rekabetinden korunuyorlar. Ama bu daha küçük şirketleri nasıl etkiler? Büyük patent depoları veya inandırıcı bir karşı dava tehditleri yok. Dolayısıyla patentler piyasaya giriş için bir engel teşkil eder – merkantilist korumacılığın modern versiyonu.


Ya telif hakkı? Kökleri tam anlamıyla sansüre uzanıyor. Katipleri kontrol ederek düşünceyi kontrol etmek Devlet ve kilise için kolaydı, ama sonra matbaa ortaya çıktı ve yetkililer düşünceleri bu kadar kolay kontrol edemeyeceklerinden endişelendiler. Dolayısıyla; Kraliçe Mary, 1557'de, basını ve insanların hangi bilgilere erişebileceğini kontrol etmek için kitap yayıncılığı üzerinde özel imtiyazla Stationers Company'yi kurdu. Stationers Company'nin imtiyazı sona erdiğinde, yayıncılar bir imtiyazın uzatılması için lobi yaptılar, ancak Kraliçe Anne Yasası’nda (Statute of Anne, 1710) Parlamento telif hakkını yazarlara verdi. Yazarlar buna sevindiler çünkü eserlerini Devlet kontrolünden kurtardı. Bugünlerde, telif hakkını Devletin ilk başta kullandığı gibi kullanıyorlar: kitapları sansürlemek ve yasaklamak için. (Daha fazlası aşağıda.)


Amerikan Tarzı Fikri Mülkiyet


Amerikan fikri mülkiyet sistemi, ABD Anayasası ile başladı. Madde 1, Bölüm 8, Fıkra 8: Kongre'ye "yazarlara ve mucitlere sınırlı süreler için kendi yazıları ve keşifleri için özel haklar sağlayarak bilimin ve faydalı sanatların ilerlemesini teşvik etme" yetkisi verir (ancak bunu emretmez).


Modern fikri mülkiyet savunucularının aksini iddia etmelerine rağmen; Kurucu Babalar, fikri mülkiyeti doğal bir hak olarak değil, yalnızca inovasyonu teşvik eden bir politika aracı olarak gördüler. Yine de tekel imtiyazları konusunda endişeliydiler, bu yüzden patentlere ve telif haklarına yalnızca sınırlı bir süre için izin verildi. Düşünceleriyle Kurucu Babaları etkileyen John Locke bile telif haklarını ve patenti doğal haklar olarak görmedi. Mülkiyet edinme haklarının fikirler için geçerli olduğunu da iddia etmedi. Sadece kıt olan fiziksel kaynaklar için geçerli olduğunu söyledi.


Kabul edelim ki, bazı eyalet anayasaları telif haklarının küçük versiyonlarına Amerikan Anayasası'ndan önce de sahipti. (Bkz. Tom W. Bell, Fikri Ayrıcalık: Telif Hakkı, Ortak Hukuk ve Kamu Yararı, kısım 1, bölüm 3, kesit B.1.) Kimi zaman onu savunmak için doğal haklar kullanıldı, ancak bu sadece şahsi çıkarları için tekellere verdikleri imtiyazları saklamak için bir kılıftı. Doğal haklar 15 yıl sonra geçerliliğini yitirmez. Doğal haklar yalnızca Amerikalıları kapsamaz. Doğal haklar; birçok yeniliği ve entelektüel yaratıcılığı dışlayıp, yalnızca birkaç keyfi türü kapsamaz.


Peki bu sistemin sonucu nedir? Patentler söz konusu olduğunda, çeşitli şeylerin üretimi ve ticareti için tekeller oluşturan, devasa bir federal bürokrasi tarafından yönetilen modern bir yasamız var; bu, patent sahiplerinin, federal mahkemelerden, rakiplerini durdurmak için güç kullanmasını isteyebilecekleri anlamına geliyor. Ancak rakipler, güç kullanılmasını haklı çıkaracak hiçbir şey yapmadılar. Sadece kendi mülkleriyle ilgili faaliyetlerine rehberlik etmesi için bazı bilgileri kullandılar. Bu, özel mülkiyet ve serbest piyasa ile bağdaşır mı?


Sansür Örnekleri


Telif hakkı durumunda, son örneklerin göstereceği gibi, sonuç sansür olmuştur. Engadget'e göre, Rus yetkililer, Microsoft'un onayıyla, fikri mülkiyet kanununu "hükümete muhalif kişilerden ve haber kuruluşlarından, bilgisayarları ve diğer materyalleri zorla almak için bir bahane" olarak kullandı. Başka bir örnekte, Britain’s Got Talent'dan (Yetenek Sizsiniz İngiliz versiyonu) İngiliz şarkıcı Susan Boyle'un, America’s Got Talent'ta (Yetenek Sizsiniz Amerikan versiyonu) bir Lou Reed şarkısı söylemesi telif hakkı nedeniyle engellendi. Yine başka bir örnekte, bir 1922 Alman sessiz filmi olan Nosferatu'nun, Bram Stoker’ın Drakula'sından türetildiği düşünülüp imha emri verildi.


