top of page

Devletçiler Neden Hep Yanlış Anlıyor?

20/02/2006 - Per Bylund

Yakın tarihli bir makalesinde, Carl Milsted, faydası maliyetinin en az iki katı olan bir hizmetin ücretini almak üzere insanlara cebir kullanmanın hoş görülebilir olduğu argümanını Rothbard’ı kullanarak savunuyor. Vardığı sonuç, insanların yararına olacaksa minimal bir devlet kurmanın makul ve hatta tercih edilebilir olduğudur.


N. Stephan Kinsella tarafından daha önce ispatlandığı gibi, Milsted, Rothbard’ın amaçladığı noktayı tamamen kaçırıyor. Dahası, Bob Kaercher’in de belirttiği gibi, Milsted, insanların neden kendilerine normalden iki kat daha fazla fayda sağlayacak hizmetler için gönüllü olarak ödeme yapmayı seçmediklerini açıklayamıyor.


Yine de, Milsted’in akıl yürütmesinin başka bir analizini sunmak istiyorum. Onun makalesi, devletçilerin neden her zaman yanlış anladığının ve neden her zaman nelerden bahsettiğimizi anlamadıklarının iyi bir örneğidir. Sonuç olarak, devleti olduğu gibi görmek istemedikleri için cebir kullanmanın bedelini fark edemiyorlar. Bundan dolayı, temel hatasına ışık tutmak için Milsted’in kendi örneğini kullanacağım.


Milsted, piyasada arz edilmesi hâlinde bedavacılık sorunuyla karşı karşıya kalacak bir kurum olarak kabul edilen ulusal savunma konusunu ele alıyor. Milsted şöyle diyor: “Çoğunluğun, yeni savunma sistemini destekleme yükünü dağıtmak için herkese bir vergi biçtiğini varsayalım. Bu, azınlığın hırsızlığıdır. Bununla birlikte, ölçek ekonomilerinin yani sürümden kazancın öyle olduğunu varsayalım ki bu vergi, insanların kendi başlarına savunma için ödemek zorunda kalacaklarının yarısından daha az olacaktır.”


Argüman bu, sade ve basit. Mağdurun zararı iki kat telâfi edildiğinde hırsızlık yapmak ahlâkî olarak uygunsa, denklem tutarlı görünüyor. Peki, bunu daha ayrıntılı olarak inceleyelim ve gerçekten öyle olup olmadığını görelim.


Öncelikle, herkesin, örneğin bir ulusal savunma tarafından korunmaktan yıllık olarak 10000 dolar karşılığında yararlandığı bir durumu düşünün. Bu, eğer önerme doğruysa, herkese 5000 dolar bile etmeyecek masraf kalemlerinin zorla uygulanmasının ahlâkî olarak kabul edilebileceği anlamına gelir.


Müşterilerinin her birine 10000 dolar değerinde bir hizmeti sadece 5000 dolar karşılığında sunan bir şirket olsaydı, bu kolay olurdu. 5000 doları ödemeye istekli olan herkes hizmeti alacak ve idare ile ilgili masraflar vb. ödenen 5000 dolar tarafından karşılanmak zorunda kalacaktı. Ancak Milsted, 5000 doların vergilendirilmesi gerektiğini savunuyor ve bu da işi daha çok yokuşa sürüyor.


Her şeyden önce, devlet tarafından işletilen işletme, kurum ve kaynakların (özellikle tekel iseler) özel girişimlerden çok daha az verimli olma eğiliminde olduklarını biliyoruz. Bu, Milstedistan’daki insanların serbest piyasa toplumuna kıyasla daha azına sahip olacağı anlamına gelir. Ama yine de Milsted, makalesinde zorbalığın maliyetini tamamen göz ardı etmeyi sürdürüyor.


