top of page

Devlet, Neden Paranın Kontrolünü İster? I Hans-Hermann Hoppe

Düşünün ki devletin komutası sizde, her türlü anlaşmazlıkta bölgesel bir tekel olarak nihai karar mekanizmasısınız, buna devlet ve devlet memurları ile olan anlaşmazlıklar da dahil ve vergi toplama hakkını da içermekte, yani vatandaşlarınızın size nihai karar verici olarak, görevinizi sürdürmeniz için ödemesi gereken fiyatı, tek taraflı olarak belirlemektesiniz.


Bu sınırlar altında hareket etmek -daha doğrusu bir sınırın olmaması- politikayı ve politik eylemleri teşkil eder ve politika (doğası gereği) her zaman için kötülük demektir. Elbette bu sizin gözünüzden böyle değildir, ama sizin en yüksek nihai karar mekanizması olmanız vatandaşın bakış açısından salt kötülüktür.


Tahmin edilebileceği gibi mevkinizi kullanarak diğer insanların kayıpları vasıtasıyla kendiniz zenginleşeceksiniz. Özellikle para ve banka politikalarınızda nasıl bir tutum takınacağınız tahmin edilebilir.


Diyelim ki hüküm sürdüğünüz bölgede ilkel takas aşılmış ve ticarette herkesin kabul ettiği bir meta, örneğin para kullanılmakta olsun.


İlk olarak, bilhassa neden para ve parasal konularla ilgilendiğinizi anlamak kolay.


Kanun koyucu olarak, prensipte neye isterseniz kanunen el koyarak kendinize kazanılmamış bir gelir elde edebilirsiniz.


Ama üretim ve tüketim mallarına kanunen el koymaktan ziyade doğal olarak paraya kanunen el koymayı tercih edersiniz. Çünkü para en kolay ve rahatça satılabilen ürünlerin başında gelir ve size gelirinizi her çeşit ürüne istediğiniz gibi harcama imkanı tanır.


İlk olarak ve en önemlisi halka empoze edeceğiniz vergiler, mülk vergisi veya gelir vergisi fark etmeksizin parasal vergilerdir. Dolayısıyla para-vergi gelirinizi maksimize etmek istersiniz.


Bunu yaparken hemen inatçı zorluklarla karşılaşırsınız. Sonuçta vergi gelirlerinizi arttırma girişiminiz bir noktada dirençle karşılaşır ve yüksek vergi oranları daha yüksek vergi gelirleri yerine daha düşük vergi gelirleri ile sonuçlanır.


Geliriniz -harcayabileceğiniz para- düşer, çünkü üreticiler artan vergi yükü nedeniyle daha az üretmeye başlar.


Bu durumda gelirlerinizi arttırmak veya en azından aynı seviyede tutmak için bir seçeneğiniz daha vardır, çeşitli fonlardan borç almak. Bu sebeple bankalara gidersiniz – ve yine bu sebeplerden dolayı bankalara ve bankacılık sektörüne de ayrı bir ilginiz vardır.


Bankalardan borç almanız durumunda, bu bankalar otomatik olarak sizin gelecekteki durumunuz hakkında özel bir ihtimam gösterir ve gelecekte de piyasada olmanızı örneğin devletin sömürüye devam etmesini isterler.


Bankalar toplumlardaki büyük oyuncu olma eğiliminde olduklarından, böyle bir destek bilhassa önemlidir. Diğer tarafta olumsuz bir şey olarak, bankalardan borç almanız durumunda, geri ödeme dışında bir de üzerine faiz ödemek zorunda da kalırsınız.


Bu noktada kanun koyucu olarak ortaya çıkan soru, “Nasıl kendimi bu kısıtlamalardan kurtarabilirim?”dir. Örneğin; vergiye direnç neticesinde düşük vergi gelirleri ve borçlanma neticesinde bankalara ödenen faizler.


Probleminize nihai çözümü bulmak çok da zor değildir.


Vergi mükelleflerine, vergi gelirlerine ve bankalara olan bağımlılığınızdan, istediğiniz özgürlüğe, ancak kendinizi para üretiminde bölgesel bir tekel haline getirmek kaydıyla ulaşabilirsiniz. Böylece kendi bölgenizde sadece siz para üretiminde hak sahibi konuma gelirsiniz.


Ancak bu, o kadar yeterli değildir. Çünkü para normal bir ürün olarak kaldığı sürece üretimi pahalıdır, sizin için bir faydası olmadığı gibi aksine bir de üretim masraflarını karşılamak durumunda kalırsınız. Böylece ve daha önemlisi, tekel olma yetkinizi kullanıp, üretim giderlerini ve paranın kalitesini mümkün olan en düşük seviyeye hatta sıfıra çekmelisiniz.


