top of page

Azınlığın Tiranlığı Çoğunluğun Tiranlığı Kadar Tehlikeli

30/06/2021 - Michael Rectenwald


Bir önceki bölümde, John Stuart Mill'in Özgürlük Üzerine'de azınlık görüşünün özel olarak "teşvik edilmesini ve desteklenmesini" savunduğunu ve dolayısıyla Mill'in kanaat söz konusu olduğunda mutlak bir serbest piyasa düşünürü olmadığını belirtmiştim. Mill, azınlık görüşüne sadece hoşgörü gösterilmesi gerektiğini değil, adil bir duruşma için özel bir teşvik gerektirdiğini öne sürdü. Bu tür özel teşvikler, büyük olasılıkla devlet tarafından, fikirlerin sübvanse edilmesi anlamına gelecektir. Bu nedenle Mill, özgür ve adil bir "fikirler pazarı"nı savunmadı.


Burada, "fikirler pazarı"nın yalnızca malların pazarlar için ne ise, fikirlerin de meydanlar için o olduğu bir benzetme olmadığı belirtilmelidir. Kamusal meydan da kendi başına bir pazardır ve yalnızca pazarla mecazi olarak ilişkilendirilmez. “Fikirler pazarı” ifadesi, fikirlerin durumunu açıklamak yerine biraz belirsizleştiriyor.


Ayrıca, Mill'in azınlık görüşüne özel muamele edilmesini savunmasının, Mill'in "birçok siyasi baskı türünden daha ürkütücü" olduğunu öne sürdüğü "toplumsal tiranlık" sorununu çözmediğini savundum. Aksine, özel yaptırımlar veya sübvansiyonlar yoluyla azınlık görüşü çoğunluğa empoze edildiğinde, “toplumsal tiranlık” azalmak yerine, artar. Çoğunluk, istemeyerek azınlık görüşüne tabi tutulduğu ölçüde, tiranlığa uğrar.


Bu argüman şu soruyu akla getiriyor: Peki ya azınlıkların görüşü? Ne de olsa, azınlık görüşünden yalnızca söz etmek, azınlıkların kendilerine çağrıda bulunur. Azınlıkların görüşleri, özellikle söz konusu görüşler azınlıkların kendilerine adil ve eşit muamele ile ilgili olduğunda, özel teşvik, özel yaptırımlar gerektirmez mi? Serbest veya sınırsız bir fikirler piyasası, azınlıkların fikirlerini bastırmaz mı? Serbest piyasa, böylece ayrımcılığın, tanınmamanın veya haksız muamelenin devam etmesine hizmet etmez mi? Devletin görüş için özel sübvansiyonlar yoluyla durumu düzeltmesi gerekmiyor mu?


Fikirlerin bedelsiz olarak dile getirilmesi -yani, gelişigüzel veya hatta halka açık gösterilerde ifade edilen görüşler- bir kenara bırakılırsa, asıl mesele fikir piyasasında azınlıkların görüşlerinin adil bir şekilde dinlenebilmesi için devlet sübvansiyonlarının gerekli olup olmadığı sorusudur.


Bu soru, devlet aktörlerinin, azınlıklara yönelik haksız muameleyi düzeltmek için azınlık görüşünü sübvanse etme konusunda özel olarak nitelikli veya motive olduklarını - devletin azınlıkları desteklemek için görüşlere müdahale etmek için en nitelikli varlık olduğunu ima ediyor. Ancak piyasanın azınlıklara adil muameleyi savunmak için devletten daha fazla teşvik sağladığı kolayca kanıtlanabilir. Piyasalar, alıcılar ve satıcılar arasında yasal eşitliği teşvik eder. Bu arada devletin, en hafif tabirle, eşit muamele üzerinde tekeli yoktur. Tam tersine, devlet ayrıcalıkları genellikle ayrımcılığa bağlı olduğundan, devletlerin belirli gruplara karşı ayrımcılık yapma konusunda daha fazla teşviki vardır. İkinci Dünya Savaşı sırasında Amerika'daki Japon ve Almanlara ya da 11 Eylül'den sonra Ortadoğululara yapılan muameleyi düşünün. (Devletin imtiyazları George W. Bush yönetimindeki “teröre karşı savaş”tan Barack Obama dönemindeki seçmenlere Müslüman göçmenleri dahil etmeye geçtiğinde, Ortadoğululara yönelik ayrımcılığın nasıl “İslamofobi” endişesine dönüştüğünü hatırlayın.)


Bu nedenle, devletler okullarda ve başka yerlerde özel programlar aracılığıyla azınlıkların görüşlerini çoğunluğa empoze ettiğinde oldukça şüpheci olmalıyız. Bu tür programlar muhtemelen belirli gruplara karşı devlet hedefleriyle uyumlu “pozitif ayrımcılık” içermektedir.


Aslında ayrımcılık, bugün okullarda, orduda, istihbarat teşkilatlarında ve diğer devlet kurumlarında eleştirel ırk teorisinin öğretilmesinde yer alan şeydir. Eleştirel ırk teorisi, çoğu zencinin bile katılmadığı bir azınlık görüşüdür. Demokrat Parti tarafından yönetilen devlete düşman sayılan bir siyasi grubu yok etmek için “beyazlara” karşı ayrımcılık oluşturmak çoğunluğa dayatılıyor. İdeoloji yoluyla muhalif unsurları marjinalleştirmenin ve diğerlerini Demokrat Parti'nin oy saflarına çekmenin bir aracıdır. Azınlık görüşünün devlet tarafından dayatılması, azınlıklara hizmet etmez.


Yazar - Michael Rectenwald

Çevirmen - Utku Aslanoglu

Bu yazı mises.org sitesinin ''The Tyranny of the Minority Is Just as Dangerous as the Tyranny of the Majority'' adlı yazının çevirisidir.


117 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
Yazı: Blog2 Post
bottom of page