İnsanları bir hizmet için ödeme yapmaya zorlamak, her zaman ödemekten kaçınmaya çalışan ve hatta ödemeyi reddeden birileri olacağı anlamına gelir. Dolayısıyla “biz” (yani devlet) parayı almak için tahsilat hizmetlerine yatırım yapmalıyız. Şimdi, baskımız altına almaya çalıştığımız insanlardan biri olan Murray’nin bir tüfek satın alıp “hükümet karşıtıyım, bu yüzden defol git mülkümden” şeklinde bir beyanatta bulunduğunu farzedelim. Hatta belki de tahsilat ajanlarını öldürmekle tehdit ediyor. Onunla uğraşmak bütçeden çok daha fazlasını alacaktır, bu da savunma hizmetini sağlamak için daha az bütçe ayrılacağı anlamına gelir ki en başta bu işte olmamızın nedeni de budur.


Ama hepsi bu değil. Diyelim ki Murray ne kadar istesek ve tehdit etsek de parayı bize vermeyecek. Sadece zorla almak zorunda kalacağız, bu yüzden gerekli araçlara yatırım yapmamız gerekiyor ve cebir kullanmak adına bir düzine eşkıya kiralamayı deniyoruz. (Boşa giden daha fazla para…) Fazlasıyla pahalı bir işin içinde olduğumuz zaten çok açık; toplumumuzda çok fazla Murray olursa, ortada savunma hizmeti de kalmayacak.


Şimdi kiralık eşkıyalarımızın Murray’nin evine kadar gittiklerini ve kapısını çaldıklarını hayal edin. Tüfeği pencereden dışarı uzatır ve mülkünün meşruiyeti gereğince hakkı olduğu üzere öldürmek için ateş edeceği minvalinde bir şeyler bağırır. Her neyse, eşkıyalar kapının hem kilitli hem de demirlenmiş olduğunu fark ederler. Sonunda Murray’in parasını ele geçirmek için zorla girmeleri gerekecek.


Küçük ordumuz aletlerini almak için kamyonetlerine gelir, sonra Murray’nin kapısını kırmak için geri döner. İçeri girdiklerinde Murray’nin ateşlediği tüm mermilerden kaçınmayı başarırlar ve onu bağlayıp bir dolaba kapatırlar. Sonunda hiçbir değerli eşyasının olmadığını ve nakit parasını kilitli bir kasada tuttuğunu öğrenirler. Bu yüzden parayı almak için onu kırmak zorunda kalırlar.


Şimdi bir sorunumuz var. Bu operasyonu ahlâkî açıdan kabul edilebilir hâle getirmek için, Murray’nin 10000 dolar olduğunu bildiğimiz ödemesi, ona dayatılan maliyetin en az iki katı olmalıdır. Artık ulusal savunmanın maliyetinden çok daha fazla olan maliyet, yönetim ve tahsilat masraflarını, eşkıyaları ve aletlerini işe almanın yanı sıra kırık kapı ve kasayı ve tabii ki Murray’nin biz onu gasp ederken kaybettiği zamanı ve acıyı (ve belki de tıbbi harcamaları) içerir. Ulusal savunmaya yatırım yapmak için asıl 5000 dolardan ne kadar kaldığını düşünüyorsunuz? Fazla değil.


Ya Murray paranoyadan muzdaripse ve bu nedenle gelişmiş bir özel güvenlikli kapıya 1500 dolar ve ekstra emniyetli kasaya 2000 dolar yatırdıysa? O zaman Murray’nin kasasına girmenin toplam maliyeti gasp etmemize “izin verilen” 5000 doları muhtemelen aşacaktır. Sonra ne olacak? Nasılsa zorunlu bir vergiydi diyerek ona sadece 5000 doların üzerindeki tutarı karşılamasını sağlayacak bir çeki vermek için yine de zorla evini mi basalım? Bu doğru gelmiyor.