En rezil vakalardan biri, J. D. Salinger'ın Çavdardaki Avcısı'nın devamı olarak Frederik Colting tarafından yazılan “Altmış Yıl Sonra: Rye’dan Geliyor” romanıyla ilgilidir. Salinger, kitabın yayınlanmasını telif hakkı gerekçesiyle mahkemede yasaklattı. Colting, "Yargıcın kararı beni hüsrana uğrattı." dedi. "Bana cahil bir İsveçli deyin, ama ABD'de mümkün olduğunu düşündüğüm son şey kitapları yasaklamanızdı."


Bu örnekler, normalde iyi olan bir yasanın suiistimali olduğu söylenerek reddedilecektir, ancak suiistimal olan yasanın ta kendisidir.


Doğal haklar sıklıkla başvurulsada -fikri mülkiyet için en yaygın argüman, liberteryenler arasında bile- utilitaryandır veya Kurucu Babaların yaklaşımı olan “zenginlik maksimizasyonu [wealth-maximization]”dur: Fikri mülkiyet tekeli, yeniliği teşvik eder ve dolayısıyla net zenginlik yaratır. Diğer bir deyişle, faydalar maliyetlerden ağır basmaktadır.


Hiç şüphe yok ki patent sistemi Amerikan toplumuna maliyet (vergi olarak) oluşturur. Net maliyeti yılda 38-48 milyar dolar olarak hesapladım ve bu muhtemelen iyimser bir tahmin. Maliyetlere; patent avukatı maaşları, tek seferlik ödemeler, davalar, artan sigorta primleri ve daha yüksek fiyatlı ürünler – artı olarak şirketler patentlenebilir yeniliklere konsantre olduklarında ve daha temel bilimsel araştırmalara daha az kaynak ayırdıklarında veya bütün bir alandan patent ihlali davaları korkusu yüzünden kaçınıldığında kaybedilen inovasyonlar ve araştırmalar dahildir.


Patentlerin net kazanç sağladığını iddia eden herkes, patentler ile teşvik edilen herhangi bir inovasyonun değerini hesapladığı gibi, patent sisteminin sebep olduğu toplam maliyeti (bastırılmış inovasyonlar dahil) de hesaplamak zorundadır. Ancak IP savunucuları bu hesapları asla yapmaz. Ben ampirist değilim -fikri mülkiyete muhalefet olmam, adalet ilkelerine ve mülkiyet haklarına dayanıyor- ama IP savunucuları, patent sistemi sayesinde daha zengin olduğumuza dair ampirik kanıt olduğu yönünde iddialarda bulunuyorlar. Düşük fiyata daha fazla inovasyonumuz olduğunu söylüyorlar. Yine de, bu konuda gördüğüm hemen hemen her ampirik çalışma ya yetersizdir [inconclusive] ya da net bir maliyet bulmaktadır ve/veya inovasyonun patentler ile bastırıldığı sonucuna ulaşmaktadır. (Burada maliyetlerin ve faydaların öznel olduğu ve ölçülemeyeceği yönündeki geçerli Avusturyan itirazını görmezden geliyorum.)


Bu nedenle, iyi bir utilitaryanın, patent ve telif hakkı yasalarının zararlı olduğu sonucuna varması gerekir.


Yaratma


Bazı fikri mülkiyet savunucuları, mucidin yeni ve değerli bir şey -bir şarkı, bir resim, bir roman ya da bir icat- yarattığı gerekçesiyle fikri mülkiyetin doğal hak olduğuna dair ciddi bir iddiada bulunurlar. Argümana göre; onu yarattığı için, onun doğal sahibidir. Ancak bu; mülkiyet haklarının kaynağını, zenginliğin kaynağıyla birleştirir. Ayn Rand'ın da -güçlü bir IP savunucusu olarak- kabul ettiği gibi (“The Metaphysical Versus the Man-Made” kitabındaki “Philosophy: Who Needs It” bölümünde):


İnsanın sahip olduğu tek yaratıcı güç, doğal elementlerin kombinasyonlarını yeniden düzenleme gücüdür. Muazzam ve ihtişamlı bir güçtür – ve "yaratıcı" kavramının tek anlamı budur. “Yaratma” bir şeyi yoktan var etme gücü anlamına gelmez (ve metafiziksel olarak gelemez). “Yaratma”; doğal unsurların, düzenlenmiş (veya birleştirilmiş veya bütünleştirilmiş) ve daha önce var olmayan bir halini meydana getirme gücü anlamına gelir.