Sonuçta kaliteli ve maliyetli altın ve gümüş para yerine değersiz kağıt parçalarının pratikte bedavaya üretilebildiğini ve para yerine geçtiğini görürsünüz.


(Normalde hiç kimse değersiz kağıt parçalarını ödeme olarak kabul etmez. Kağıt parçaları ancak bir hakka istinaden bir ödeme aracı olarak kabul edilir, örneğin mülkiyet hakkı. O halde hiçbir değeri olmayan kağıt parçalarını gerçek para olan kağıtlar ile değiştirmelisiniz!)


Rekabetçi koşullarda, örneğin herkesin neredeyse maliyetsiz bir şekilde para üretebildiği piyasalarda, para, marjinal gelirin marjinal maliyete eşit olduğu noktaya kadar üretilir, bu noktada paranın satın alma gücü de sıfıra yakın olur.


Bu nedenle zorunlu olarak, para üretiminin tekelleştirilmesi, para arzının kısıtlanması ve bu sayede hiperenflasyonun engellenmesi sağlanır ve paranın tümden piyasadan yok olması (gerçek paraya kaçış) engellenir.


Bir başka deyişle, tüm simyacıların ve destekçilerinin ulaşmak istediğini başarırsınız; pratikte hiçbir değeri olmayan bir şeyden, değerli bir şey ürettiniz (Satın alma gücü olan para).


Ne büyük bir başarı!


Size pratikte hiç bir maliyeti yok ve arkanızı döndüğünüz anda gerçekten değerli bir şeyler alabilirsiniz, örneğin bir ev veya bir Mercedes, ve tüm bu mucizelere sadece kendiniz için değil, birdenbire eskisinden çok daha fazlasına sahip olduğunuzu gören, arkadaşlarınız, eşiniz, dostunuz içinde ulaşabilirsiniz. (Sizin tekelinizin neden herkes için daha iyi olduğunu açıklayan pek çok ekonomist de dahil olmak üzere.)


Peki bunun sonuçları nelerdir? İlk olarak ve en önemlisi kağıt paranın, para dışındaki malların adet ve kalitesinde en ufak etkisinin olmamasıdır. Halen piyasada eskiden olduğu kadar mal vardır. Bu “daha fazla” paranın bir şekilde “Toplumsal Refahı” arttırdığı (Hepsi olmasa da pek çok ana akım ekonomistin öne sürdüğü gibi) kanısını çürütür.


Buna inanmak demek, herkesin önerdiği şekilde, ekonomik problemlerden kolay para politikası ile etkili ve sosyal sorumluluk alınarak çıkılabileceğine inanmaktır ki aynı zamanda sihire inanmaktır; taşlar -ve hatta kağıt- ekmeğe dönüşebilir.


Ayrıca bastığınız ilave paranın çifte etkisi olacaktır. Bir tarafta parasal fiyatlar olması gerekenden daha yüksek olacak diğer taraftan birim başına paranın satın alma gücü düşük olacaktır. Diğer bir deyişle enflasyon olacaktır.


Ancak ve daha önemlisi, artan para miktarı mevcut Toplumsal Refahı (Piyasadaki ürünlerin tümü) arttırmazken (veya azaltmazken), mevcut refahı da yeni basılan para ilk eline geçenler olarak siz ve arkadaşlarınız lehine yeniden paylaştıracaktır.


Siz ve arkadaşlarınız, diğerlerinin kayıpları neticesinde görece zenginleşirsiniz (Toplumsal refahtan daha büyük bir pay almak neticesinde).


Siz ve dostlarınız için problem, bu kurumun çalışmaması değildir. Siz ve dostlarınız lehine ve diğerlerinin aleyhine her zaman mükemmel çalışır. Tek yapmanız gereken hiperenflasyondan kaçınmaktır, çünkü böyle bir durumda insanlar paradan gerçek değerlere kaçacaktır ki bu sihirli değneğinizi sizden çalmaktır.


Tekelinizdeki kağıt paranın tek problemi (eğer varsa), bu durumun diğerleri tarafından anında fark edilmesi ve büyük çaplı bir soygun, suç olarak tanımlanmasıdır.


Ama bu problemin de üstesinden gelebilirsiniz, para arzını tekelleştirmek dışında kendinize bir banka kurar ve bankacılık sektörüne Merkez Bankası olarak girerek bu problemi de çözebilirsiniz.


