23/03/2018 - Saifedean Ammous

⏪ Önceki Bölüm - Sonraki Bölüm ⏩
Bitcoin, dijital çağın teknolojik olanaklarından yararlanarak, insanlığın varoluşu boyunca süregelen bir problemi çözmek için paranın işlevini sunan en yeni teknolojidir. Buradaki söz konusu problem ekonomik bir değerin zaman ve mekânda hareket ettirilmesidir. Bitcoin’i anlamak için, önce parayı anlamak ve parayı anlamak için de paranın işlevi ve tarihinin incelenmesinden başka seçenek yoktur.
İnsanların değer alışverişinde bulunmasının en basit yolu, değerli malları birbirleriyle takas etmektir. Bu doğrudan takas süreci trampa (barter) olarak adlandırılır ancak sadece birkaç mal ve hizmet üreten küçük çevrelerde uygulanabilir. Bir düzine insanın dünyadan izole yaşadığı kuramsal bir ekonomide, uzmanlaşma ve ticaret için çok fazla alan yoktur ve bireylerin her birinin hayatta kalmayı sağlayacak en basit kalemlerin üretimine katılmaları ve doğrudan kendi aralarında değişmeleri mümkün olabilir. Trampa, insan toplumunda hep var olmuştur ve bugün bile var olmaya devam etmektedir ancak son derece elverişsizdir ve yalnızca istisnai durumlarda, genellikle birbiriyle şahsen yakınlığı olan kişilerce kullanılır.
Daha karmaşık ve daha büyük bir ekonomide, bireylere; daha fazla mal üretimi için uzmanlaşma ve bu malları, hiçbir kişisel ilişkilerinin bulunmadığı -mal ve hizmetler için karşılıklı bir hesap defteri tutulması pratik olmayan yabancılar gibi- çok daha büyük kitlelerle paylaşma imkânı doğar. Pazar ne kadar büyükse, uzmanlaşma ve takas fırsatları da o kadar artar ama aynı zamanda çıkarların çakışması problemi de o kadar büyük olur — elde etmek istediğiniz şey, karşılığında satabileceğiniz şeyi istemeyen birisi tarafından üretilir. Sorun, farklı mallar için farklı gereksinimlerden daha derindir, çünkü problemin üç farklı boyutu vardır.
Birincisi, ölçeklerde tesadüf eksikliği vardır: Almak istediğiniz şey, karşılığında takas edeceğiniz şeyin değerine eşit olmayabilir ve onu birimlere bölmek mümkün olmayabilir. Bir ev için ayakkabı satmak istediğinizi düşünün; evi bir çift ayakkabıya eşdeğer bir değerde küçük parçalar hâlinde satın alamazsınız ve ev sahibi, evle eşdeğer olacak miktarda ayakkabının sahibi olmak istemez. İkincisi, zaman çerçevesinde tesadüf eksikliği vardır: satmak istediğiniz şey çabuk bozulabilir ama satın almak istediğiniz şey daha dayanıklı ve değerli olabilir, bu durumda almak istediğiniz şeyin karşılığında dayanıksız malı biriktirmek daha zor bir hâle gelir. Bir araba ile tek seferde trampa edebilmek için yeteri kadar elmanın toplanması kolay değildir çünkü elmalar anlaşma tamamlanmadan önce çürüyebilir. Üçüncüsü, konumların tesadüf eksikliği vardır: başka bir yerde bir ev satın almak için bir ev satmak isteyebilirsiniz ve (çoğu) ev taşınabilir değildir. Bu üç sorun, doğrudan takası son derece elverişsiz hâle getirmekte ve insanların ekonomik ihtiyaçlarını karşılamak için daha fazla değişim katmanı uygulamalarına sebep olmaktadır.