Başka bir deyişle, bireyler, zaten sahip oldukları kıt kaynakları daha değerli yapılara [configuration] dönüştürmek için zekalarını, yaratıcılıklarını ve emeklerini kullanarak zenginlik yaratırlar. Özgür bir toplumda, üretici, ortaya çıkan ürünlere sahiptir; çünkü üretim sürecinde dönüştürülen faktörlere -kıt kaynaklara- sahiptir. Üretimin arkasındaki fikir, halihazırda mevcut olmayan sahiplik iddiasına hiçbir şey katmaz.


Fiziksel Mülkiyetin Kontrolü


Aslında, mülkiyet haklarını, fikirlere ve diğer maddi olmayan şeylere -modeller [patterns] veya tarifler gibi- vermek; diğer insanların, fiziksel mülklerini kontrol etme haklarının kısıtlanmasıyla sonuçlanır. Dolayısıyla, telif hakkı ve patent sahipleri, Devletin teveccühüyle, başkalarının mülkiyetinin -tam anlamıyla- ortak sahipleri haline gelirler. Bu, yukarıda verilen telif hakkı sansürü örnekleriyle açıkça resmedilmiştir. Ve bu, patent sahibinin, rakiplerini saf dışı bırakmak için mahkemeleri kullandığı durumlarda da açıkça görülüyor.


Bilgi, fikir ve modelleri [patterns] mülkiyet olarak ele almaktaki hatayı anlamanın bir başka yolu da IP'yi insan eylemi bağlamında değerlendirmektir. Ludwig von Mises, Ekonomik Bilimin Nihai Temeli’nde (The Ultimate Foundation of Economic Science) açıklıyor: "eyleme geçmek şu anlama gelir: hedefler uğurunda çabalamak, yani, bir hedef seçmek ve bu hedefe ulaşmak için araçlara başvurmak." Kuşkusuz ki, tecrübe [knowledge] ve bilgi [information] eylemde kilit rol oynar. Mises'in ifade ettiği gibi, “Eylem… basitçe bir davranış değil, belirli bir amacı hedefleyen ve belirli araçların uygunluğu veya uygunsuzluğuna ilişkin fikirler tarafından yönlendirilen değer yargılarıyla ortaya çıkan davranıştır” (vurgu eklenmiştir).


Dahası, "araçlar, insanın kullanmak istediği hizmetler dikkate alındığında, zorunlu olarak her zaman sınırlıdır – yani kıttır." Bu mülkiyet haklarının ortaya çıkma sebebidir. Bir kaynağın bir kişi tarafından kullanılması, o kaynağı başkasının kullanmasını engeller. Buna karşılık, eyleme yol gösteren bilginin sahipliği, eylemi gerçekleştirmek için gerekli değildir. Malzemelere sahip iki kişi, aynı anda aynı tarifle bir pasta yapabilir.


Bilgi kıt olmadığı için, maddi ilerleme kusursuz olarak yapılır. Bilgi sonsuz kere çoğaltılabilir, öğrenilebilir, öğretilebilir ve üzerine inşa edilebilir. Ne kadar çok model [pattern], tarif ve nedensel yasa bilinirse; zenginlik çarpanı, bireylerin her zamankinden daha verimli ve üretken eylemlerde bulunduğu oranda daha büyük olur. Fikirlerin sonsuz kere kopyalanabilir olması iyidir. Fikirleri -ne yazık ki- kıt olan fiziksel kaynaklara daha çok benzetmek için sahte kıtlık dayatmaya gerek yok. Frédéric Bastiat'ın gözlemlediği gibi, “Bütün inovasyonlar üç aşamadan geçer: Kişi, benzersiz bir bilgiye sahiptir ve ondan yararlanır. Diğerleri taklit eder ve kârı paylaşır. Son olarak, bilgi geniş çapta paylaşılır ve artık tek başına kârlı olmaz, böylece yeni bilgiye esin kaynağı olur.”


Patentler; ilk aşamayı, diğerlerinin pahasına, yapay olarak uzatır. Bu nedenle, fikri mülkiyet; ilerlemeye, refaha ve özgürlüğe düşmandır.



Bu yazı fee.org sitesinin ''How Intellectual Property Hampers the Free Market'' adlı yazının çevirisidir.



603 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


Yazı: Blog2 Post
bottom of page