31 Mart bize Amerikan İşler Planı hakkında bir açıklama yaptı, ve 28 Nisan'da Başkan Joe Biden'ın Amerikan halkına (Amerikan halkının tahminen yüzde 8'i) bu konu hakkında konuştuğu görüldü. Kanunun amacı şudur:
Amerikan Kurtarma planı salgının seyrini değiştirirken ve çalışan ailelere yardım sağlarken, şimdi işlerin eski haline dönmesinin zamanı değil. Bu, yeni bir ekonomiyi yeniden hayal etme ve yeniden inşa etme zamanıdır. Amerikan işler planı, Amerika'da milyonlarca yararlı iş yaratacak, ülkemizin altyapısını yeniden inşa edecek, ve Amerika Birleşik Devletlerinin konumunu Çini geri bırakacak şekilde konumlandırılan bir yatırımdır. Ekonominin bir payı olan kamu yerli yatırımları 1960'lardan bu yana yüzde 40'tan fazla azaldı. Amerikan İşler Planı, eyaletler arası otoyolları inşa ettiğimizden ve Uzay yarışını kazandığımızdan beri Amerika'ya hiç yapmadığımız bir yatırım yapacak.
Biden hükümeti, hükümet harcamalarını arttırarak, otoyollar, limanlar ve havaalanları gibi altyapıların yanı sıra elektrik sistemi ve geniş bant interneti de ele almak istiyor. Tasarının hedeflerinin daha uzun bir listesi için, demecin tamamını buradan okuyabilirsiniz.
Bu hamle, elbette, birçok kişi tarafından methedilecek ve diğerleri tarafından tartışılacaktır. Ancak her iki tarafında bu tasarıdaki ana sorunu gözden kaçıracağını varsaymak çok abartı durmuyor. Sol, devletin Amerikalıların yaşamını cesurca iyileştirmek için kullandığından ona bayılacak, Sağ ise büyük hükümet harcamalarını tercih etmediği için tasarıdan tiksinecektir(Altyapıya mükemmel derecede iyi para harcamaya nasıl cüret ederiz? Ortadoğu'da masum insanları öldürmek için kullanılmasın mı?). Her iki tarafında fark edemeyeceği şey, her türlü devlet faaliyetinin ekonomik gerçekliğidir. Murray Rothbard'ın 1956 yılındaki “Fayda ve Refah Ekonomisinin Yeniden Yapılandırılmasına Doğru” başlıklı yazısında bize gösterdiği bir gerçekliktir. Bu yazıda, Rothbard yalnız bir etik yargıya güvenmek zorunda kalmadan, piyasanın apodik avantajlarını ve devlet harcamalarının uzun süreli israfı sonucuna varıyor.
Rothbard, yeniden inşasına iki bilimsel ilkeyle başlar: fikir birliği kuralı ve gösterilen tercih. Rothbard'ın sözleriyle, Wilfredo Pareto'nun Fikir Birliği Kuralı (Lionel Robbins tarafından yeniden tanıtıldı) şöyle söylüyor: "Değişim nedeniyle hiçbir birey daha kötü durumda değilse (ve en azından birisi daha iyi durumda ise), yalnızca 'sosyal refahın' (veya daha iyisi, 'sosyal fayda') bir değişiklik nedeniyle arttığını söyleyebiliriz."
Gösterilen tercih, genellikle bir piyasa değişiminde, bir kişinin güncel kararları gözlemleyerek yalnızca kişinin değer ölçeği hakkında her şeyi öğrenebileceğimiz fikridir. Birisinin sözleri hakkında herhangi bir değerlendirme doğası gereği psikolojik olacaktır ve ekonomi açısından alakasız olacaktır. Gösterilmiş tercihle, her gönüllülük esasına dayalı değişim önceden su götürmez bir gerçekle sosyal fayda artışıyla sonuçlanması gerektiğini söyleyebiliriz, çünkü her değişim, her iki taraf için de beklenen bir faydayı gösterir. Bir mübadele devlet tarafından yasaklandığında veya zorunlu kılındığında tanımı gereği fayda sağlayan bir taraf ve zarar gören bir taraf olmalıdır. Faydayı kişiler arasında karşılaştırmanın imkansızlığı göz önüne alındığında, toplam sosyal fayda hakkında herhangi bir açıklama yapmak imkansız olur. Dahası, zarar gören bir tarafın varlığı, bu eylemlerin fikir birliği kuralını çiğnediği anlamına gelir. O halde, borsalara herhangi bir hükümet müdahalesinin hiçbir zaman sosyal faydayı arttırdığının söylenemeyeceği sonucuna emin olarak varabiliriz.
Ancak analiz burada bitmiyor. Hükümetin tüm eylemleri eninde sonunda vergi toplama gücüne dayanır. Bununla birlikte, vergilendirme halk ve devlet arasında zorla yapılan bir takastan başka bir şey değildir. Bu kavram göz önüne alındığında, hükümetin bu harcaması sosyal faydayı asla arttırmaz, aynı zamanda bir hükümetin yapabileceği hiçbir eylem sosyal faydayı arttırmaz.
Bütün bunlar şu iki sonuca götürür: 1) Serbest piyasa her zaman sosyal faydayı arttırır ve 2) Hükümetler asla sosyal faydayı arttıramazlar. Amerikan İşler Planı ile ilgili temel sorun artık şeffaf. Mesele ordunun aksine, altyapıya daha fazla harcama yapılması ve sözde yeşil teknolojiyi teşvik etmesi gerektiği gerçeği değil. Sorunu, devlete her şeyi yapmaya çağırmasıdır. Biden'ın büyüyen hükümet eylemleri çağrısı, değerli sınırlı kaynaklarımızı boşa harcamaktan başka bir şey yapmaz. Tasarıda sosyal fayda artışına yol açacağı söylenebilecek proaktif hiçbir şey yoktur ve serbest pazara koyduğu kısıtlamalar daha müreffeh bir topluma da yol açmayacaktır. Plan, genel refahı yükseltebilecek tek mekanizma olan serbest piyasayı sınırlandırmak ve genel refahı asla güçlendiremeyecek bir kurum olan hükümetin rolünü büyütmektedir. İyi bir iş çıkardınız, Sayın Başkan.
Bunun nedeni, bazı insanların yararlanırken diğerlerinin zarar gördüğü bir senaryoda olsaydık, o zaman herhangi bir analiz, bazı etik ilkeleri varsayması gereken (ve burada değerden bağımsız olmaya çalışıyoruz) yararın kişilerarası bir karşılaştırmasını gerektirecekti.
Yazar - Anton Chamberlin
Bu yazı mises.org sitesinin ''The Fundamental Economic Problem with Biden's Rescue Plan'' adlı yazısının çevirisidir.
Comments