Bu engeli aşmanın tek yolu dolaylı alışveriştir: karşınızdakinin almak istediği malı bulmak ve satmak istediğiniz şeyi onunla takas etmek. Bu aracı mal, bir takas aracıdır ve her ne kadar herhangi bir mal, takas aracı olarak hizmet edebilirse de ekonominin ölçeği ve kapsamı büyüdükçe, insanların sürekli olarak karşı tarafın aradığı farklı malları bulması imkânsızlaşır. Yapmak istedikleri her satın alma karşılığında birkaç trampa yapmak zorunda kalırlar. Bundan çok daha etkili bir çözüm kendiliğinden oluşur ve herkesin mallarını takas edebileceği tek bir (ya da en fazla birkaç) değişim aracı ortaya çıkar. İşte yaygın olarak kabul gören bir değişim aracı rolünü üstlenen bu mala “para” denir.
Bir değişim aracı oluşu, parayı tanımlayan işlevin ta kendisidir. Diğer bir deyişle, para tüketilebilecek bir mal (bir tüketim malı) ya da başka bir şeyin üretiminde kullanılacak bir hammadde (bir yatırım veya kapital malı) değildir, öncelikle diğer mallarla takas etmek içindir. Yatırım aynı zamanda diğer mallar için takas edilecek gelir üretmek anlamına gelirken, üç açıdan paradan farklıdır. Birincisi, paranın vaat etmediği bir getirisi vardır. İkincisi, her zaman bir başarısızlık riski içerir, oysa paranın en az riski taşıdığı düşünülür. Üçüncü ve son olarak, yatırımların tasfiyesi paradan daha zordur ve harcama yapılacağı zaman önemli işlem maliyetleri gerektirir. Bu durum neden her zaman paraya bir talep olacağını ve yatırımları elde tutmanın tümüyle paranın yerini alamayacağını anlamamıza imkân tanır. İnsan hayatı mevcut bir belirsizlikle yaşanır ve insanlar ne zaman ne kadar paraya ihtiyaç duyacaklarını kesin olarak bilemezler.¹ Neredeyse tüm kültürlerde çağlar boyunca süregelmiş bir bilgelik olarak sayılabilecek, bireylerin servetlerinin bir kısmını para cinsinden saklama istekleri, ortak aklın bir ürünüdür. Çünkü para, ihtiyaç duyulduğu andaki en likit maldır ve herhangi bir yatırımdan daha az risk taşır. Parayı elde tutma rahatlığının bedeli ise, onunla yapılabilecek olan tüketimden ve yapılabilecek bir yatırımdan elde edilecek gelirden edilen feragat olarak ortaya çıkar.
Avusturya Ekonomi Okulu’nun babası ve ekonomide marjinal analizin mucidi Carl Menger, insanların piyasadaki bu tarz seçimlerini inceleyerek, bir malın piyasada para olarak işlem görebilmesi için anahtar özelliğinin “satılabilirlik” olduğunu ortaya koymuştur. Satılabilirlik, bir malı elde tutan kişinin o malı istediği zaman piyasada en az fiyat kaybı ile satabilme kolaylığıdır.²
Prensipte neyin para olarak kullanılıp neyin kullanılamayacağını şart koşan bir kural yoktur. Bir şeyi satın alan kimse, niyeti aslında o malı almak değil de başka bir şey ile takas etmek ise, malı de facto (fiilî) para hâline getirmiş olur. İnsanlar değiştikçe, neyin para olduğu hakkındaki görüş ve seçimleri de değişir. İnsanlık tarihi boyunca pek çok şey para işlevini yerine getirmiştir. Bunların en barizi altın ve gümüş, aynı zamanda bakır, deniz kabukları, büyük taşlar, tuz, büyükbaş hayvanlar, borçlanma senetleri, kıymetli taşlar ve hatta belirli koşullarda alkol ve sigara. İnsanların seçimleri özneldir ve bu yüzden “doğru” ve “yanlış” bir para seçimi yoktur. Bununla birlikte, seçimlerin sonuçları vardır.