Yoktan para yaratabildiğiniz için, yoktan kredi de yaratabilirsiniz. Hatta, yoktan kredi yaratabildiğiniz için (hiç birikim olmadan) herkesten çok daha düşük, hatta sıfır faizle (ve hatta negatif faizle) kredi sağlayabilirsiniz.


Bu yetenek sayesinde eskiden olduğu gibi bankalar ve bankacılık sektörüne olan bağımlılığınız ortadan kalkmakla kalmaz, siz bankaları kendinize bağımlı hale getirirsiniz ve böylece devlet ve bankalar arasında kalıcı bir anlaşma ve suç ortaklığı oluşturabilirsiniz.


Böylece kredi verme faaliyeti ve yatırımına katlanmanıza da gerek kalmaz. Bu görevi ve içinde barındırdığı riski güvenle ticari bankalara bırakabilirsiniz. Sizin ve Merkez Bankanızın yapması gereken yalnızca şudur; parayı yoktan var etmek ve bu parayı piyasa altı faiz oranları ile bankalara vermek. Bu sayede bankalara faiz ödemediğiniz gibi şimdi onlar size faiz ödemek durumunda kalır. Bankalar da buna karşılık olarak yeni oluşturulmuş bu krediyi iş arkadaşlarına nispeten daha yüksek (faiz farkından gelir elde etmek amacıyla) ama yine de alt piyasa faiz oranlarıyla sunar.


Buna ilave olarak bankaların size sadık çalışmasını sağlamak amacıyla sizin yarattığınız krediye ilave olarak bir miktar krediyi de kendilerinin yaratması yetkisini verebilirsiniz.


Peki bu para politikasının ne gibi sonuçları vardır? Sonuçları, büyük ölçüde gevşek para politikasıyla aynıdır.


İlk olarak gevşek kredi politikası da enflasyonisttir. Sirkülasyona sokulan daha çok para ile aksinde olması gerekenden daha yüksek fiyatlar ve paranın daha düşük satın alma gücü ortaya çıkar.


İkinci olarak ise; kredi genişlemesinin yine kalite ve miktar olarak mevcut piyasadaki ürünlere hiçbir etkisi yoktur. Miktarı ne arttırır ne de azaltır.


Daha fazla para sadece şu demektir: Daha fazla kağıt.


Toplumsal refahı zerre arttırmaz, arttıramaz.


Üçüncü olarak; kolay kredi, toplumsal refahın, siz, merkez bankası ve tekelinizdeki ticari bankalar lehine sistematik olarak tekrar paylaştırılmasına yol açar.


Pratikte sıfır maliyetli, yoktan var ettiğiniz para için (mevcut gelirlerinizden biriktirdiğiniz maliyetli paranın aksine) faiz geliri elde edersiniz, sizin maliyetsiz kredileriniz ile bankalar da aynı şekilde bir gelir elde ederler.


Siz ve bankacı arkadaşlarınız kazanılmamış gelirin üzerine oturursunuz. Siz ve bankalar ‘gerçek’ para tasarrufu yapanların kayıpları sonucunda zenginleşirsiniz (Ucuz kredileri piyasaya sürmenizin neticesinde olması gerekenden daha düşük faiz getirisine sahip olanlar).


Diğer taraftan kolay para basma ve harcama para politikaları ile kolay kredi politikaları arasında temel bir fark vardır.


İlk olarak, oldukça belirgin bir şekilde kolay kredi politikası üretim yapısını -kimin neyi ne kadar üreteceğini- değiştirir.


Merkez bankası patronu olarak siz, yoktan kredi yaratabilirsiniz. Gelirinizden tasarruf yapmak zorunda da değilsiniz, örneğin harcamalarınızı kısmak, parasal olmayan ürünleri almaktan kaçınmak durumunda değilsiniz. Bir başkasına borç veren her normal insanın yaptığı gibi…


Yapmanız gereken sadece para basma makinelerinizi açmak ve tasarruf sahiplerinin piyasada istediği faiz oranlarını kırmaktır. Hibeli kredi vermek sizin açınızdan hiç bir kayba yol açmaz. Bu nedenle bu yapı çok ‘iyi’ dir.


Eğer işler yolunda giderse, kağıt yatırımınız artı faiz oranlarıyla size geri ödenir ve eğer işler yolunda gitmezse, bu durumda kayıplarınızı para üretiminde tekel olma hakkınızı kullanarak, her zaman ve herkesten daha kolay bir şekilde telafi edebilirsiniz. Bu kayıpları daha fazla basılmış kağıt (para) ile kapatırsınız.