Ama öte yandan, onu rahat bırakırsak, daha çok insan Murray’nin yaptığının aynısını sırf bizden kurtulmak için yapacak ve başımıza daha büyük bir bela açacaktır. Bu tipik bir devlet ikilemidir: İnsanlardan zorla para almak çok pahalıya mâl olur, ancak uzun vadede bunu yapmamak muhtemelen çok daha “masraflı” olacaktır. Bu, iki taraf için de kaybetme durumudur.


Şimdi, ya Murray çok fakirse ve 5000 doları yoksa? O zaman elinde ne varsa alıp geri kalanı için onu çalıştırmamız gerekecek. Ulusal savunma harcamalarımızı karşılamak için 5000 doları almamız gerekiyor ve bu miktarı ondan alma hakkımız var. Elbette, parası ve mülkü yoksa, ulusal savunmadan 10000 dolara yararlanamayacağı iddia edilebilir. Avusturya iktisat perspektifine güvenirsek, şu önerme çok makul olabilir: Ulusal savunmanın yararı, diğer herhangi bir ürün veya hizmet gibi, subjektif olarak değerlendirilecek ve bu nedenle, fayda her bir birey için farklı olacaktır.


Eğer bu doğruysa, daha da büyük bir sorunumuz var demektir: Devlet, haklı olarak, elde edilen subjektif faydanın en fazla yarısının maliyetini tahsil edebilir. Bu, Nobel Ödülü kazananlardan oluşan bir orduyu bir süre meşgul edecek bir itham. Mümkünse, bunun, en sonunda ne kadara mâl olacağını merak ediyorum.


Bu, devletçilerin felsefe ve siyaseti tartışırken her gün karşılaştıkları sorundur. Güzel denklemler ve formüller oluşturmak ve devlet tarafından özenle uygulanan büyük sistemler ve ucuz çözümler üzerinde teori oluşturmak kolaydır. Ancak sürekli olarak zorbalığın maliyetini fark edememek, akıl yürütmelerini temelden kusurlu hâle getirir. Sadece yüzeyi kazımamız bile gerçekten hiçbir fikirleri olmadığını ortaya koyuyor.


 

Yazar: Per Bylund
Dr. Per Bylund (PhD) Mises Enstitüsü’nün bir üyesidir. Dr. Bylund aynı zamanda Girişimcilik alanında doçent doktordur ve Oklahoma Eyalet Üniversitesi Spears İşletme Okulu’nun Girişimcilik Bölümü’nde Records-Johnston Serbest Girişim profesörlüğüne ve Stockholm’deki Ratio Enstitüsü’nde doçent üyeliğe sahiptir. Daha önce Baylor Üniversitesi ve Missouri Üniversitesi’nde görev yapmıştır. Dr. Bylund’un hem girişimcilik hem de işletme yönetimi alanındaki en iyi dergilerde ve ayrıca Quarterly Journal of Austrian Economics ve Review of Austrian Economics’te araştırmaları yayınlamıştır. Özenli ve kapsamlı üç kitabın yazarıdır: The Seen, the Unseen, and the Unrealized: How Regulations Affect our Everyday Lives, The Problem of Production: A New Theory of the Firm ve How to Think about the Economy: A Primer. Agenda Publishing’de Avusturya Ekonomisi kitap serisinin ve Mises Enstitüsü tarafından yayınlanan The Next Generation of Austrian Economics: Essays In Honor of Joseph T. Salerno’nun editörlüğünü yapmıştır. Dört iş girişimi kurmuştur ve Entrepreneur için aylık bir köşe yazısı yazmaktadır. Anarchism.net’in de kurucusudur. Daha fazla bilgi için PerBylund.com'a ve Twitter'ına bakabilir ve ona e-posta gönderebilirsiniz.

Çevirmen: Fırat Kaan Aşkın

Bu yazı Mises.org sitesinin “Why Statists Always Get it Wrong” adlı yazısından tercüme edilmiştir.
162 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


Yazı: Blog2 Post
bottom of page