Malların göreceli olarak satılabilirliği, daha önce bahsedilen çıkar çakışması eksikliğiyle ilgili problemin üç yönüne ne kadar iyi hitap ettikleri açısından değerlendirilebilir: ölçekler, mekân ve zaman içerisinde satılabilirlikleri. Ölçekler arasında satılabilen iyi bir şey, daha küçük birimlere kolayca ayrılabilir veya daha büyük birimler hâlinde gruplanabilir, böylece sahibinin istediği miktarda satmasını sağlar. Mekânlar arası satılabilirlik, kişinin bu malı kolayca hareket ettirebilmesi ve hatta üzerinde taşıyabilmesidir. Bu da iyi parasal araçların yüksek değer/birim ağırlık oranına sahip olmasına sebep olmuştur. Bu özelliklerin her ikisinin de yerine getirilmesi, para işlevine hizmet edebilecek çok sayıda potansiyel mal için zor değildir. Zaman içinde satılabilirlik ise, üçüncü ve en önemli unsurdur.
Bir malın zaman içinde satılabilirliği, geleceğe değer biçme kabiliyetini ifade eder ve sahibinin servetini muhafaza etmesine izin verir, bu da bir değer deposu olarak paranın ikinci işlevidir. Bir malın zaman içinde satılabilmesi için, çürümeye, korozyona ve diğer bozulma türlerine karşı dayanıklı olması gerekir. Servetlerini balık, elma veya portakalda uzun vadede sağlayabileceğini düşünen kişilerin kötü bir tecrübeyle ders aldıklarını ve muhtemelen bir süreliğine servet biriktirmek için çok az sebeplerinin kaldığını söylemekte bir sakınca yoktur. Zaman içerisinde fiziksel bütünlük gerek şarttır ama yeter şart değildir, çünkü fiziksel koşulu değişmese de bir malın değerini önemli derecede yitirmesi mümkündür. Malın değerini muhafaza etmesi için, sahibinin elinde bulundurduğu süre boyunca arzının çok fazla artmaması gerekir. Tarih boyunca para biçimlerinin ortak bir özelliği, mevcut birimlerin değerini korumak için yeni birimlerin üretimini kısıtlayacak bazı mekanizmaların varlığıdır. Yeni para birimlerinin üretilmesindeki göreceli güçlük, paranın sağlamlığını belirler. Arz artışı zor olan para, sağlam para olarak bilinir, ucuz para ise arzı büyük artışlara elverişli olan paradır.
Bir paranın arzı ile ilgili iki ayrı değere bakmak suretiyle paranın sağlamlığını anlayabiliriz: 1. Stok, yani bugüne kadar üretilmiş olanlardan tüketilmiş ya da imha edilmişlerin çıkarılması sonucu bulunan mevcut arz; 2. bir sonraki zaman diliminde yapılacak ilâve üretim anlamına gelen akış. Stok ve akış arasındaki oran, bir malın para olarak sağlamlığının ve o malın parasal bir rol oynamaya ne kadar uygun olduğunun güvenilir bir göstergesidir. İnsanlar bir malı değer saklama aracı olarak kullanmaya başladığında, eğer mevcut arzı önemli miktarda artırılabilir ise, o mal düşük bir stok-akış oranına sahiptir. Böyle bir malın değer saklama aracı olarak seçilmesi hâlinde değeri muhafaza etmesi olası değildir. Stokun akışa oranı ne kadar yüksekse, mal, zaman içindeki değerini o kadar koruyacak ve böylece zaman içinde daha satılabilir olacaktır.³
Eğer insanlar daha yüksek stok-akış oranına sahip sağlam parayı bir değer saklama aracı olarak seçerse, insanların o malı saklamak için yaptıkları alımlar fiyatını yükseltir, bu da o malın üreticilerini o maldan daha fazla üretmeye sevk eder. Ancak mevcut arza oranla düşük akış olması hâlinde, büyük miktarlarda üretilse de malın fiyatını önemli ölçüde indirmeye yetmeyecektir. Diğer yandan, eğer insanlar servetlerini düşük stok-akış oranına sahip ucuz parada saklamayı tercih ederse, bu malı büyük miktarlarda üreterek malın fiyatını ve değerini düşürmek, tasarruf sahiplerinin servetini ve malın zaman içinde satılabilirliğini yok etmek üreticilerin insafına kalır.