Maliyet, gerçek ve şahsi hiçbir risk olmadığından, ayırım yapmaksızın, herkese, herhangi bir sebeple, kredibilitelerini veya yatırım planlarını dikkate almaksızın kredi sağlayabilirsiniz.


Kolay krediniz sayesinde normalde kredibilitesi olmayan bazı insanlar (bilhassa yatırım bankaları) ve bazı projeler (bazı bankalar ve ana müşterileri) kârlı olmayan hatta müsrif ve riskli yatırımlarına fon sağlayabilir, kredi alabilirler.


Esasen, bu bankacılık karteliniz ve içerisindeki ticari bankalar için de geçerlidir. Sizinle olan özel ilişkilerinden dolayı, maliyetsiz, ucuz faizli kâğıt para kredilerinizi birinci elden alan bankalar da aynı şekilde muhtemel borçlulara piyasa altı faiz oranlarını sunabilirler ve işler iyi giderse sorun yoktur. Ancak işler iyi gitmezse, bu durumda size güvenirler, para üretiminde tekel olarak, her finansal sorunda olduğu gibi daha fazla kağıt para ile onları da kurtarabilirsiniz.


Bu nedenle bankalar da müşteri ve yatırım planlaması konusunda daha az ayrımcı olur, yanlış kişi ve yanlış projelere kaynak aktarmaya meyilli olurlar.


‘Bas ve harca’ politikasıyla, ‘bas ve borç ver’ politikası arasında belirgin ikinci bir fark daha vardır ve bu fark siz ve arkadaşlarınız lehine, kolay krediler sayesinde ortaya çıkan gelir dağılımının yeniden paylaşılması neticesinde ortaya çıkan geçici bir tepe-dip döngüsüdür (boom-bust cycle).


İlk aşamada ortaya çıkan genel bir refah artışı algısı (gelecekte beklenen gelirlerdeki artışlar) ve arkasından izleyen safhada genel bir yoksulluk durumudur (yükseliş dönemindeki refahın genel bir illüzyon olduğunun anlaşılması).


Bu tepe-dip (boom-bust) durumu, her yatırımın zaman alması ve sonucunun başarılı veya başarısız olduğunun sadece gelecekte anlaşılabilmesi, yoktan var edilen kredinin, mantıklı -ve fiziken gerekli- bir sonucudur.


İş çevriminin (business cycle) sebebi fundamental olmakla beraber basittir. Örneğin Robinson Crusoe’nun Cuma’ya tüketmediği balıklardan borç verdiğini düşünelim. Cuma da bu yatırımları balık ağı yapımında kullanabilir (balık ağı yaparken bu balıkları yiyebilir) ve Cuma, balık ağı yardımıyla prensipte hem borcunu ve faizini ödeyebilir hem de kendisine (kâr olarak) balık ayırabilir.


Ancak bu durum, Robinson’un verdiği borç, gerçek balık olarak desteklenmemiş bir kağıt olsaydı (Robinson tükettiği için hiç balığı kalmasaydı) fiziksel olarak mümkün olmazdı. Ve Cuma’nın bu yatırım girişimi başarısızlıkla sonuçlanırdı.


Basit barter (takas) ekonomisinde bu çok çabuk ortaya çıkar. Cuma, Robinson’un verdiği kağıt krediyi kabul etmez -sadece gerçek ve mal karşılığı krediyi kabul eder- ve bu sebeple tepe-dip döngüsü (boom-bust cycle) asla başlamaz.


Ancak kompleks parasal ekonomilerde, yoktan var edilen krediler fark edilir olmadığından, her kredi birbirinin aynıdır ve bu sebeple kredi alanlar tarafından kabul edilir.


Bu hiçbir şeyin yoktan var edilemeyeceği ve gerçek fonlarla (tasarruflarla) garanti edilmemiş yatırım projelerinin başarısız olacağı gerçeğini değiştirmez, ama neden bir yükselişin (boom) (gelecekte daha yüksek gelir ve refah hedefiyle yatırımların artması) başlayabileceğini ve ayrıca neden fiziki gerçekliğin ortaya çıkmasının zaman aldığını açıklar ve bu tip beklentilerin yanıltıcılığını ortaya koyar. Yazar - Hans-Hermann Hoppe Bu yazı mises.org sayfasının ''Why the State Demands Control of Money'' adlı yazısının çevirisidir.


234 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


Yazı: Blog2 Post
bottom of page