Ben buna ucuz para tuzağı demeyi seviyorum: Bir değer saklama aracı olarak kullanılan her şeyin arzı artar ve arzı kolaylıkla artırılabilen bir şeyle servetini saklayanların servetleri tümüyle yok olur. Bu tuzağın doğal bir sonucu da para olarak başarıyla kullanılan herhangi bir malın, piyasaya yeni akışını kısıtlayan ve zaman içinde değerini koruyan bazı doğal veya yapay mekanizmalara sahip olmasıdır. Dolayısıyla para rolünü üstlenecek bir şeyin üretimi yüksek maliyetli olmalıdır. Yoksa ucuz para, tasarruf sahiplerinin servetlerini ve insanların servetlerini bu araca yatırma şevkini yok edecektir.
Doğal, teknolojik ya da politik bir gelişme, parasal bir malın yeni arzını hızlı bir şekilde artırdığı zaman mal, parasal statüsünü yitirecek ve daha güvenilir bir şekilde yüksek bir stok-akış oranına sahip olan başka bir değişim aracıyla değiştirilecektir. Bu konuya bir sonraki bölümde değinilecektir. Deniz kabuğu bulmanın zor olduğu zamanlarda deniz kabukları para olarak kullanılmıştır, sarma sigaralar elde edilmeleri ya da üretilmeleri zor olduğu için cezaevlerinde para olarak kullanılmaktadır. Ulusal para birimlerinin ise, arz artış oranı ne kadar düşükse, bireyler tarafından değerini koruyacağı düşüncesiyle elde tutulmaları da o kadar muhtemeldir.
Modern teknoloji deniz kabuklarının ithalatını ve yakalanmasını kolaylaştırdığında, onları kullanan toplumlar metal veya kâğıt paraya geçiş yaptığı gibi, bir hükümet de parasının arzını artırdığında, o ülke vatandaşları yabancı para, altın veya diğer daha güvenilir parasal varlıklara kaymaya başlar. Yirminci yüzyıl, özellikle gelişmekte olan ülkelerde bu trajik örneğin pek çok kez yaşanmasına sahne olmuştur. En uzun süre hayatta kalan parasal araçlar, arz artışlarını kısıtlayan çok güvenilir mekanizmalara sahip olanlardır ya da başka bir deyişle, sağlam paralardır. Rekabet her zaman parasal araçlar arasında yaşanmaktadır ve rakiplerin değişen stok-akış oranlarının sonuçları teknolojinin etkisiyle, bir sonraki bölümde gösterileceği üzere, önceden tahmin edilebilmektedir.
Her ne kadar insanlar genelde değişim aracı olarak hangi malı kullanacakları konusunda özgür olsalar da gerçek şudur ki zaman içinde sağlam para kullananlar, yeni arzının az oluşundan dolayı en az değer kaybederek, en çok faydayı sağlayacaklardır. Ucuz para seçenler, arz hızla arttığından ve piyasa fiyatı düştüğünden değer kaybedecektir. Geleceğe dönük akılcı hesaplamalarla ya da gerçekliğin geçmişe dönük acımasız dersleriyle, paranın ve servetin büyük çoğunluğu en sağlam ve en satılabilir parayı seçecektir. Fakat malların sağlamlığı ve satılabilirliği de zaman içinde durağan bir şey değildir. Farklı toplumların teknolojik kabiliyetleri ve çağlar çeşitlilik gösterdiğinden, çeşitli para biçimlerinin sağlamlığı ve buna bağlı olarak bunların satılabilirliği de değişim göstermiştir. Gerçekte, neyin en iyi para olduğunu her zaman farklı malların satılabilirliğini şekillendiren toplumların teknolojik gerçekliği belirlemiştir. Bu sebeple, Avusturyalı ekonomistler sağlam parayı tanımlarken nadiren dogmatik veya objektivist yaklaşım sergilerler. Sağlam parayı belirli bir mal veya emtia olarak değil, onunla işlem yapan insanlar tarafından piyasada serbestçe seçilmiş olan ve kendiliğinden ortaya çıkmış herhangi bir para olarak tanımlarlar. Paranın değeri, devletin müdahaleleriyle değil, tamamen piyasadaki karşılıklı etkileşim yoluyla belirlenir.⁴ Serbest piyasa parasal rekabeti sağlam para üretiminde acımasız sayılabilecek kadar etkilidir. Çünkü yalnızca doğru parayı seçenlerin kayda değer bir servet korumalarına olanak sağlar. Hükümetin topluma en sağlam parayı dayatmasına gerek yoktur. Toplum, sağlam parayı hükümetini oluşturmadan çok önce ortaya çıkaracaktır. Eğer hükümetin buna herhangi bir etkisi olacaksa, bu yalnızca parasal rekabet sürecine köstek olmak olacaktır.
Sağlam ve ucuz paranın bireysel ve toplumsal sonuçlarının tamamı, sadece finansal kayıp ya da kazanç sebebiyle olmasından öte, çok daha derindir. Bu kitabın ana temalarından birisidir ve 5, 6 ve 7. bölümlerde ayrıntılı olarak irdelenmektedir. Servetlerini iyi bir değer saklama aracında saklayabilenler, kötü değer depoları olan kişilere kıyasla gelecek için daha fazla plan yapabilirler. Zaman içinde değer tutma yeteneği açısından parasal aracın sağlamlığı, bireylerin şimdiki zamana geleceğe nazaran ne kadar değer verdikleri ya da zaman tercihleri, bu kitaptaki merkezî bir konsepttir.
Başkaları tarafından kabul görmesi, stok-akış oranının da ötesinde bir parasal aracın satılabilirliğinin önemli bir unsurudur. Bir parasal araç ne kadar çok kişi tarafından kabul görürse o kadar likit olur. Satın alınma ve satış esnasında değer kaybetmeme ihtimali artar. Bilgi işlem protokollerinin de gösterdiği üzere, uçtan uca (peer-to-peer/P2P) etkileşimlerde piyasaya yön veren bazı standartların ortaya çıkması çok doğaldır. Çünkü bir ağa katılmanın getirisi, ağ boyutu büyüdükçe eksponansiyel bir şekilde (üstel olarak, katlanarak) artmaktadır. Nitekim tamamen aynı tipte yüzlerce sosyal ağ ortaya çıkıp tanıtılırken, Facebook ve bir avuç sosyal medya ağı piyasayı domine etmektedir. Benzer şekilde, herhangi bir cihaz e-posta almak için IMAP/POP3 protokolünü ve göndermek için SMTP protokolünü kullanmak zorundadır. Pek çok farklı protokol icat edilmiş ve mükemmel bir şekilde çalışmalarına rağmen, bugün neredeyse hiç kimse onları kullanmıyor. O protokoller aracılığıyla, bugün e-posta kullanan hemen hemen hiç kimseyle iletişim kuramazsınız. Çünkü artık herkes IMAP/POP3 ve SMTP’yi tercih ediyor. Benzer bir şekilde, para için kolayca takas edilebilmenin en önemli özellik olduğunu göz önünde bulundurursak, bir veya birkaç malın asıl değişim aracı olarak ortaya çıkması kaçınılmazdır. Bir değişim aracı kendi özellikleri için değil, daha önce de belirtildiği gibi satılabilirliği için edinilir.
Dahası, bir değişim aracının geniş alanda kabul görmesi fiyatların o değişim aracı cinsinden ifade edilmesine sebep olur. Bu da paranın üçüncü işlevini icra etmesini mümkün kılar: hesap birimi olması. Tanınmış bir değişim aracı olmayan bir ekonomide, her bir malın birbiri cinsinden fiyatlandırılması gerekecektir. Bu da nihayetinde aynı malın birden çok fiyatı olmasına yol açacak ve ekonomik hesaplamalar zorlaşacaktır. Değişim aracı olan bir ekonomideyse, bütün malların tüm fiyatları aynı hesap birimi cinsinden ifade edilir. Bu toplumda para, kişilerarası değeri ölçmek için bir ölçü olarak hizmet eder. Para, başkalarına değer kattıkları ölçüde üreticileri ödüllendirir ve istedikleri malları elde etmek için tüketicilere ne kadar ödemek zorunda olduklarını gösterir. Karmaşık ekonomik hesaplamaların yapılması, ancak ve ancak bir hesap birimi rolünü üstlenen üniform bir değişim aracıyla gerçekleşebilir. Bununla birlikte karmaşık görevlerde uzmanlaşma, sermaye birikimi ve büyük pazarlar mümkün hâle gelir. Bir piyasa ekonomisinin işleyişi fiyatlara bağlıdır. Fiyatlar da farklı malların nispi enderliğini yansıtan ortak bir değişim aracına bağlıdır. Eğer bu değişim aracı ucuz para ise ihraççı kuruluşun miktarını sık sık arttırması, fırsat maliyetlerini doğru bir şekilde yansıtmasını engelleyecektir. Para miktarındaki her beklenmedik değişim, paranın kişiler arası değer ölçüsü ve ekonomik bilgi akışı için kanal olma rolünü bozacaktır.
Tek bir değişim aracının olması, onu benimseyen insan sayısı arttıkça ekonominin büyümesine de olanak sağlar. Ekonomi ne kadar büyük olursa, takas ve uzmanlaşmadan kaynaklanan kazanç fırsatları da o kadar büyük olur. Belki de bundan daha önemli olarak, üretim yapısı daha uzun ve sofistike hâle gelebilir. Üreticiler uzun aralıklardan sonra yalnızca nihai tüketim maddelerinin üretiminde kullanılan sermaye mallarının üretiminde uzmanlaşabilirler. İlkel küçük ekonomide, balık üretim yapısı kıyıya giden ve balıkları çıplak elleriyle yakalayan bireylerden oluşuyordu. Hem de süreç baştan sona birkaç saat sürüyordu. Ekonomi büyüdükçe, daha sofistike araçların ve sermaye mallarının kullanımı artar. Sözkonusu araçların üretimi, üretim sürecini süre olarak önemli ölçüde esnetirken, aynı zamanda verimliliğini de artırmaktadır. Günümüzde yapımı yıllar süren ve on yıllarca çalışmaya devam eden sofistike teknelerle balık avlanmaktadır. Bu tekneler, daha basit teknelerin ulaşamayacağı denizlere açılabilir ve böylece başka türlü üretimi mümkün olmayan şekilde balıkları avlar. Daha düşük sermayeli tekneler limanda amaçsızca beklerken, sofistike tekneler fırtınalara cesurca meydana okuyabilir ve çok zor koşullarda bile üretime devam edebilirler. Sermaye birikimi, üretim sürecini daha uzun hâle getirdikçe, süreç birim işgücü başına daha üretken hâle gelinmiştir. Aynı zamanda temel aletler kullanan ve sermaye birikimi olmayan ilkel ekonomilerle üretilmesi imkânsız olan üstün ürünlerin üretilmesi mümkün olmuştur. Eğer para, uzmanlaşmaya imkân veren bir değişim aracı, geleceğe yönelten ve bireyleri kaynakları tüketimden ziyade yatırıma çevirmeye teşvik eden bir değer saklama aracı ve ekonomik kâr-zarar hesaplamalarına izin veren bir hesap birimi olmasaydı, yukarıda bahsedilenlerin hiçbiri mümkün olmazdı.
Paranın evrim tarihinde, her çağın kendine özgü teknolojik kabiliyetine dayanan farklı zorluk ve sağlamlık derecelerine sahip çeşitli malların, paranın rolünü oynadığı görülmüştür. Her teknolojik gelişme, deniz kabuklarından tuz, büyükbaş hayvan, gümüş, altın ve altına dayalı hükümet parası ve son olarak da neredeyse evrenselleşen itibari para (fiat money) kullanımına, ek faydalar ile yeni bir para biçimi kullanmamızı sağlamış ama her zamanki gibi üzerine yeni tuzaklar da ilâve olmuştur. Tarih boyunca paranın rolünü üstlenmiş olan araç ve malzemelerin geçmişini inceleyerek, iyi para ve kötü parayı meydana getiren karakter özelliklerini ayırt edebiliyoruz. Bitcoin’in nasıl çalıştığını ve parasal bir araç olarak rolünün ne olduğunu anlamaya çalışmadan önce, bu altyapıyı oluşturmak durumundayız.
Bir sonraki bölümde, Yap Adası’nın Rai taşlarından Amerika kıtasındaki deniz kabuklarına, Afrika’daki cam boncuklara ve Antik Çağ’da da sığır ve tuza kadar tarih boyunca para olarak kullanılmış nesnelerin tarihi incelenmiştir. Kendi toplumunda en iyi stok-akış oranına sahip oldukları zaman aralığında para rolünü üstlenen değişim araçlarının her biri, bu özelliklerini kaybettikleri anda para olmaktan çıkmıştır. Bunun nasıl ve neden olduğunu anlamak, paranın gelecekteki evrimini ve Bitcoin’in oynayacağı olası rolü anlamak için hayatî önem taşır. 3. Bölüm’de, parasal metallerin ve altının 19. yüzyılın sonlarındaki altın standardı döneminde nasıl ana parasal meta hâline geldiği analiz edilmektedir. 4. Bölüm, devlet parasına geçişi ve devlet parasının geçmiş sicilini analiz etmektedir. 5, 6 ve 7. bölümlerde farklı para türlerinin ekonomik ve sosyal sonuçları ele alındıktan sonra, 8. Bölüm’de Bitcoin’in ve parasal özelliklerinin icadı sunulmaktadır.
Dipnotlar:
1. Geleceğe dair belirsizliğin, para tutma talebinin temel itici gücü olduğuna dair bir tartışma için. bkz. Ludwig von Mises, İnsan Eylemi, s. 250. Gelecekle ilgili hiçbir belirsizlik olmasaydı, insanlar tüm gelir ve harcamalarını zamanı gelmeden önce bilir ve optimal bir plan yaparak hiç nakit bulundurmak zorunda kalmazlardı. Fakat belirsizlik yaşamın kaçınılmaz bir parçası olduğu için, insanlar para tutmaya devam etmeli, böylece geleceği bilmek zorunda kalmadan harcayabilme imkânına sahip olmalıdırlar.
2. Carl Menger, “On the Origins of Money” (“Paranın Kökenleri Üzerine”). The Economic Journal, cilt 2 (1892): 239-255; çeviri: C.A. Foley.
3. Antal Fekete, “Whither Gold?”, 1997. Makale, Bank Lips sponsorluğunda 1996 Uluslararası Para Ödülü’nü kazanmıştır.
4. Joseph Salerno, Money: Sound and Unsound, Ludwig von Mises Enstitüsü, 2010, s. XIV-XV.